Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

OynFrm Reklam Alani OynFrm Reklam Alani
OynFrm Reklam Alani OynFrm Reklam Alani

Müzelerimiz

MorFin Çevrimdışı

MorFin

09ofoyuncu
Katılım
18 Kas 2020
Mesajlar
219
Tepkime puanı
14
Puanları
18
Şube
Ankara
AĞRI İSHAK PAŞA SARAYI

İshak Paşa Sarayı, saraydan öte bir külliyedir. İstanbul Topkapı Sarayı'ndan sonra son devirde yapılmış sarayların en ünlüsüdür.
Doğubeyazıt İlçesi'nin 5 km. doğusunda, bir dağın yamacındaki tepe üzerine kurulan Saray, Osmanlı İmparatorluğu'nun Lale Devrindeki son büyük anıt yapısıdır. 18. yy. Osmanlı mimarisinin en belirgin ve seçkin örneklerinden olduğu kadar, sanat tarihi yönünden de değeri büyüktür. Sarayın Harem Dairesi Takkapı kitabesine göre yapılış tarihi Hicri 1199, Miladî 1784'tür.
Saray binasının bulunduğu zemin vadi yakası olduğundan, kayalık ve sert bir yerdir. Eski Beyazıt şehrinin merkezinde olmasına rağmen, bu yapının üç tarafı (kuzey, batı, güney) dik ve meyillidir. Sadece doğu tarafında müsait bir düzlük vardır. Sarayın giriş kapısı buradadır. Aynı zamanda en dar cephesidir.
Saray, kalelerin özelliğini kaybettiği; ateşli silahların bulunduğu bir çağda yapıldığından, doğu yönündeki tepelere karşı müdafaası zayıftır. Cümle kapısı müdafaa bakımından en zayıf noktasıdır. Cümle kapısı bölümü, İstanbul ve Anadolu'da kurulan saraylarınkinden farksız olup, taş işçiliği ve oymacılığı yönünden muntazamdır.
Türklere özgü tarihi saray örnekleri bugün ülkemizde pek az sayıda kalmıştır. Bunlardan biri de İshak Paşa Sarayı ve Külliyesi'dir.
İshak Paşa Sarayı şu mimari bölümlerden meydana gelir:

1- Dış cephe,
2- Birinci ve ikinci avlu,
3- Selamlık dairesi,
4- Cami binası,
5- Aşevi (Darüzziyafe),
6- Hamam,
7- Harem dairesi odaları,
8- Merasim ve eğlence salonu,
9- Takkapılar,
10- Cephanelik ve erzak odaları,
11- Türbe binası,
12- Fırın,
13- Zindan,
14- İç mimariden bazı bölümler (kapılar, pencereler, dolaplar, şerbetlikler, şömineler vs.)
Saray Osmanlı, Fars ve Selçuklu uygarlığının mimari üslubunu bünyesinde toplayan bir özellik taşır. Cildıroğullarından II. İshak Paşa ile Çolak Abdi Paşa'ca 1685'te yaptırılan saraya, 1784'te son şekil verilmiştir. Yapı yaklaşık olarak 115x50 m. ölçülerinde bir alana kurulmuştur. Kesme taştan yapılan sarayın doğu cephesindeki portali kabartma ve süslemeleriyle Selçuklu sanatının özelliklerini yansıtır.

Saray iki avlu ve bu avluda bulunan yapılar topluluğundan meydana gelmiştir. Birinci avludaki yapıların bazıları yıkılmıştır. Dört tarafı yapılarla çevrili ikinci avlu dikdörtgen planlıdır. Girişe göre sağ tarafta selamlık ve onun arkasında haremlik vardır. Bunların sonunda cami ve türbe bulunmaktadır. Türbe Selçuklu kümbet mimarisi üslubunda inşa edilmiştir. Saray bölümü iki kattan oluşmaktadır. 366 oda da bu iki kat içinde yer almaktadır. Her odada taştan yapılmış ocaklar vardır. Taş duvarlardaki boşluklar bütün yapının merkezi bir ısıtma sistemine sahip bulunduğunu göstermektedir. Divan salonu 20x3 m. boyutlarındadır. Duvarları ve tabanı taştandır. Duvarları Türk hat sanatının örnekleriyle, sülüsle yazılmış ayet ve beyitlerle süslüdür. Burada yer alan "İshak meram üzere kerem kıldı cihanı-Binyüzdoksandokuz buna oldu tarih" beytinden sarayın miladî 1784 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Sarayın ikinci avlusundaki türbe, kesme taştan yapılmıştır. Bu sekizgen türbe, Selçuklu türbe mimarisi geleneğinin tipik örneği olan kümbet şeklindedir ve iki katlıdır. Duvarları geometrik motiflerle süslüdür. Bu türbede Çolak Abdi Paşa, İshak Paşa ve yakınları yatmaktadır.

ADANA ARKEOLOJİ MÜZESİ


Adana'nın ve bütün Çukurova'nın tarihi eserlerinin sergilendiği Müze, Cumhuriyetin ilanından hemen sonra 1924 yılında kurulmuştur. Bu nedenle Türkiye'nin en eski on müzesinden birisidir. İlk olarak çevredeki sütun, sütun başlıkları ve lahitlerin Polis Dairesinde toplanmasıyla kurulan Müze, Adana'lı Alyanakzade Halil Kamil Bey'in müdür olarak atanması ve başarılı çalışmaları sonunda, 1928'de Taşköprü'nün başındaki şimdi yıkılmış olan Cafer Paşa Camii'nin Medresesi'nde ziyarete açılmıştır. 1950 yılında, Kuruköprü'de şimdiki Etnografya Müzesi'ne taşınmıştır. Özellikle Tarsus/Gözlükule (1934), İçel/Yumuktepe (1936), Ceyhan/Sirkeli (1938) ve Yüreğir/Misis (1958) höyüğü kazılarında bulunan, Çukurova'nın ilk çağlarına ait seçkin eserler müzede toplanmıştır. Müzenin etnografik eser açısından zenginleşmesine Müze Müdürü Ali Rıza Yalman'ın (Yalkın) büyük katkıları olmuştur.

Müze 5 Ocak 1972 yılında şimdiki binasına taşınmıştır.
Müzede 17.071 adet arkeolojik eser ve 26.547 adet sikke bulunmaktadır.
Bahçe
Müze girişinde Hitit dönemine ait Kapı Arslanı Silifke/Taşucu'ndan ve Uzuncaburç'tan getirilen iki adet Augustus heykeli ile zengin çelenkli lahitler, küpler, mancınık gülleri, yazıtlar, sunaklar ve çeşitli mimari parçalar sergilenmektedir.
Giriş Kat
Taş eserler salonudur. Buradaki Troya savaşlarını yüksek kabartma biçiminde betimleyen mermer lahit Tarsus'tan getirilmiştir. "Akhilleus Lahti" adıyla bilinmektedir. Ayrıca Seyhan Baraj gölünde kalan Augusta antik kentinden getirilen Medusalı Lahit ile Karataş/Magarsus antik kentinden getirilen insan boyutundaki bronz Karataş heykeli bu salonun en çok ilgi gören eserlerindendir.
Kronolojik Eserler Salonu
İlk çağlardan Osmanlı dönemine kadar Çukurova'da kurulan uygarlıklara ait eserleri kapsamaktadır. Sergilen eserler arasında; adak eşyaları, kap, kandil, tanrı, tanrıça, insan ve hayvan figürleri de bulunmaktadır. Adana/Tepebağ'da bulunan "Lir Çalan Orpheus Mozaği" de bu salondadır.
Bölgesel Eserler Salonu
Adana Müzesi'ne ait olup kazılar ve satın alma yoluyla gelen eserler sergilenmektedir. Zengin formlu cam örnekler, Selçuklu çinileri ve çeşitli uygarlıklara ait mühürler de bu salonda yer almaktadır.
Sikke, Mühür ve Mücevher Eserler Salonu
İlk defa paranın görüldüğü Lidya dönemiyle bundan sonraki çeşitli dönemlere ait sikkeler, takılar ve Adana'nın ilçelerinde bulunan defineler bu salonda sergilenmektedir.
Hitit İmparatorluk dönemine ait "Dağ Kristali Heykelciliği" çok ilgi görmektedir.

ADIYAMAN MÜZESİ

1982 yılında modern binasına kavuşmuş ve bu tarihten sonra kendi binasında hizmet vermeye başlamıştır.

Müze binası, konum olarak şehir merkezinin en güzel yerinde, geniş-bahçeli, bodrum kat üzerine yapılmış tek katlı bir binadır. Eserler iki büyük salon ve bu salonu birbirine bağlayan ara salon ile iç bahçede sergilenmektedir. Aşağı Fırat Bölgesinde yapılan ve yıllarca süren yerli ve yabancı kazılar sonucu teslim edilen, satın alma ve diğer yollardan müzeye gelen eserler ile müze, bölgenin en zengin müzesi haline gelmiştir.
Müzede Paleolitik Döneme ait el baltaları, delici ve kesiciler; Kalkolitik Döneme ait pişmiş topraktan kaplar, Tunç Çağına ait süs eşyaları; Roma ve İslâm Dönemine ait seramik kaplar sergilenmektedir.Yine çeşitli dönemlere ait mühürler, kadın ve erkek takıları, insan ve hayvan figürinleri, mozaikler, altın, gümüş ve bronz sikkeler; yöreye ait etnografik eserler sergilenmektedir.

AFYON MÜZESİ
Cumhuriyet'in kuruluşunun ilk yıllarında Afyon'da kurulan Asar-ı Atika Muhipleri Cemiyeti'nin çabaları sonucunda, Gedik Ahmet Paşa Medresesi (Taş Medrese), çevredeki eski eserlerin toplandığı bir depo haline getirilmeye başlanmıştır.
Cemiyetin Başkanı olan Öğretmen Süleyman Gönçer, 1931 yılında resmi müze deposu haline getirilen medreseye memur olarak atanmıştır. Aynı zamanda Halkevlerinin Müzecilik ve Sergi Kolu Başkanı da olan Süleyman Bey, resmi kuruluşların ve Halkevinin de desteğiyle depoyu zenginleştirmiştir. 1933 yılında Müze Müdürlüğü haline gelen müze Cumhuriyetimizin 10. yılında resmen açılmış ve başına Süleyman Bey getirilmiştir.
1933 yılından 1970 yılına kadar karma müze olarak hizmet veren Afyon Müzesi, 1971 yılında Müze Müdürlüğü ve Arkeoloji Müzesi'nin bulunduğu yeni binasına taşınmıştır.
1971 yılından itibaren etnografik özellikli taş eserlerin deposu durumunda bırakılan Gedik Ahmet Paşa Medresesi, 1978 yılında başlatılan ve 1994 yılına kadar süren onarımı, teşhir ve tanzimi sonucu 1995 yılında Türk İslam Eserleri Müzesi olarak ziyarete açılmış, ancak binadaki giderilemeyen yoğun rutubetin eserlere zarar vermesi nedeniyle, 1996 yılında kapatılarak eserler Müdürlük bünyesindeki depoya alınmıştır. Burada yeniden teşhir ve tanzimi yapılacaktır.
Arkeoloji Müzesi, oldukça zengin bir koleksiyona sahiptir. Burada Eski Tunç, Hitit, Frig, Lidya, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait önemli eserler yer almaktadır. Bunlar arasında mermer heykelleri, şehir sikkeleri, Kusura kazısı buluntuları, Hitit ve ana tanrıça heykel ve figürleri de vardır.

AKSARAY MÜZESİ (ZİNCİRİYE MEDRESESİ)
Müze; Aksaray İli, Merkez İlçe, Zincirli Mahallesi'ndedir. 14. yy. Karamanoğulları Beyliği Döneminde yapılan "Zinciriye Medresesi'nde" 1969 yılında kurulmuş olup hâlen faaliyetlerini bu binada sürdürmektedir.
Zinciriye Medresesi plan itibarıyla, kesme taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiştir. Üstü açık avlulu, dört eyvanlı ve revaklı bir yapıdır. Giriş doğudaki taçkapıdan sağlanmaktadır. İçerisinde üzeri kubbe ve tonoz örtülü sekiz oda bulunmaktadır. 20. yy. başlarına kadar medrese olarak işlevini sürdürmüş, 1940 yılından itibaren bir süre hapishane olarak kullanılmıştır. 1969 yılından itibaren müze olarak faaliyet göstermektedir.
Müzede, 1997 yılı sonu itibarıyla satın alma, bağış ve Aksaray İli sınırları içerisinde yapılan arkeolojik kazılar sonucunda elde edilmiş toplam 6134 eser bulunmaktadır.
Arkeolojik Eski Eser Seksiyonu
Toplam 2022 tane arkeolojik eser bulunmaktadır.
Neolitik Dönem Eserleri
Aşıklı Höyük: Yapılan kazılar sonucunda müzeye toplam 367 eser kazandırılmıştır. Bu seksiyonda günümüzden 10 bin yıl öncesinde yaşamış insanlara ait taş balta, insan figürini, kemik bız, kemer tokası, spatula, obsidiyenden ok ucu ve pişmiş topraktan boğa figürini de vardır.
Musular Yerleşmesi: Aksaray İli, Gülağaç İlçesi, Kızılkaya Köyü'nde günümüzden yaklaşık 9 bin yıl öncesine ait kısmen doğal bir kayalık üzerine kurulan Çanak Çömleksiz Neolitik Döneme ait yerleşmede 1996 yılından bu yana yapılan arkeolojik kazılar sonucu müzeye 24 tane eser getirilmiştir. Bunların arasında kemikten yapılmış bız, boncuk ve aletler, taştan balta ve obsidiyenden kesici aletler bulunmaktadır.
Kalkolitik Dönem Eserleri
Güvercinkayası Yerleşmesi: Aksaray İli, Gülağaç İlçesi'ne bağlı Çatalsu/Apsarı Köyü'nün yaklaşık 1 km. batısında, Mamasun Baraj Gölü taşkın alanı kıyısında, İ.Ö.(5-4 bin) yıllarına ait bu yerleşmede 1996 yılından bu yana yapılan arkeolojik kazılar sonucu müzeye 24 eser getirilmiştir.
İç Anadolu Bölgesi Kalkolitik Dönemini biraz daha aydınlığa çıkaran bu yerleşimin buluntuları arasında obsidiyenden kesici aletler, çanak-çömlek, sürtme ve öğütme taşları, kemikten bız ve süs eşyaları, pişmiş topraktan hayvan ve insan figürinleri yer almaktadır.
Asur Ticaret Kolonileri Çağı Eserleri
Acemhöyük: Bugüne kadar yapılan kazı çalışmaları sonucunda müzeye 819 tane eser kazandırılmıştır. Döneminin özelliklerini en güzel şekliyle anlatan eserler arasında, pişmiş topraktan riton, testi, kapaklı vazo, ağırşak, damga mühür ve bullaları, kemikten alet, mühür ve aplikleri, taştan el baltası, fayanstan ve pişmiş topraktan hayvan figürinleri, kaya kristalinden objeler ile gümüş ingot grubu, altından küçük buluntular ve bronz iğneler yer almaktadır.
Müzemizde Darphane (Melik Mahmud Gazi Hangâhı) kazısında bulunan 11 adet Selçuklu Dönemi eseriyle birlikte diğer dönemlere ait çok sayıda eser de bulunmaktadır.
Etnografik Eser Seksiyonu: İlimiz çevresinden derlenmiş çeşitli giyim (üç etek, bindallı, cepken, kaftan gibi) süs eşyaları, halılar, çorap, para kesesi, kılıç ve silahlardan oluşan 584 adet eseri içermektedir.
Sikke Seksiyonu: Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait altın, gümüş, bronz ve bakır madenlerinden 3528 adet sikke bulunmaktadır.

AMASYA MÜZESİ
1925 yılında Sultan II. Beyazıt Külliyesi'nin bir bölümü olan medrese binasının iki odasında toplanan az sayıda arkeolojik eserler ile İslâmi Devir mumyaları bir araya getirilerek önce bir "Müze Deposu" oluşturulmuştur.
Daha sonra eserlerin çoğalması ve teşhir edilecek yeni mekânlara ihtiyaç duyulması neticesinde, 1962 yılında Selçuklu Döneminin anıtsal eserlerinden olan 1266 tarihli Gökmedrese Camii'ne taşınmıştır. 1958 yılına kadar fahri memurlukla idare edilen müze, aynı yılın haziran ayından itibaren Müze Müdürlüğü'ne dönüştürülmüştür.
22 Mart 1977 yılında yeni yapılan bugünkü modern binasına taşınmış; daha sonra yeniden düzenlenmiş ve tüm eserler kronolojik sıraya göre teşhir edilerek 1980'de hizmete açılmıştır.
11 ayrı medeniyete ait arkeolojik, etnografik, sikke, mühür, el yazması ve mumya olmak üzere yaklaşık yirmidörtbin civarında eseri ile bölgenin en modern ve en zengin müzesi olarak, ülkemiz kültür ve turizmine hizmet etmektedir.
Üç katlı olarak yapılan müzenin bodrum katında deposu, laboratuvarı ve diğer hizmet birimleri, alt katta büfe ve dinlenme salonu ve ufak bir teşhir salonu,üst katta ise arkeolojik, sikke ve etnografik eserlerin sergilendiği iki büyük salon yer almaktadır. Bahçede ise taş eserler ile Sultan I. Mesut Türbesi içerisinde 6 adet İlhanlı Dönemine ait mumya teşhir edilmektedir.
Alt Salon Teşhiri
Amphoralar
Roma ve Bizans Çağına ait pişmiş topraktan yapılmış, çift kulplu, sivri dipli, formlarıyla müzenin ilgi çekici eserleri arasında yer alırlar. Antik dönemde şarap, zeytinyağı ve benzeri sıvı maddelerin naklinde ve saklanmasında kullanılmışlardır. Bafra yakınlarında batık bir gemiden çıkarıldığı bilinen eserler 1977 yılında müzeye kazandırılmışlardır.
Lahitler
Bu bölümde dört adet lahit teşhir edilmektedir. Üçü pişmiş topraktan yapılmış olup diğeri bronzdandır.
Bronz Lahit
Dövme tekniği ile yapılmış, modern banyo küveti şeklindedir. Ağız kenarlarına yakın köşelerinde simetrik dört adet halka kulp vardır. Taşova İlçesi, Esençay Beldesi, Çakırmıstığın Tepesi olarak adlandırılan büyük tümülüsten çıkarılmıştır. Hellenistik Dönem eseridir.
Pişmiş Toprak Lahitler
Bir tanesi köşeli, diğeri silindirik, üçüncüsü ise küvet şeklindedir. Roma Döneminde mezar olarak kullanılmışlardır.
Heykeller
Bu bölümde Hellenistik ve Roma Dönemine ait iki heykel teşhir edilmektedir. Başı olmayan giysili rahip heykeli, diğeri ise tanrı Dionysos ve oğluna ait yüksek bir kabartma sergilenmektedir.
Lahitlerin bulunduğu bölümde Selçuklu ve Osmanlı Döneminde Amasya'da inşa edilen cami, medrese ve benzeri yapıların orijinal mermer kitabeleri sergilenmektedir.
Amasya'da Azerbaycan ve yöresinden 1897-1898 Osmanlı-Rus Harbi sırasında göçle gelen bir kısım halkın yanlarında getirdikleri halılar, halı seccadeler, halı heybeler ve kilimler bu bölümde teşhir edilmektedir. Yine bu kısımda Milas, Kırşehir ve Avanos yöresi halı ve kilimleri yer almaktadır.
Ahşap Eserler
Bu bölümde Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait ahşap işçiliğin nadide örnekleri sergilenmektedir.
Bizans Dönemi Kapı Kanadı
Gümüşhacıköy İlçesi, Gümüş Beldesi'ndeki bir manastıra aittir. Üzerinde kabartma tekniğiyle yapılmış, bereketi simgeleyen asma dallarının birbirine dolanarak oluşturduğu dairelerin içerisi asma yaprağı ve iri taneli üzüm salkımı ile süslenmiştir. Geç Bizans Dönemine ait bir eserdir.
Selçuklu Dönemi Kapısı
Selçuklular Döneminde 1266-1267 tarihlerinde inşa edilen Gökmedrese'nin orijinal kapısıdır. Abanoz ağacından yapılmış, çift kanatlı anıtsal boyutlu bir eserdir. Üzerinde oyma tekniğiyle işlenmiş, rumî ve kıvrak dallı yuvarlak kemerli, bordür kuşak içerisinde, alınlık bölümünde, Arapça sülüs hatla yazılmış grift kitabede "İnsan ölünce kendisinden ameli kesilir. Bundan üç şey müstesna; onlar ya sadaka-ı cariyedir, veya kendisinden istifade edilen ilimdir. Veyahut da kendisine dua eden salih evlattır" hadisi yer almaktadır. Kapının göbek kısmında ise kırık çizgilerin birbirine geçmesi ile oluşan üçgen, beşgen ve sekizgenler üzeri rumî ve kıvrak dal motifleri ile bezenmiştir.
Osmanlı Dönemi Cami Kapısı
Osmanlı Dönemi 1485 tarihli Mehmet Paşa Camii'nin orijinal kapısıdır. Kündekârî tekniğiyle iç içe geçmiş kırık çizgilerden oluşan beşgen ve üzeri yıldız motifleriyle bezeli çift kanatlı bir kapıdır. Klasik Osmanlı ahşap işçiliğinin ender örneklerinden biridir. Bu bölümde 19. yy. Amasya sivil mimarlık örneklerinden derlenen dolap kapakları ve şerbetlikler yer almaktadır.
Üst Salon Teşhiri
Burası arkeolojik ve etnografik olmak üzere iki seksiyona ayrılmıştır. Ayrıca arkeolojik seksiyonun son bölümünde sikkelerin ve definelerin teşhir edildiği vitrinler yer almaktadır.
Tunç Çağı Eserleri (M.Ö. 3500-2100)
Müzede bu çağı temsil eden eserler üç ayrı vitrinde teşhir edilmiştir. İlk iki vitrinde, pişmiş topraktan yapılmış siyah ve kırmızı renkli, iyi perdahlanmış ve bazılarının üzeri yivle bezenmiş maden taklidi, kulplu ve kulpsuz küre gövdeli, yuvarlak ağızlı, düz dipli, çanak çömlek ve testiler yer almaktadır.
Amasya merkez Mahmatlar ve Merzifon Oymaağaç Köyü'ndeki kazılarda çıkarılmış eserlerin tümü el ürünüdür.
Diğer vitrinlerde ise bronz hançerler, baltalar, kemik iğne bizler, ağırşaklar ve damga mühürler teşhir edilmektedir.
Hitit Çağı (M.Ö. 1750-1200)
İki ayrı vitrinde teşhir edilmektedir.
Birinci vitrinde; gaga ağızlı süzgeçli, deve tüyü renkli hamurlu, pişmiş topraktan testiler, çanaklar, kâseler ve pişmiş topraktan yapılmış bir sunak sergilenmektedir.
İkinci vitrinde ise; bronz ve taş mühürler, pişmiş topraktan boğa başları, insan figürleri, idoller ve değişik tipte pişmiş topraktan ritonlar ile dini törenlerde kullanılan üçlü kutsal kaplar teşhir edilmektedir.
Hitit Tanrı Heykelciği
Arkeoloji literatüründe "Amasya Heykelciği" veya "Hitit Fırtına Tanrısı Teşup" olarak tanınan eser, dünya arkeolojisinin ünik eserlerinden biridir.
Amasya merkez Doğantepe Beldesi'ndeki bir höyükte 1962 yılında tesadüfen bulunmuştur. Bronzdan, döküm tekniğiyle yapılmış olan eserin bacakları kolları ve bazı parçaları henüz bulunamamıştır.
Hitit İmparatorluk Dönemi kaya kabartmalarında yer alan tanrı tasvirleri ile, özellikle Boğazköy (Hattuşaş) Yazılıkaya açıkhava tapınağındaki tanrı kabartmaları ile benzerlik gösterir.
Sivri külahlı, kısa etekli, öne doğru adım atmış vaziyette duran, eserin mevcut bölümünün yüksekliği 21,5 cm., ağırlığı ise 1.340 gr.dır.
Hitit İmparatorluk Dönemine (M.Ö. 1400-1200) ait olup bulunabilen diğer metal heykeller içerisinde en büyük boyuttaki insan heykelidir. Kalın kaşları, çukur gözleri, düzgün yivli hatlarıyla ılımlı görünmekle beraber, güçlü ve mağrur bir ifadeye sahiptir.
Urartu Çağı (M.Ö. 900-600)
Doğu Anadolu'da Van yöresinde yaşamış olan bu medeniyete ait eserler, müzeye satın alma yoluyla gelmiştir. Vitrinde stilize aslan başlı bronz bilezikler, bronz kaplar ve bir adet kazan kulpu teşhir edilmektedir.
Frig Çağı (M.Ö. 850-600)
Anadolu'ya M.Ö. 1200 civarında kavimler göçü ile gelen Frigler genellikle Hititlerin yaşamış olduğu bölgelerde hüküm sürmüşlerdir. Başkentleri Ankara yakınlarındaki Gordion'dur. Müzede bu çağın eserlerini; deve tüyü hamurlu, çarkta yapılmış, yonca ağızlı, geniş gövdeli, tek kulplu düz dipli, üzeri krem renk astarlı, kırmızı, kahverengi boya ile gövdeye paralel bant şeklinde motiflerle bezeli eserler yanında özel günlerde libasyon için kullanılan değişik hayvan tiplerindeki ritonlar temsil etmektedir.
İskit Çağı (M.Ö. 6.YY.)
1970 yılında Gümüşhacıköy İlçesi, İmirler Köyü'nde yapılan bir kazıdan çıkan eserlerdir.
Bir İskit süvarisine ait mezarda ele geçen, bir adet ikiye bükülmüş demir kılıç, bronzdan yapılmış sap delikli harp baltası, çok fazla miktarda mahmuzlu bronzdan söğüt yaprağı şekilli ok uçları, at koşum takımına ait gem parçası ve bir adet kabartma ile bir adet bronz orta boy çandan oluşan buluntular teşhir edilmektedir.
Hellenistik Çağ (M.Ö. 330-29)
Bu çağa ait müzede teşhir edilen eserler arasında pişmiş topraktan geniş ağızlı, düz kaideli, açık kiremit renk hamurlu, çarkta yapılmış, çift ve tek kulplu tabaklar, testiler, depaslar yanında üzerinde üzüm salkımı ve asma yaprağı motifi ile kabartma olarak bezenmiş, bir kap ve geniş yayvan bir tabak bulunmaktadır.
Bu bölümde pişmiş topraktan, içbükey ağız kenarlı, bombe gövdeli, yuvarlak halka kaideli, çift kulplu, gövde üzeri metoplara bölünmüş, içleri bej zemin üzerine kahverengi ile ördek figürü işlenmiş bir eser yer almaktadır. Geometrik şekillerle bezenmiş, geometrik çağa ait bir kâse ile yuvarlak ağızlı, kısa silindirik boyunlu, gövde üzerinde kırmızı figür tekniği ile işlenmiş, bir kuğu figürü tasviri yapılmış olan pişmiş toprak testi de teşhir edilmektedir.
Roma Çağı (M.Ö. 29-M.S. 476)
Bu çağa ait eserler müzemizin en zengin koleksiyonunu oluşturmaktadır. Beş ayrı vitrinde üç grup halinde teşhire sunulmuştur.
Cam Eserler
Roma Çağına ait cam eserlerin çoğunu ince uzun formlarıyla gözyaşı şişeleri, koku kapları ve kâseler oluşturmaktadır. Bu vitrinde yuvarlak ağızlı, kısa boyunlu, ince uzun, tabana doğru daralan amphora tipli, çift kulplu, sarı renkli gövde üzerine siyah, mavi ve kahverengi renklerle bezemeli kum kalıbı tekniğiyle yapılmış (M.Ö. 7.yy.) bir eser de sergilenmektedir.
Roma Seramikleri
Çift ve tek kulplu testiler,değişik formlardadır.
Genellikle açık kiremit renk hamurlu ve kırmızı boyalıdır. Bazılarının gövdelerinde ve kulp başlarında bezemeler mevcuttur. Birbirinin benzeri yayvan şekilli, çanaklar da yer almaktadır.
Masklar
Pişmiş topraktan yapılmış, sadece yüz hatları işlenmiş, ağızları şarkı söyler pozisyondaki tiyatrocu masklarıdır.
Kadın Ziynet Eşyaları
Altın, gümüş ve camdan yapılmış, ziynet eşyalarının çoğunu yüzükler ve küpeler teşkil etmektedir. Akik taşlı olan yüzüklerin taşları üzerine insan ve hayvan figürleri işlenmiştir.
Küpeler şekil itibarıyla çok çeşitlidir. Bir kısmının sarkaçlarına kıymetli taşlar yerleştirilmiştir. Bunların yanında renkli camdan yapılmış bilezikler ve altından yapılmış diademler de teşhir edilmektedir.
Bu bölümde 1988 yılında müzeye kazandırılan çift başlı kuş figürü dizilerinden oluşan gerdanlık, bir çift küpe ve Roma Dönemine ait bir yüzük yer almaktadır.
Bronz Kaplar
Bunlar tek kulplu, kulpsuz ve sadece kazan kulpludur. Dövme ve dövme tekniğiyle günlük kullanım için yapılmış Roma Dönemi eserleridir. Ayrı bir vitrinde ise, genel olarak çocuk mezarlarına bırakılmış, ölü armağanı niteliğindeki bronz objeler sergilenmektedir. Bilhassa boğa ve kartal heykelcikleri ile yılan figürü, dikkati çeken eserler arasında yer almaktadır.
Kandiller
Hellenistik ve Roma Çağında aydınlatma aracı olarak kullanılmışlardır. Pişmiş topraktan yapılmış bu eserler, çeşitli boy ve tiplerde olup, genellikle kiremit renk hamurludurlar.
Sikkeler
Arkeolojik bölümün sonunda teşhir edilen sikkelerin çoğunluğunu Hellenistik, Roma bronz sikkeleri ile Bizans Dönemi bakır, Selçuklu Dönemi gümüş ve Osmanlı Dönemi altın sikkeleri oluşturmaktadır ve kronolojik sıraya göre yerleştirilmiştir.
Son iki vitrinde ise defineler teşhir edilmektedir.
Vitrinin birisinde Hellenistik Döneme ait bronz bir define ve Roma İmparatoru Büyük Costantinus'un (M.S. 306-337) Döneminde İstanbul ve Antakya'da darp edilen, dokuz değişik tipteki 1134 adet bronz sikkeden oluşan define ile, Bizans Çağına ait bakır sikke definesi ve bakır Selçuklu defineleri teşhir edilmektedir.
Diğer vitrinde ise Ortaçağ Avusturya Dukalığına ait sikkelerle, İlhanlı ve Osmanlı Dönemi gümüş sikkeleri sergilenmektedir.
Bizans Çağı (M.S. 476-1453)
Bu devre ait eserler, arkeolojik seksiyonun son vitrininde teşhire sunulmuştur. Burada tek kulplu krem renkli testiler, bronzdan yapılmış kandiller, ağırşaklar, ziynet eşyaları, taştan yapılmış kutsal ekmek damgaları, kurşun mühürler ile 1992 yılında müzeye kazandırılan üç adet pişmiş toprak çanak teşhir edilmektedir.
Bu eserler, kiremit renk hamurlu, yayvan geniş ağızlı, içbükey gövdeli, yuvarlak halka kaidedir. İç ve dış yüzleri uçuk sarı renklidir; astar üzerine tabağın merkezinde stilize hayvan figürleri işlenmiştir. İç kenarlarında geometrik yıldız ve kaligrafik süslemeler de bulunmaktadır. (M.S. 12-13. yy.)
Etnografik Eserler Seksiyonu
Bu bölümde eserler cinslerine göre ayrı ayrı vitrinlerde teşhire sunulmuştur. Salonun güneyinde tarım araç ve gereçleri, iplik eğirme ve dokuma aletleri sergilenmektedir. Vitrinlerde teşhire sunulan eserler ise şunlardır.
Mutfak Eşyaları
19.yüzyılda Osmanlı Döneminde kullanılan bakırdan yapılmış, günün beğenisini yansıtan, üzerleri kazıma tekniği ile bezenmiş, günlük kullanım için yapılmış, ibrikler, leğenler, bakraçlar, taslar ve tencereler teşhir edilmektedir.
Kadın Ziynet Eşyaları
Gümüş, bafum ve kıymetli taşlardan yapılmış, Osmanlı kadınlarının zarafetini ve beğenisini yansıtan, aksesuar ve takılar -bilezik, akik kolye, yüzükler, tepelikler, gümüş örgü çanta ve kemerler- sergilenmektedir.
Sedef Sandıklar
Bu vitrinde Osmanlı Dönemi sedef işçiliğinin nadir örneklerinden olan ahşap üzerine beyaz renkli sedefler yerleştirilerek çeşitli desenler işlenmiş sandıklar, allık kutusu, nalınlar ve kaşıklar yanında çerçevesi sedef işlemeli Milli Mücadele dönemindeki ve silah arkadaşlarının portrelerinin yer aldığı "Hatıra-i Zafer" panosu yer almaktadır.
Silahlar
Osmanlı Devri silahları eskiden yeniye doğru, tipolojik olarak üç ayrı vitrinde teşhir edilmektedir. Ok, yay, topuzlar, kamalar, kılıçlar, hançerler, baltalar, teberler, salık ve şiş bastonlar, altın işlemeli çakmalı tüfekler, tabancalar, boynuz ve metalden barutluklar, yağdanlıklar ve kurşun kalıpları koleksiyonu tamamlayan eserlerdir.
Seramikler
Selçuklu Döneminden sigrafitto tekniğiyle yapılmış, üzerinde kanatlı melek figürü bulunan bir kâse ile Osmanlı Dönemi 17-19. yüzyıla tarihlenen üzeri sırlı, mavi beyaz renkli, Kütahya, İznik, Çanakkale işi seramik tabak ve testiler sergilenmektedir.
Astronomi Aletleri
Osmanlı Dönemi II. Beyazıt Külliyesi'nden getirilen bu eserler, medresede astronomi eğitiminde ve muvakkithanede ezan vakitlerinin ayarlanmasında kullanılmış, ahşap üstürlap, kiblenumalar, pusula, yer küre ve astronomi aletleri teşhir edilmektedir.
Hamam Takımları
Osmanlı Dönemine ait hamam takımlarından kadife üzerine sim işlemeli bohça, havlu ve peşkirler sedef ve gümüş kakmalı nalınlar, kildanlık, kese ve hamam tası teşhire sunulmuştur.
Saatler
Bu bölümde altın ve gümüş muhafazalı kadranlar, mineli cep saatleri yanında ahşap muhafazalı duvar saatleri sergilenmektedir.
Lambalar
Osmanlı Döneminde aydınlatma aleti olarak kullanılan mavi, sarı ve kırmızı renkli camdan ve porselenden yapılmış gaz lambalarıdır.
Çay, Kahve ve Sigara Takımları
Osmanlı Döneminde kullanılan çay ve kahve takımlarından, kahve kavurma tavası, kahve değirmeni, cezve ve ahşap kahve kutusu, fincan muhafazaları ve semaver yanında tütün takımları, nargile, tütün tabakası, çakmak, ağızlık ve pipolar teşhir edilmektedir.
Etnografya salonunun orta bölümünde değişik vitrinlerde Osmanlı Döneminde kullanılan Amasya'ya özgü geleneksel sim işlemeli bindallılar, gece kıyafetleri, cepken ve yelekler, yöresel motiflerle dokunmuş, yün çoraplar, halı ve heybeler, çeşitli tip ve boyutlarda para keseleri, sim işlemeli bohça, peşkirler, yazmalar ve uçkurlar sergilenmektedir.
Ãifa Tasları, Buhardanlıklar ve Muskalar
Bu vitrinde iç ve dış yüzeylerinde çeşitli duaların yazılı bulunduğu şifa ve nazar tasları, buhardanlıklar, üzeri dua yazılı sedefler, çeşitli boyutlarda gümüşten yapılmış, üzeri savat tekniğiyle işlenmiş muskalık ve hamayiller, bronzdan yapılmış çeşitli boyutlarda şamdanlar teşhir edilmektedir.
El Yazma Kuran-ı Kerim'ler
Bu vitrinde tezhipli el yazması Kuran-ı Kerim'ler, Padişah tuğralı fermanlar, yazı takımları, divit, hokka, kağıt makası ve divit muhafazası, Kuran-ı Kerim muhafazası ve ahşap rahle sergilenmektedir.
Sancaklar
Etnografik salonun son bölümünde Sultan II. Beyazıt Camii'nden getirilen iki adet sancak teşhir edilmektedir.
Küçük Sancak
Bu vilayet sancağının bir yüzünde Sultan Reşat tuğrası, Osmanlı arması mevcut olup diğer yüzünde ise Kelime-i Tevhit yazısı yer almaktadır.
Büyük Sancak
Besmele, Ayet-el Kürsi'nin tamamı, Fetih Suresinin başından 17. ayetin sonuna kadar olan kısmı atlas üzerine işlenmiş, orta kısmında hilal içerisinde Besmele, Mümin Suresi ve H. 1326 (M.1708) tarihi yer almaktadır. "İşkodra Sancağı" ismiyle anılır.
Açık Hava Teşhiri
Müze binasının batısında bulunan müze bahçesinde Hitit, Hellenistik, Bizans, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait boyutları büyük olan taş eserler teşhir edilmektedir. Doğantepe ve Esençay beldelerinden getirilen Hitit Kapı Aslanları, Hellenistik ve Roma dönemlerine ait kitabeli ve büstlü mezar stelleri, İon ve Korinth tarzında yapılmış sütun başlıkları, anıtsal yapı parçaları, Roma Dönemine ait mermer ve kireç taşından yapılmış asma dalı bezeli lahitler, Bizans Dönemine ait mezar stelleri, kabartmalı lahitler, mimari parçalar, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait inşa kitabeleri, sanduka tipi başlıklı ve başlıksız mezar taşları, pişmiş toprak erzak küpleri ve Sultan II. Beyazıt Camii'ne ait 1939 depreminde yıkılan son cemaat mahallinin orijinal sütun başlıkları sergilenmektedir.
Roma Kitabesi
Bahçe içerisinde türbenin batısında yer alır. Amasya Merkez Yüzevler Mahallesi'ndeki bir inşaatın temelinde bulunmuştur. Büyük bir yapıya ait kalker taşından yapılmış bir ithaf kitabesidir. Bu Grekçe kitabe Pontus Eyalet başkanı tarafından yaptırılmış ve Roma İmparatoru Alexander Severus ve annesi İulia Mammia'ya ithaf edilmiştir.
Mil Taşları
Erba'dan, Esençay, Çakırsu, Yukarı Baraklı, Yassıçal, (Ebemi) ve Zile'ye uzanan "Antik Roma Yolu" üzerinden ve Amasya'nın değişik yörelerinde bulunmuş kilometre taşı olarak kullanılan mermer mil taşları sergilenmektedir. Bu mil taşları içerisinde Uygur Beldesi'nde in situ bulunan yuvarlak sütun şeklindeki taşların üzerinde 21 rakam mevcut olup Roma İmparatorları II. Contantinus ve Diocletianus ile eyalet yöneticilerinin (vali) isimleri yazılıdır. Eserler M.S. 237-305 dönemine aittir.
Mumyalar
Müze bahçesinde Sultan I. Mesud türbesi içerisinde altı adet İlhanlı Dönemine ait mumya teşhir edilmektedir. Bu bölüm müzenin en çok ziyaret edilen bölümüdür.
Mumyalar, Anadolu Nazırı Ãehzade Cumudar, Amasya Emiri İşbuğa Nuyin, İzzettin Mehmet Pervane Bey, Cariyesi, erkek ve kız çocuklarına aittir. Bunlar Amasya Burmalı Minare ve Fethiye Camilerinin türbelerinden getirilmiştir.

ANKARA AGUSTUS TAPINAĞI
Roma İmparatorluğundan Augustos tarafından Kybele ve Men Kutsal alanının üzerine muhtemelen İ.Ö. 25-20. Yüzyıllarda yapılmıştır. 36 x 54.82 M. boyutlarındaki Mermer tapınak, 2.m. yüksekliğindeki çok basamaklı bir podyum üzerinde durmaktadır. Kısa kenarlarında 8, uzun kenarlarında 15 er İon sütunun yer aldığı psevdodipte Ros planlı yapı batıya yöneliktir. İç yapı (Naos) üç bölümlü olup, arka bölümde Duvarlar(Antalar) arasında 2. Giriş tarafında (Pronaos) ise ataların önünde 4. Korinth. Sütunu yer almaktadır.
Tapınak Augustus'un yaptığı işleri aktaran kitabeleri ile önem taşır. Aynı konuyu içeren Latince yazıtların Pisi dia Antiocheia'sında (Yalvaç), Yunanca yazıtların ise Frigya Apollania'sında (Uluborlu) ele geçmesine karşın Augustus Tapınağı yazıtları en iyi korunmuş olanıdır. Dünyada Ankara anıtı (Monumentum Ankyranum) olarak bilinen ve "Index rerum Gestarum" adlı bu kaynak tapınağın duvarlarına Yunanca ve Latince olarak iki dilde yazılmıştır. Latince yazıtlar Pronaos'taki Anta iç ve uç duvarlarını, yunanca yazıtlar ise Naus'un güneybatı dış duvarına Augustus'un ölümünden sonra yazılmıştır. Hiristiyanlar tapınağı kiliseye çevirerek Cellanın güney duvarına üç pencere açmış, Naos'un arkasına yer altında tonozlu bir mekan (cryptos) inşa etmişlerdir.
Ankara İ.S. II. yüzyıl sonlarında Türkler tarafından alınmış, Hacı Bayram Camii tapınağın kuzey batı köşesine bağlantılı olarak 15 ci yüzyılda inşa edilmiştir. 1834 yılında Cellanın kuzey duvarının tahrip olmasına karşın, Büyük Kapı Cella ve Pronaos ile tapınarak günümüze kadar korunabilmiştir.
Tapınak, Fransız Ch. Texıer ve G. Perrot ile Alman M. Schede ve D. Krencker'in yaptığı incelemelerden sonra arkeolojik kazılar Dr. Hamit Z. Koşay tarafından yürütülmüştür.

ANKARA ANADOLU MEDENİYETLER MÜZESİ
Yapıların Tarihi
Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Atpazarı olarak isimlendirilen semtte, Ankara Kalesi'nin dış duvarının güneydoğusundaki yeni işlev verilerek düzenlenmiş iki Osmanlı yapısında yer alır. Bu yapılardan biri Mahmut Paşa Bedesteni, diğeri Kurşunlu Han'dır.
Bedestenin; Fatih dönemi baş vezirlerinden Mahmut Paşa tarafından 1464-1471 tarihleri arasında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kitabesi yoktur. Kaynaklarda Ankara sof kumaşlarının buradan dağıtıldığı yazılıdır. Yapının planı klasik tiptedir. Ortada 10 kubbe ile örtülü dikdörtgen planlı kapalı mekân, karşılıklı yerleştirilen üstü beşik tonozlarla örtülü 102 dükkândan meydana gelen bir arasta ile çevrilmektedir.
Kurşunlu Han, tahrir defterlerine, sicil kayıtlarına dayanan son araştırmalara göre Fatih dönemi baş vezirlerinden Mehmet Paşa'nın İstanbul'un Üsküdar Semti'ndeki imaretine vakıf olarak yaptırılmıştır. Kitabesi yoktur. 1946 yılındaki onarımda II. Murat'a ait sikkeler ele geçirilmiştir. Bu buluntular, hanın 15. asrın ilk yarısında var olduğunu kanıtlar niteliktedir. Han, Osmanlı Devri hanlarının tipik plan karakterinde olup ortada avlu ve revak sırası ile, bunları çeviren iki katlı odalardan oluşur. Zemin katta 28, birinci kata 30 oda yer alır. Odalar ocaklıdır. Odanın batı ve güney yönlerinde yer alan bodrum katta "L" tipinde bir ahır kısmı mevcuttur. Hanın kuzey cephesinde 11, doğu cephesinde 9 ve giriş eyvanı içerisinde karşılıklı yerleştirilen 4 dükkân yer alır. Hanı yaptıran Mehmet Paşa, 1467 yılında bedesteni yaptıran Mahmut Paşa'nın azlinden sonra başvezir olmuş ve 1470 yılına kadar görevde kalmıştır. Üsküdar'da cami, imaret ve medresesi olup kendisi orada gömülüdür.
Bugün müzeyi oluşturan bu iki yapı, 1881 yılındaki son yangından sonra terkedilmiştir.
Müzenin Tarihi
Ankara'da ilk müze, Kültür Müdürü Mübarek Galip Bey tarafından 1921 yılında kalenin Akkale olarak isimlendirilen kısmında kurulmuştur. Bu müzenin yanı sıra Augustus Mabedi ile Roma Hamamı'ndan da eser toplanmıştır.Mustafa Kemal Atatürk'ün telkinleriyle merkezde bir "Eti Müzesi" kurma fikrinden hareket edilerek diğer bölgelerdeki Hitit eserleri de Ankara'ya gönderilmeye başlanınca geniş mekânlara sahip bir müze binası gerekli görülmüştür. O zamanki Kültür (Hars) Müdürü Hamiz Zübeyr Koşay tarafından devrin Maarif Vekili Saffet Arıkan'a metruk halde bulunan Mahmut Paşa Bedesteni ve Hanın onarılıp müze binası olarak kullanılması önerilmiş, bu fikir kabul edilerek 1938 yılından 1968'e kadar devam eden bir restorasyon çalışması başlatılmıştır. Bedestenin orta bölümünde yer alan kubbeli mekânın büyük bir kısmının onarımının 1940 yılında bitirilmesi ile eserler, Alman arkeolog H. G. Guterbock başkanlığındaki bir heyet tarafından yerleştirilmeye başlanmış, 1943 yılında binaların onarımı devam ederken, orta bölüm ziyarete açılmıştır. Bu bölümün onarım projesi Y. Mimar Macit Kural, ihale sonrası onarımı ise Y.Mimar Zühtü Bey tarafından yapılmıştır. 1948 yılında müze idaresi Akkale'yi depo olarak bırakıp, Kurşunlu Han'ın onarımı tamamlanan dört odasından yürütülmüştür. Kubbeli mekân çevresindeki arastanın restorasyon ve teşhir projeleri Anıtlar Yüksek Mimarı İhsan Kıygı tarafından hazırlanmış ve uygulanmıştır. Beş dükkân orjinal halde bırakılıp, dükkân aralarındaki bölmeler kaldırılmış ve böylece, teşhir için geniş bir çevre koridoru elde edilmiştir. Müze yapısı 1968 yılında son şeklini almıştır. Bugün idari bina olarak kullanılan Kurşunlu Han'da araştırmacı odaları, kütüphane, konferans salonu, laboratuvar ve iş atölyeleri yer almakta, Mahmut Paşa Bedesteni ise teşhir salonu olarak kullanılmaktadır.
Bugün kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yer alan Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde, Anadolu arkeolojik eserleri Paleolitik Çağdan başlayarak günümüze kadar, kronolojik bir sırayla sergilenmektedir.
Anadolu Medeniyetleri Müzesi
Tarihi yapıları, köklü geçmişi ile bugünlere gelen Anadolu Medeniyetleri Müzesi 19 Nisan 1997 tarihinde İsviçre'nin Lozan kentinde 68 Müze arasında birinci seçilerek "Yılın Müzesi" ünvanını elde etmiştir.
Paleolitik (Yontma Taş) Çağ (...8000): Müzemizde Antalya Karain Mağarası buluntuları ile temsil edilir. Yontma Taş Çağı insanları mağara ve kayaaltı sığınaklarında barınan avcı ve toplayıcı topluluklardır. Bu insanlara ait taş ve kemik aletler bu devri belirleyen buluntulardır.
Neolitik (Cilalı Taş) Çağ (8000 - 5500): İnsanlık tarihinde besin üretimi yanında ilk yerleşik toplumların kurulmasıyla başlayan bu dönem müzemizde Çatalhöyük ve Hacılar gibi çağın iki önemli merkezinden ele geçen buluntularla temsil edilmektedir. Buluntular arasında ana tanrıça heykelleri, damga mühürler, pişmiş toprak kaplar, kemik tarım araçları yer alır.
Kalkolitik (Bakır-Taş) Çağı (M.Ö. 5500 - 3000): Taş aletler yanında, bakırın işlenerek günlük hayata girdiği bu döneme ait zengin buluntular müzemizde Hacılar, Canhasan, Tilkitepe, Alacahöyük ve Alişar'dandır.
Eski Tunç (Maden) Çağı (M.Ö. 3000 - 1950): M.Ö. 3. binin başlarında Anadolu'da yaşayan insanlar, bakıra kalay katarak tunç elde etmişler, tuncun yanı sıra devrin bilinen bütün madenlerini dökme ve döğme tekniğiyle olağanüstü bir ustalıkla işlemişlerdir. Alacahöyük kral mezarlarından çıkarılan değerli madenlerden yapılmış, görkemli ölü hediyelerinin yanında Hasanoğlan, Mahmatlar, Eskiyapar, Horoztepe, Karaoğlan, Merzifon, Etiyokuşu, Ahlatlıbel, Karayavşan, Bolu, Beycesultan Semahöyük, Karaz-Tilkitepe buluntuları zengin bir Eski Tunç koleksiyonu olarak sergilenmektedir.
Hititler (M.Ö. 1750 - 1200): M.Ö. 2. binde Anadolu'da ilk siyasi birlik Kızılırmak kavsı içinde Hititler tarafından kurulmuştur. Başkentleri Boğazköy (Hattuşaş) ile birlikte İnandık, Eskiyapar, Alacahöyük, Alişar, Ferzant, zengin buluntu veren Hitit merkezleridir. Kabartmalı, boğa biçimli kaplar, pişmiş toprak eserler, devlet arşivine ait tabletler, kral adı baskılı mühürler dikkati çekmektedir.
Frigler (M.Ö. 1200 - 700): M.Ö. yaklaşık 1200 yıllarında Balkanlar üzerinden gelen Frigler, merkezleri Gordion şehri olmak üzere Orta Anadolu'da egemen olmuşlardır. Gordion tümülüslerinden ve örenyerinden çıkarılan eserler Frig sanatının en güzel örnekleridir.
Urartular (M.Ö. 1200 - 600): Altıntepe, Adilcevaz, Kayalıdere, Patnos, Van, Çavuştepe gibi merkezlerde mimarlıkta ve madencilikte ileri bir düzeye ulaşan Urartular, Doğu Anadolu'da Friglerle çağdaş olarak yaşamışlardır.
Geç Hititler (M.Ö. 1200 - 700): Hitit İmparatorluğu'nun yıkılmasından sonra Hititlerin bir kısmı güney ve güney-doğu Anadolu'da şehir devletleri kurarak Geç Hitit Beyliği dönemini yaşamışlardır. Malatya-Aslantepe, Kargamış, Sakçagözü önemli Geç-Hitit yerleşmelerini temsil ederler.
M. Ö. 1. binin yarısından başlayarak Yunan, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait altın, gümüş, cam, mermeri bronz eserler ve ilk paradan başlayarak günümüze kadar madeni paraları da içine alan koleksiyonlarımız müzemizin nadir kültür varlıklarını temsil ederler.

ANKARA KÜLTÜR MERKEZİ CUMHURİYET DEVRİ MÜZESİ
Müze 27 Aralık 1987 yılında hizmete girmiştir. Binanın giriş katında bulunan müzenin duvarları Kurtuluş Savaşı'nı, devrimleri, Atatürk'ün Cumhuriyet, bağımsızlık, gençlik, sanat konularındaki sözlerini kapsayan rölyeflerle kaplıdır. Rölyefler bölüm bölüm aydınlatılarak müzik ve ses eşliğinde "ses ve ışık"gösterileri yapılmaktadır.
Bu gösteriler Türkçe, İngilizce, Almanca ve Fransızca olmak üzere 4 dilde hazırlanmış olup yaklaşık 15 dakika sürmektedir. Giriş katının altında ise Kurtuluş Savaşı, devrimler, kalkınan Türkiye ve kuruluşları, resim, obje, yazı, maket, slayt gibi araçlarla (445 adet) tanıtılmaya çalışılmaktadır. Bu katta ayrıca Türklerin Orta Asya'dan çıkıp Anadolu'da Kurtuluş Savaşı'nı müteakip bir devlet kurma ve Atatürk devrimlerini içeren 25 dakikalık bir multivizyon gösterisi izleyicilere sunulmaktadır.

ANKARA ŞEFİK BURSALI MÜZE EVİ
Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü, Devlet Resim Heykel Müzesi bünyesindedir .
Ahmet Mithat Efendi Sokak No:36/3 Çankaya
Pazartesi dışında her gün
09.00-l2.00/l3.00-l7.00 saatleri arasında ziyarete açıktır.
1903 yılında Bursa'da dogan Ãefik Bursalı, hocaları olan ibrahim Çallı, Hikmet Onat, Feyhaman Duran, Namık ismail ve Avni Lifij'in Türk Ressamlar Birligi sergilerine ögrenciyken katılmaya başlamıştır.
1930 yılında açılan Avrupa Konkuru'nu birincilikle kazanmıştır. Daha sonra Avrupa'ya gitmiş ve birçok sanat merkezinde çalışma ve tetkiklerde bulmuştur .İzmir, Konya, istanbul liselerinde ögretmenlik yapan Ãefik Bursalı özellikle 1934-1936 ylllarında bulundugu Konya' da buranın step karakteristigini yansıtan, Selçuk, Mevlana temalı resimleriyle buyük ün kazanmıştır. 1937-1938 ylllarında Gazi Mustafa Kemal Ataturk'ün arzusuyla eserleri Sovyetler Birligi'nin Moskova, Leningrad ve Kiev Ãehirlerinde, Avrupa'da Bükreş, Belgrad, Atina ve Paris'te sergilenmiştir. Daha sonra Hollanda, Belçika, Viyana'da da sergilenen resimler tüm Avrupa'da çok olumlu kritikler almıştır.
l936 yılında ögretim üyesi olarak atandıgı Güzel Sanatlar Akademisinde 30 yıl ögretmenlik yapmıştır. Devlet Resim Heykel sergilerinde 1966, 1973, 1980 ve 1982 ylllannda ödul almıştır. Ayrıca dört devlet odulu kazandı. 1986' da Kültür Bakanlığı özel ödülü'ne deger gorülmüştür.
1987'de Mimar Sinan Üniversitesi kararıyla profesörlük ünvanı verilmiştir. Bursa'da doğdugu sokaga ve belediye sanat galerisine adı verilen Ãefik Bursalı, 20.4.1990 tarihinde vefat etmiştir. Yaşamış oldugu ev Kultür Bakanlığı tarafindan Ãefik Bursalı Müzesi olarak duzenlenmiştir.

ANKARA ETNOGRAFYA MÜZESİ
Etnografya Müzesi Ankaranın Namazgâh adı ile anılan semtinde, Müslüman mezarlığı olan tepede kurulmuştur. Anılan tepe, Vakıflar Genel Müdürlüğünce 15 Kasım 1925 tarihli Bakanlar Kurulu kararı gereğince, Millî Eğitim Bakanlığına müze yapılmak üzere bağışlanmıştır.

1924te İstanbulda Prof. Celal Esad (Arseven) başkanlığında, daha sonra 1925 yılında İstanbul Müzeleri Müdürü Halil Ethem başkanlığında, eser toplamak ve satın almak üzere özel bir komisyon kurulmuştur. Satın alınan 1250 adet eser, 1927 yılında inşası tamamlanan müzede teşhir edilmiştir. Müze Müdürlüğüne de Hamit Zübeyr Koşay atanmıştır.

15 Nisan 1928 yılında müzeyi ziyaret eden Gazi Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) müze hakkında bilgi aldıktan sonra, Afgan Kralı Amanullah Hanın Türkiyeyi ziyaretleri nedeniyle, müzenin hizmete açılmasını istemiştir. Müze 18.7.1930 da halka açılmış ve 1938 Kasım ayında müzenin iç avlusu, geçici kabir olarak ayrılıncaya kadar açık kalmıştır. Atatürkün naaşı, 1953te Anıtkabire nakline kadar burada kalmıştır. Bu kısım halen Atatürkün anısına hürmeten sembolik bir kabir şeklinde korunmaktadır. Üzerinde beyaz mermere yazılmış şu kitabe bulunmaktadır:

Burası 10.11.1938de sonsuzluğa ulaşan Atatürkün 21.11.1938den 10.11.1953e kadar yattığı yerdir.

15 yıl süreyle Etnografya Müzesi Anıtkabir işlevi görmüştür. Devlet başkanlarının, elçilerin, yabancı heyetlerin ve halkın ziyaret yeri olmuştur. Bu süre içinde müzede çalışmalar sürdürülmüş; 6-14.10.1956 tarihinde, Uluslararası Müzeler Haftası nedeniyle, gerekli değişiklikler yapıldıktan sonra müze tekrar halkın ziyaretine açılmıştır.

Binanın mimarı Arif Hikmet (Koyunoğlu) Cumhuriyet Dönemi mimarlarının en değerlilerindendir. Bina dikdörtgen plânlı olup tek kubbelidir. Yapının taş duvarları küfeki taşı ile kaplanmıştır. Alınlık kısmı mermer olup üzeri oyma süslüdür.

Binaya 28 basamaklı bir merdivenle çıkılır. 4 sütunlu, üçlü bir giriş sistemi vardır. Kapıdan girilince kubbe altı holüne ve buradan da iç avlu denilen sütunlu kısma geçilir. Buranın ortasına mermer bir havuz yapılmış, çatı kısmı açık bırakılmıştır. Daha sonra bu iç avlu Atatürke geçici kabir olarak ayrıldığında, havuz bahçeye nakledilerek, çatısı kapatılmıştır. İç avlunun etrafında simetrik olarak büyüklü küçüklü salonlar yer almaktadır. İdare kısmı müzeye bitişik olup iki katlıdır.

Müze önünde at üstünde duran Atatürk heykeli 1927 yılında Millî Eğitim Bakanlığı tarafından İtalyan sanatkârı B. Conanicaya yaptırılmıştır.Etnografya Müzesi, Türk sanatının Selçuklu Döneminden zamanımıza kadar devam eden örneklerinin sergilendiği bir müzedir.

Anadoluda düğün töreni ve Anadolunun çeşitli kentlerine ait gelin giysileri, Türk işleme sanatı, halı ve kilim sanatı, maden sanatı, kahve kültürü ve sünnet töreninin sergilendiği salonlar, müze girişinin sağ tarafında yer alır.

Girişin sol tarafındaki salonlarda ise, çini ve cam eserler, Osmanlı Dönemi hat sanatı örnekleri ile Selçuklu ve Beylikler Dönemine ait nadide ahşap eserler sergilenmektedir.

Ana Bölümler

Ahşap Sanatı
Hat Sanatı
İşleme Sanatı
Kahve Kültürü
Kilim Sanatı
Maden Sanatı
Mezar Taşları
Anadolu Takıları
Anadolu'da Düğün Töreni
Cam Sanatı
Ciltçilik Sanatı
Çini Sanatı
Halı Sanatı
Etnografya Müzesinden Görüntüler
Hacı Bayram Türbesi

ANKARA KURTULUŞ SAVAŞI MÜZESİ (I. TBMM BİNASI)
Binanın Tarihçesi
Ankara Ulus meydanında bulunan I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının inşaasına, 1915 yılında başlanmıştır. İlkin İttihat ve Terakki Cemiyeti kulüp binası olarak tasarlanmış binanın planı evkaf mimarı Salim Bey tarafından yapılmış, inşasına ise kolordunun askeri mimarı Hasip Bey nezaret etmiştir.
Türk mimari stilinde olan iki katlı binanın en belirgin özelliği duvarlarında Ankara taşı (ANDEZİT) kullanılmış olmasıdır.
Meclisin, 23 Nisan 1920'de bu binada toplanması kararlaştırıldığında henüz bitirilmemiş olan bina, milli bir heyecanın eseri olarak milletin katkısıyla tamamlanmıştır.
23 Nisan 1920 ile 15 Ekim 1924 tarihleri arasında I. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kullanılan bina daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Merkezi ve Hukuk Mektebi olarak işlevini sürdürmüş, 1952 yılında Maarif Vekaletine devredilmiş, 1957 yılında ise müzeye dönüştürülmek üzere çalışmalara başlanmıştır. Bina 23 Nisan 1961'de "Türkiye Büyük Millet Meclisi Müzesi" adıyla halkın ziyaretine açılmıştır.
Atatürk'ün doğumunun 100. yılını kutlama programı çerçevesinde, 1981 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon Ve teşhir-tanzim çalışmaları sonucu 23 Nisan 1981 tarihinde "Kurtuluş Savaşı Müzesi" adıyla yeniden ziyarete açılmıştır.
I. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Açılışı
23 Nisan 1920'de Meclis etrafında binlerce kişi büyük bir kalabalık halinde Meclis' in açılışını beklemişlerdir. Gerekli törenlerden sonra Meclis 115 temsilci ile ilk toplantısını yapmıştır. Meclisin ilk açılış konuşmasını ise Meclis Başkalığı'na seçilen en yaşlı üye Sinop Mebusu Ãerif Bey gerçekleştirmiştir.
"Saygıdeğer hazır bulunanlar;
Hilafet ve hükümet merkezinin geçici kaydıyla yabancı kuvvetler tarafından işgal edildiği, bağımsızlığın her bakımdan kısıtlandığı bilinmektedir. Bu vaziyette baş eğmek, milletimizin kendisine teklif edilen yabancı esaretini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak kararlılığında olan ezelden beri hür ve bağımsız yaşayan milletimiz bu esaretini kesin ve kararlı bir biçimde reddetmiş ve derhal vekillerini toplamaya başlayarak yüce Meclisini vücuda getirmiştir. Bu yüce Meclisin reisi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlığı dahilinde, geleceğini bizzat düzenleyerek ve bütün dünyaya ilan ederek Millet Meclisini açıyorum."
Bu açılış konuşmasından sonra Ankara mebusu Mustafa Kemal söz alarak Meclisin hangi azalardan teşekkül edeceğine dair aşağıdaki açıklamayı yapmıştır.
"Yüce Meclisiniz bildiğiniz gibi olağanüstü yetkilere sahip olarak yeniden seçilmiş saygıdeğer milletvekilleriyle, taarruz ve işgale uğramış saltanat merkezinden canlarını kurtararak buraya gelen saygıdeğer milletvekillerinden oluşmuştur. Kaçıp gelebilecek milletvekilleriyle birlikte bir yüce Meclisin meydana getirilmesi ancak yeni uygulanan seçim tarzıyla söz konusu olmuştur. Bu anda Meclisiniz yasal olarak toplanmış bulunmaktadır."
24 Nisan 1920 günü Meclis ikinci toplantısını yapmış ve Mustafa Kemal oybirliğiyle Meclis Başkanlığına seçilmiştir.
Mustafa Kemal bu toplantıda uzun ve anlamlı bir konuşma yapmış,
"Artık yüce meclisin üzerinde bir güç yoktur" diyerek meclisin önemini vurgulamıştır.
Kurtuluş Savaşı, Gazi Mustafa Kemal'in başarılı yönetimi ve 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde alınan kararlarla gerçekleştirilmiştir. Bu kararlar arasında 20 Ocak 1921'de ilk anayasanın kabulü, 12 Mart 1921'de İstiklal Marşı'nın kabulü, 1 Kasım 1922'de Saltanatın kaldırılması da vardır. Öte yandan 24 Temmuz 1923'te Lozan Barış Antlaşması, 13 Ekim 1923'te Ankara'nın Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti oluşu, 29 Ekim 1923'te Cumhuriyetin ilanı ile Gazi Mustafa Kemal'in Türk devletinin Cumhurbaşkanı seçilmesi yine bu Mecliste onaylanarak kabul edilmiştir.
Atatürk bir konuşmasında "Büyük Millet Meclisi,Türk Milletinin asırlar süren arayışlarının özü ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir" diyerek Büyük Millet Meclisi'nin önemini vurgulamıştır.
Binanın Bölümleri
Koridor
Koridorun sol tarafında ve odalarda 1918-1923 yılları arasındaki olaylar, tarih sıralamasına göre yağlıboya tablo, fotoğraf, belge, bazı objeler, harp silah araç gereçleri ve modelleriyle anlatılmaktadır.
Koridorun sağ tarafında ve odalarda ise Meclis çalışmaları birinci ve ikinci dönem mebuslarına ait fotoğraf, yağlı boya tablo, belge, hatıra eşyaları ve bazı objeler sergilenmektedir.
Riyaset Divanı-Bakanlar Kurulu Odası
Girişte, koridorun solundaki ilk odadır. Burası icra vekilleri heyeti odası olarak kullanıldığı gibi,Riyaset Divanı odası olarak da kullanılmıştır. Burada Sivas Kongresi'nde kullanılan başkanlığa ait masa, ortada uzunca bir masa ile sandalyeler teşhir edilmekte, odanın duvarlarında ise Cumhuriyet'in ilanından sonraki ilk Bakanlar Kurulu üyelerinin fotoğrafları bulunmaktadır. Oda ilk hali korunarak teşhir edilmektedir.
Encümen Odası (Komisyon Odası)
Koridorun solundaki ikinci oda olup, mecliste çeşitli konuların komisyonlar tarafından incelendiği odadır. Odada Mondros Müterakesi'nden başlayarak Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı, Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleri ve Misak-ı Milli belge, fotoğraf ve bazı objelerle anlatılmaktadır. Odada sergilenen en önemli eser Erzurum Kongresi'nde kullanılan mühürdür.
Dinlenme Odası
Koridorun solundaki üçüncü odadır. Meclis kulisi olarak kullanılmıştır. Odada Mustafa Kemal'in Ankara'ya gelişini anlatan bir yağlı boya tablo yer almaktadır. Meclisin açılışı, Sevr ve Lozan anlaşmalarına göre Türkiye'nin durumu 1. ve 2. İnönü muharebeleri fotoğraf, belge ve haritalarla anlatılmaktadır. Ayrıca Kurtuluş Savaşı'nda kullanılan telefon santralı, bazı harp araç ve gereçleri Gümrü Antlaşması sırasında Kazım Karabekir Paşa'ya hediye edilen gümüş yemek takımı sergilenmektedir.
Ãer'iye Encümeni Odası
Koridorun solundaki dördüncü odadır. Bu odada yasa tekliflerinin anayasaya uygunluğu görüşülürdü. Kurtuluş Savaşı'nın son aşaması olan Büyük Taarruz fotoğraf, belge ve haritalarla anlatılmaktadır. Odada Misak-ı Milli'yi temsil eden sembolleri taşıyan bir halı, istiklal madalyaları, Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Meclis balkonunda gösteren yağlıboya tablo sergilenmektedir.
İdare Odası
Koridorun solundaki beşinci oda Meclis idare odası olarak kullanılmıştır. Odada İstiklal Marşımız, Kurtuluş Savaşı'na katılan komutanların fotoğrafları, Mudanya Mütarekesi, Lozan Barış Antlaşmaları ile ilgili belgeler, Ankara'nın Başkent oluşu, Cumhuriyetin ilanı, Mustafa Kemal'in Cumhurbaşkanı seçildikten sonra meclisteki konuşması ve Cumhurbaşkanı iken çekilen fotoğrafı, Mustafa Kemal'e ait baston, mavzer mühürler ile Mustafa Kemal'in Kurtuluş Savaşı'nda kullandığı dürbün, üniforma örnekleri, 23 Nisan 1920'de meclis binasına asılan Recep Peker imzalı bayrak, Büyük Millet Meclisi'ne Hanımlar Esirgeme Derneği'nin hediye ettiği üzeri yazılı örtü sergilenmektedir.
İdare Odası
Koridorun sağındaki beşinci ve altıncı odalar meclisin idari odaları olarak kullanılmıştır. Bugün altıncı oda müze idare odası olarak kullanılmaktadır. Beşinci odada ise birinci ve ikinci dönem mebuslarına ait fotoğraflar, hüviyet vesikaları, TBMM tarafından mebuslara hediye edilen mavzerler, istiklal madalyaları, rozetler, belgeler ve özel hatıra eşyaları sergilenmektedir.
Meclis Toplantı Salonu
Koridorun sağında yer alan büyük salon toplantı salonudur. Burası ilk haliyle teşhir edilmektedir. Salonun ortasında Başkanlık ve Divan üyeleri kürsüsü, kürsünün arkasında eski yazıyla "Hakimiyet Milletindir" yazısı yer almaktadır. Kürsünün karşısındaki sıralar Bakanlar Kurulu, yanlardaki sıralar milletvekilleri, sağdaki balkon kordiplomatik, soldaki balkon dinleyiciler, balkon altları ise yerli ve yabancı basın temsilcileri yeri olarak kullanılmıştır.
Meclisin 23 Nisan 1920'de toplandığı bu salonda bulunan kürsü, Ankaralı bir marangoz tarafından yapılarak meclise hediye edilmiş, sıralar Ankara Öğretmen Okulu'nun uygulama sınıfından, iki petrol lambası ile sac sobalar civar kahvehanelerden, büro malzemeleri ise resmi dairelerden getirilerek, Ankara'da kurulmakta olan ve millet egemenliğine dayanan ilk meclis binasının temelleri milletle birlikte burada atılmıştır.
Mescit
Müze girişinin sağındaki ilk odadır. Sade bir görünümü olan bu odada seccade ve Kuran rahleleri teşhir edilmektedir.
Reis Odası (Meclis Başkanı Odası)
Sağdan ikinci oda olup Mustafa Kemal'in Meclisteki çalışma odasıdır. İlk hali korunarak teşhir edilmektedir. Sade bir görünümü olan bu odada çok önemli kararlar alınmıştır. Bu odada milli bayramlarda zaman zaman sergilenen Cumhurbaşkanlığı mührü müzenin en önemli ve en seçkin eserleridir.
Alt Kat
Müzenin alt katı bugün fotoğrafhane, eser depoları ve sergi salonu olarak kullanılmaktadır.

ANKARA RESİM HEYKEL MÜZESİ

Ankara Resim ve Heykel Müzesi, mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından Türk Ulusunun Büyük Lideri Atatürk yönetiminde 1927 yılında kurulmuştur.
Binanın 1980de onarılmasının ardından açılan müze, kısa bir zaman süresi içerisinde modern bir müzenin tüm özelliklerine sahip bir kuruluş haline gelmiştir.
Müze, günümüzde diğer sanat dallarıyla karşılaştırıldığında çok daha kısa bir tarihe sahip Türk resim ve heykel sanatının gelişmesinde büyük rol oynayan sanatçıların en göze çarpan eserlerinin sergilendiği bir sanat merkezi haline gelmiştir.
Türk plastik sanatının oluşum ve gelişim dönemlerini yansıtan sanat eserleri koleksiyonlarının ve bunların sınıflandırmalarının bulunduğu ve bu alandaki boşluğu dolduran plastik sanat kütüphanesi devlet, yurtiçi, yurtdışı ve de yabancı elçiliklerin bağışlarıyla ve yeni satın almalarla her yıl zenginleştirilmekte, bu alanda çalışma yapan araştırmacıların ihtiyaçlarına burada bulunan Türk sanatçılarının arşivleri yeterli ölçüde cevap vermektedir
Müzenin en önemli sorumluluklarından biri olan sanat eserlerinin korunması, sıcaklıktan ve nemden kaynaklanan problemleri çözerken, en başarılı sonuçları veren yöntemler kullanılarak yapılmaktadır. Bütün koruma önlemlerine karşın eserlerde olabilecek herhangi bir zarar için uzmanlar tarafından oluşturulmuş ayrı bir bölüm müze içerisinde yer almaktadır.
Binanın 1980 yılında ve de sonraki yıllarda onarıldığında hem amatör hem de profesyonel sanatçılara hizmet veren resim, heykel ve seramik atölyelerinin oluşturulmasına büyük bir önem verilmiştir.
Güvenlik nedeniyle tüm bina kapalı devre televizyon sistemi, ultrasonik ve yangın alarmı sistemleriyle donatılmıştır böylelikle müzenin her kısmı kontrol edilebilmektedir.
Halk tarafından müze imkanlarının üzerinde talep edilen resim ve orijinal yazı kurslarının yanı sıra Türk Süsleme Sanatları, seramik ve heykel için de özel atölyeler (kurs) en kısa zamanda açılacaktır.
Uluslararası kültür antlaşmaları çerçevesinde Türkiyede yapılması planlanan resim,heykel,seramik, yazı sanatları ve fotoğraf sergileri sürekli sergiler için ayrılan üç galeride sergilenmektedir, bunun için yabancı ülkelerin eserleri Türk Devletine bildirilmelidir. Bunun yanı sıra Müzeler koleksiyonundan seçilen Türk sanat eserleri de uluslararası antlaşmalar çerçevesinde yabancı ülkelerde sergilenmektedir. Bu sergilerin yanı sıra kişisel sergiler ve yarışma sergileri Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenen Müzenin diğer faaliyetleri arasındadır.
Onarımlar sırasında özgün(orijinal) haline dönüştürülen tarihi büyük salon konserler, tiyatro oyunları ve sinema gösterimleri için kullanılmaktadır.
Çağdaş Sanat Müzelerinin tüm doğal özelliklerini içeren, modern kafeteryası, satış mağazaları ve ses düzeniyle halka hizmet veren bu kurum eski sanat eserleri için düzenlenen bir sergi sarayının ötesine gitmektedir.

ANKARA ROMA HAMAMI
Ulus Meydanından Yıldırım Beyazit Meydanına uzanan Çankırı Caddesi üzerinde, Ulus'tan itibaren yaklaşık 400 m. uzaklıkta, yolun batısında, caddeden 2.5 metre kadar yükseklikte yer alan Roma Hamamı, III. Yüzyılda Septimius Severus'un oğlu Roma İmparatoru Caracalla (212-217) tarafından Sağlık Tanrısı Asklepion adına yapılmıştır.
Bugün Roma Hamamı olarak adlandırılan bu platformun bir höyük olduğu, en üstte Roma Çağı (Kısmen Bizans ve Selçuk katları), onun altında Frig Devri yerleşmesinin kalıntıları tespit edilmiştir.
Höyük altında kalan taş kalıntılar çok iyi bir şekilde korunduğundan yapının planı anlaşılabilecek durumdadır. Buna göre yapının bir taşra kenti hamamından çok İmparatorluk standartlarına göre yapıldığı anlaşılmaktadır.
Hamam 80 x 130 m. boyutunda, taş ve tuğladan yapılmıştır. Çankırı Caddesindeki girişi ile, sütunlu bir revak kalıntısının çevrelediği geniş bir alana yayılan ve Palaestra denilen beden eğitimi ve güreş yapılan yere girilmektedir. Bu kısmın sağ tarafında yer alan sütunlu yolun üzerinde dört köşeli ve yuvarlak birçok yazılı sütun bulunmaktadır.
Spor alanının hemen arkasında phirigidarium (soğukluk) kısmı, solunda ise kenarlarında oturma basamakları bulunan piscina (yüzme havuzu) ile apoditarium (soyunma yeri), sağda yuvarlak tuğludan yapılmış sütun parçaları bulunan soğukluk yer almaktadır. İkinci sırada bulunan tepidarium (ılıklık) kısmında yine yuvarlak tuğladan sütun parçaları bulunmaktadır. Yıkanma odaları bu sütunların üzerinde bulunmaktaymış. Caldarium (sıcaklık) kısmı ise hamamın en arka kısmında yer almakta olup, 12 adet külhanı bulunmaktadır.
Ilıklık ve sıcaklık kısımlarının diğer bölümlerden daha geniş olmalarının nedeni Ankara'nın çok soğuk kış şartlarına bağlanmalıdır. Bunlar, etrafında ocaktan gelen sıcak havanın rahatça dolaştığı tuğla sütunlardan oluşan bir yer altı ısıtma tesisatı ile desteklenir ve yukarıda bulunan odalar da bu şekilde ısınırlardı.
VII. yüzyılda geçirdiği bir yangın sonucu tahrip olan yapının, kazılar sırasında ele geçen sikkelerden, yaklaşık beşyüz yıllık bir süre ile kullanıldığı ve zaman zaman onarıldığı anlaşılmaktadır.
1938-1943 yılları arasında Türk Tarih Kurumu tarafından yapılan arkeolojik kazılarda, hamamın soyunma ve yıkanma kısımları ile yer altındaki külhan ve servis yolları ortaya çıkarılmıştır.

ANTALYA ALANYA ARKEOLOJİ MÜZESİ
Arkeolojik ve etnografik eserlerin korunup ve sergilendiği iki seksiyon 1967 yılında ziyarete açılmıştır. Bölgedeki antik kentlerde bulunan eserlerin artması ve depolanması, zaman içinde bir müze açma gerekliliğini doğurmuş ve bugünkü Arkeoloji Müzesi açılmıştır. Müzenin ilk açılışında; bölgede henüz kalıntılarına rastlayamadığımız ancak, Anadolu kronolojisini tamamlaması bakımından gerekli olan Eski Tunç, Urartu, Frig ve Lidya Dönemine ait eserler, Ankara Anadolu Medeniyetler Müzesi'nden getirilerek arkeoloji seksiyonunda sergiye sunulmuştur. Alanya çevresinde bulunan ve İ.Ö. 625 yılına tarihlenen Fenike dilindeki yazıt da bölgede bulunan en eski eser olarak müzemizde sergilenmektedir. Bunların yanı sıra Hellenistik, Roma ve Bizans Dönemine ait bronz, mermer, pişmiş toprak, cam ve mozaik buluntular ile Karamanlıca dilindeki bir yazıt ve Arkaik, (İ.Ö.7-5.yy) Klasik, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemine ait sikkeler de yine arkeoloji seksiyonunda ayrı bir bölüm halinde yer almaktadır.
İkinci bölüm olan etnografya seksiyonunda ise, Türk İslâm eserleri ve dönemin İlköğretim Müdürlüğü'nden devredilen eserler ile Alanya çevresinden derlenen ve bölgenin etnografik özelliklerini yansıtan, yörük kilimleri, alaçuvallar, heybeler, giysiler, işleme örnekleri, silahlar, günlük kullanım kapları, takılar, el yazmaları ve yazı takımları gibi objeler ile bir Alanya evine ait günlük oda bölümü oluşturularak sergilenmektedir. Ayrıca, müze bahçesinde de Roma, Bizans ve İslâm Dönemlere ait taş eserler ve mozaik sergisi vardır.
ANTALYA ALANYA ATATÜRK EVİ VE MÜZESİ
18 Ãubat 1935 yılında Alanya'ya gelen Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Ulu Önder Atatürk'ün Alanya'yı ziyareti sırasında bir süre kalıp dinlendiği ev, sahibi Tevfik Azakoğlu tarafından Kültür Bakanlığı'na hibe edilmiş ve 1987 yılında da restore edilip döşenerek "Atatürk Evi ve Müzesi" olarak ziyarete açılmıştır. Müzenin birinci kat odalarında Atatürk'ün kişisel eşyaları, fotoğraflar, Atatürk'ün Alanyalılara yazmış olduğu bir telgraf ve diğer tarihli belgeler sergilenmekte, ikinci kattaki diğer odalarda ise tipik bir Alanya evi tüm elemanları ile canlandırılmakta, çevreye özgü etnografik eşyalardan örnekler sergilenmektedir

ANTALYA ALANYA KASTEL DİM MAĞARASI
Alanya'nın KESTEL Beldesi yakınında olup, DİM ÇAYI, Vadisi'nin güney yamaçlarında yer almaktadır. Denizden yüksekliği 232 m'dir. Antalya Hava Limanı'na 134 km., Alanya şehir merkezine 11 km. mesafede olan mağaraya, sahil yolundan, Dim Çayı'nda ve KESTEL Beldesi içinden geçilerek gidilir. Mağara eski çağlardan beri bilinmekte ve doğal haliyle girilebilen yerleri özellikle keçi barınağı (ağıl) olarak kullanılmakta idi. mağaranın incelenerek ortaya çıkarılması 1986 yılında olmuştur. MAÃTUR A.Ã. tarafından mağaranın projelendirilip hizmete girmesi ise 1998 yılında gerçekleşebilmiştir. Yöredeki dağlık alanda yerleşip yaşayanlara "Dimli" denilmektedir. Bu nedenle mağaraya da "DİM Mağarası" adı verilmiştir.
DİM Mağarası ülkemizde turizme açılan mağaralar arasında özenle korunan en önemli mağaradır.
Mağara içinde doğal dokunun korunmasına özen gösterilerek 360 m uzunluğundaki gezi yolu rahatlıkla yürünebilecek şekilde düzenlenmiş ve aydınlatılmıştır. Gezi yolları boyunca, mağaranın eni ve yüksekliği değişken olup, genellikle 10 - 15 m'dir. Yolların her iki tarafından da sarkıtlar, dikitler, perde ve makarna oluşumları hayranlıkla izlenmektedir. Damlataş oluşumunun yoğun bir şekilde devam etmekte olduğu mağaranın batısındaki PAMUKKALE Salonu'nda bulunan MAÃARA GÜLLERİ ile güneydeki salonun sonunda bulunan gizemli GÖL görülmeye değer apayrı güzellikler sunmaktadır. DİM Mağarası'ndan Akdeniz'in ılık ve berrak sularını, Toroslar'ın karlı ve serin zirvelerini aynı anda görme olanağı vardır.
DİM Mağarası; konumu, temiz çevresi, güzel havası, kafeteryası, Seyran Kayası, nefis manzarası ve üç mevsimi bir arada yaşatması ile ziyaretçilerine mutluluk vermeyi beklemektedir. Doğal güzellikleri görmeden anlamak kolay mı?...

ANTALYA ALANYA KIZILKULE ETNOGRAFYA MÜZESİ
Alanya Kızılkule Etnografya Müzesi
Askerî amaçla ve limanı kontrol altında tutmak için 1226 yılında yapılmış olan bu anıtsal yapı, Selçuklu sanatının eşsiz örneklerinden olup; Alanya'nın simgesi durumundadır. 1951-1953 yıllarında onarıldıktan sonra 1979'da yapının giriş katında Alanya yöresine özgü, halı, kilim, giysi, mutfak gereçleri, silahlar, tartı aletleri, aydınlatma aletleri, dokuma tezgâhı ve yörük kültürünü yansıtan çadır gibi etnografik nitelikte eserler sergilenerek, yapıya etnografya müzesi işlevi kazandırılmıştır.

ANTALYA ALANYA NOEL BABA KİLİSESİ
Noel Baba
Bütün dünyada Noel Baba adıyla tanınan, Avrupa ülkelerinde çoğunlukla Santa Klaus olarak bilinen Aziz Nicholaos, Anadoluda yaşamış bir din adamıdır. Günümüz İtalyasının Sicilya Adası, Napoli, Bari, Almanyanın Frieburg ve hatta Amerikada New York kentinin koruyucu azizi olma derecesine varan önemi, her yılın 6 Aralık günü yapılan anma törenleri ile daha da pekişmektedir.
Günümüzde Santa Klaus, hiç şüphe yok ki, İskandinavya ülkelerindeki iyilik sever çocukların koruyucusu ve sevindiricisi olan Noel Baba efsanesi ile Myralı Aziz Nicholaosın kişiliklerinin birleştirilmesiyle, yarı dinî ve çok popüler bir tipin doğmasıyla oluşmuştur. Bu tipin kökünün İskandinavya ülkelerinin çok eski inançlarından alındığı, Noel Babanın geyikler tarafından çekilen bir kızakla dolaşmasından anlaşılır. Halbuki gerçek Myralı Aziz Nicholaosın yaşadığı yerler hiç kar yağmayan Akdeniz kıyılarıdır. Onun zor durumda olan çocukları, insanları koruyucu kişiliği, kuzeyin kutsal bir varlığı, belki de çok erken çağların karanlıklarında kaybolmuş bir tanrısıyla birleşerek, Noel geceleri ortaya çıkan, çocuklara hediyeler getiren sempatik bir ihtiyara dönüşmüştür. Ne derece gerçeklere aykırı olursa olsun, Hıristiyan ülkelerinde Noel Baba, özellikle çocukların heyecanla bekledikleri sevimli bir kişi olarak yaşamaktadır.
Aziz Nicholaosın hayatı hakkında, azizlerin birçoğunda olduğu gibi fazla bir şey bilinmez. Sonraları pek çok efsane ile hayatı süslenmiştir ki, bunlarda da gerçek payı olduğu tabiî ki şüphelidir.
Tahıl ticareti yapan bir ailenin çocuğu olduğu bilinir. Hayatına dair yazılan dinî kitaplarda, göğün bir hediyesi, ana-babasının dualarının ve verdikleri sadakaların bir meyvesi, fakirlerin kurtarıcısı olarak dünyaya geldiğine işaret edilmiş, daha bebek iken mucizeler yarattığına inanılmıştır.
Aziz Nicholaosın ölüm günü tüm Hıristiyanlarca 6 Aralık olarak kabul edilir. Ancak bu tarihin kesin bir kaynağa dayandığı söylenemez. Azizden bahseden en eski kaynaklar olan, 6. yüzyıla ait Vita Sionitae ile Vita de Stratelatis adlı eserler de kesin bir ölüm tarihi vermezler. Bu kaynaklarda sadece Azizin doğum yerinin, Likyanın en büyük limanı Patara olduğu kaydedilmiştir. Hıristiyanlığın ilk yıllarında Havari Paulosun, Patarada kaldıktan sonra yoluna devam etmesi, Pataraya İncilde adı geçen kentlerden biri olma özelliğini kazandırmıştır. Bu bölümde Havari Paulosun arkadaşı Luke ile üçüncü seyahatleri sonunda, Miletostan Kudüse dönerken Patarada kaldıkları ve buradan muhtemelen daha büyük bir gemiye binerek seyahatlerine devam ettikleri anlatılır.
Bugün yıkılmış durumda olan Patara, Aziz Nicholaos doğduğunda, zengin ve mamur bir şehirdi. Aziz Nicholaosın İ.S. 3. yüzyıl sonlarında Patarada dünyaya geldiği ve Myraya papaz olana dek, gençlik yılarının Patarada geçtiği söylenmektedir.
Gençliğinde Filistin ve Mısıra yaptığı seyahatlerden söz edilmiş, yaşadığı devrin İmparator Konstantinos dönemi veya 3. yüzyıl sonu ile 4. yüzyıl başı olduğu belirtilmiştir. Ölümünden sonra Avrupanın birçok kentinde adına kiliseler inşa edilmiştir ki, bunlar arasında 6. yüzyılda İstanbulda inşa edilen Bazilika en göze çarpan yapıdır. Rusya ve Yunanistanın en saygın Azizi olarak tanınmış, çocukların mahkûmların, denizcilerin ve gezginlerin koruyucusu olarak saygı görmüştür.
Yaşantısı ve mucizeleri hakkında gerçekliği tartışılacak, sayısız hikâyeler anlatılmıştır. Piskopos olma kararının kehanetlere veya seçim toplantısı kararına göre, ertesi günü kiliseye giren ilk adam olmasına dayanılarak verildiği söylenir. Diğer hikâyeler, İmparator Dioeletianus devrinde (284-305) Hıristiyanlara yapılan zulümler sırasında çektiği acılarla ilgilidir. İnancından dolayı hakimler tarafından tutuklanıp zincire vurulmuş, birkaç yıl sonra Hıristiyan İmparator Konstantinos tarafından serbest bırakılarak Myraya geri dönmesi sağlanmıştır. Diğer bir hikâyede Azizin İ.S. 325 yılında Nicacada (İznik) toplanan Konsüle katıldığı anlatılır.
Bir keresinde İmparator Konstantinosun rüyasına girerek, haksızlıkla ölüme mahkûm edilmiş olanları serbest bırakmasını söyler. Bir keresinde de Mısırdan İstanbula giden bir gemiden aldığı hububatla Myra halkını açlıktan kurtarır. Ancak gemi İstanbula vardığında yükünde hiçbir eksilme görülmez. Bu belki de Azizin, denizcilerin patronu olmasına bağlanan mucizelerden biridir. Çünkü, Akdenizde seyreden gemicilerin sefere çıkmadan önce birbirlerine iyi dilek olarak Dümenini Aziz Nicholaos tutsun demeleri gelenek olmuştur. Azizin sağlığında din adamı olarak çalıştığı Likya sahilleri, Akdenizin en önemli denizcilik merkezi, burada yaşayanlar da Akdenizin ünlü denizcileriydi. Bu nedenle, Azizin denizle ilgili birçok mucizesine din kitaplarında da rastlanır.
İki hikâye aynı zamanda onun, çocukların da patron azizi olduğunu gösterir. Birinde insanlar açlıktan kırılırken, kasap üç genci evine davet edip satmak için uykularında parçalar. Aziz Nicholaos, bunu duyar duymaz kasabın evine koşar ve gençleri yeniden diriltir. Bir diğerinde fakir bir tüccar, kızlarını evlendirmeye gücü yetmeyince, onları satmayı düşünür. Aziz Nicholaos, tüccarın evine üç kese dolusu para atarak, kızları kötü yola düşmekten kurtarır. Bu hikâyeden çocukların Santa Klaus gününde hediye almalarının sebebi olduğu gibi Avrupada rehinecilerin, dükkânlarına üç altın top asma geleneğinin de kaynağı olduğuna inanılır. Azizin resminin ikonalar da üç altın top ile tasvir edilmesinin sebebi de bu hikâyeye dayandırılır.
Noel Baba Kilisesi
Aziz Nicholaos öldüğünde yapılan kilise veya şapel 529 yılındaki zelzelede yıkılınca daha büyük belki de bazilika tipinde bir kilise yapılmıştır. Peschlow, büyük apsisin güney tarafında eşit apsisli iki küçük mekân ile bugünkü binanın kuzey yan nefinin büyük kısmının bu ilk yapıya ait olduğunu tahmin etmektedir. Bu kilise VIII. yüzyılda zelzele veya Arap akınlarıyla yıkılmış, daha sonra tekrar yenilenmiştir. 1034 yılında Arap donanmasının denizden yaptığı akınlarla harap olmuştur. On yıl harap durumda kalan kilisenin 1042'de Bizans İmparatoru IX. Konstantin Monomakhos ve eşi Zöe tarafından tamir ettirildiği kitabesinden anlaşılmaktadır. XII. yüzyılda binaya bazı ekler yapılmış, kilise tekrar onarılmıştır.
XIII. yüzyılda Türklerin eline geçen Myra'da, kiliseyi serbestçe ibadet etmek için kullandığını ve kilisede bazı onarımların yapıldığını anlıyoruz. 1738'de büyük kilisenin yanındaki şapel tamir edilmiştir. 1833- 1837 yılları arasında Anadolu'yu gezen C. Texier, Myra'ya da uğramış ve kitaplarında kiliseden bahsetmiştir. Ondan on yıl kadar sonra 1842 yılı Mart ayında Teğmen Spratt ile Prof. Forbes de Myra'ya gelmiş, kilisenin bir krokisini çıkarmışlar ve kilisenin yanında bir manastırın olduğunu görmüşlerdir.
1853 yılında Kırım Harbi sırasında Ruslar kilise ile ilgilenmişler ve burada bir Rus kolonisi kurmak için Anna Golicia adındaki Rus kontesi adına toprak almışlardır. Ancak Osmanlı Devleti işin siyasî yönünü farkedince Rusların aldıkları toprakları geri almış, yalnızca kilisenin onarım istekleri kabul edilmiştir. Böylece 1862 yılında August Salzmann adında bir Fransız, Nicholaos Kilisesi'nin onarımı ile vazifelendirilmiştir. Bu restorasyonlar kilisenin aslını bozacak kadar kötü yapılmıştır. Bu restorasyon sırasında 1876'da bugün görülen çan kulesi de ilave edilmiştir.
Birçok kentin koruyucu azizi olan Noel Baba'ya adanmış iki bine yakın kilise bulunmaktadır. O'nun yaşam öyküsü ve mucizeleri birçok kitapta yer almış, ancak en eskisi 750-800 yılları arasında Byzantion'da Stadion Manastırı Başkeşişlerinden Michael tarafından yazılmıştır. Ãimdi biz Anadolu Bizans mimarisinin ilgi çekici bir yapısı olan St. Nicholaos Kilisesi'ni beraberce gezelim.
Müze girişinden sonra taş döşeli yoldan aşağıya doğru inilir. İnerken Noel Baba'nın heykeli solumuzda yeşillikler içinde görülür.
IV. yüzyılda burada bulunan tek kubbeli kilisenin güneyine VIII. yüzyılda haç şeklinde bir şapel ile kuzey tarafına da eklemeler yapılmıştır. Ayrıca 1862-63 senelerinde de binaya dış narteks ile iç narteksin bazı kısımları ilave edilmiştir.
Binanın esas girişi batı yönünde olmasına karşılık biz gezi yönünde anlatmayı daha uygun bulduk. Bugün iki sütunu ayakta kalmış bir avludan bir iki basamakla Bizans Devri'nde ilave edilmiş güney nefine inilir. Haç biçimli bu bölümün doğu kısmında üç kemerli pencereye sahip bir apsis yer alır. Apsisin önünde orijinal stylobat ile ortasında altar kaidesi hâlâ görülür. Apsis nişinin içinde yer yer renkleri kaybolmuş ve belirsizleşmiş aziz figürleri vardır. Bunların altındaki küçük niş içindeki fresko Noel Baba'ya aittir. Bu bölüm ve esas kilisenin güneydoğu şapelinin tabanlarında farklı desenlerde mozaik panolar görülür. Batı yönünde merdivenlerin karşısındaki niş içerisinde İsa, Meryem ve Yahya freskoları vardır.
Buradan iyi muhafaza edilmiş kapı çerçevesi bizi lahitlerin bulunduğu kısma, yani haç biçimli şapelin uzun kısmına çıkartır. Lahitlerin yer aldığı nişler içindeki freskolar bugün net olarak görülmese bile çeşitli aziz tasvirlerini içeren freskolar ile bezenmiştir. Kuzey duvarındaki ilk nişle sütunların üzerinde Meryem freskosu ilginç örneklerdir. Noel baba freskosunun bulunduğu ikinci niş sütununun ters konduğu yazılarından anlaşılmaktadır.
Nişler içinde yer alan lahitlerden birinci niş içindeki akarthus yaprakları ile süslü Roma Devri lahdinin Noel Baba'ya ait olduğu kabul edilir. Hatta Noel Baba'nın denizcilerin de azizi olmasından dolayı lahdin üzerinin balık pulu desenleriyle süslendiği söylenir. 20 Nisan 1087'de Bari'li korsanlar, Noel Baba'nın kemiklerini almak için lahdi kırmışlar, bazı kemikleri alarak Bari'ye götürmüşlerdir.
İkinci niş ile karşısındaki nişte bulunan lahitler sadedir. Burada nişler içindeki lahitlerden başka yerde iki mezar daha bulunmaktadır. Buradan bir kapı ile kilisenin iri blok levhalarla döşeli avlusuna geçilir. Avluda ise bir niş içerisinde boşaltılmış iki mezar bulunur. Yanında bulunan mermer üzerinde haç ve çapa motifi Noel Baba için yapılmış olmalıdır. Solda duvar içine yerleştirilmiş mezardaki kitabede 1118 tarihi yer alır. Avludan önce dış nartekse, sonra üç kapı ile ana mekâna (naos) açılan iç nartekse geçilir. Burası gruplar halinde piskoposların resmedildiği freskolarla süslenmiştir. Buradan geçilen esas mekân üç kemerle yan neflere açılır. Ana mekânın güneyinde iki nef vardır. İkinci nefte niş içindeki lahitte Noel Baba'nın mezarı olduğu söylenir ise de üzerindeki kadın erkek kabartması bunun böyle olmadığını gösterir. Yan nefin karşısındaki niş içerisinde ise bir başka mezar vardır. Kuzey nefin kubbesinde Hz. İsa ve 12 havarinin freskoları bulunur. Yanda ise yan nefin kazısı yapılmaktadır. Bu kazının yapıldığı nefin batı kısmında ise üç oda bulunur. Binanın ortasında pencereli ve kasnaklı bir kubbenin olması gerekirken, Salzmann yaptığı tamir sırasında mekânın üstünü kapatarak, kesme taştan kaburgalı büyük bir çapraz tonoz kullanmıştır.

ANTALYA MÜZESİ
ANTALYANIN KISA TARİHÇESİ
Antalya Bölgesi Paleolitik Çağdan bugüne kadar sürekli iskân görmüştür. Homeros'un İlyada Destanı'nda bu bölgedeki bazı yer isimlerinin geçmesi, Antik çağlarda Pamphylia denilen bu bölgede, M.Ö. 1200 yıllarında bir yerli halkın varlığını ortaya koymaktadır. Bölge ilk çağlarda Lidya Krallığının, Perslerin ve Büyük İskender'in egemenliğine girmiştir. M.Ö. 2. yüzyılda Pamphylia'nın batı kesimi Bergama Kralı II. Attalos'un eline geçmiş ve Kral Akdeniz'in batı kıyısında kendi adı ile anıİan "Attalia"yı; yani bugünkü Antalya Ãehrini kurmuştur. Kent, III: Attalos'un ölümünden sonra Roma İmparatorluğu'na ve M.S. 4. yüzyıldan itibaren de Bizans'a bağlanmıştır. 1207 yılında Selçukluların kente hakimiyeti ile Türk-İslam Dönemi başlamış, bölge 14. yüzyıl sonlarında da Osmanlı Devleti'nin egemenliğine girmiştir.
MÜZENİN TARİHÇESİ
Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, Antalyanın İtalyan işgali altında bulunduğu sıralarda bazı İtalyan arkeologları medeniyet adına yapıldığını öne sürerek, merkez ve yakın çevredeki ören yerlerinde ele geçirdikleri çeşitli arkeolojik değerleri İtalyan Konsolosluğu'na taşımaya başlamışlardı. Bu girişimleri durdurmak amacıyla, 1919 yılında Sultani öğretmeni olan Süleyman Fikri Bey Antalya mutasarrıflığına başvurarak, kendisini fahri asar-ı atika memuru tayin ettirmiş ve öncelikle merkezdeki eski eserleri toplayarak Antalya Müzesi'ni kurma yoluna gitmiştir.
1922 yılında Alâeddin Camii'nde, 1937 tarihinden itibaren Yivli Camii'de faaliyet gösteren müze, 1972'de bugünkü yeni binasına taşınmıştır. 1982 yılında geniş çapta bir tadilat ve onarım ihtiyacı nedeniyle ziyarete kapatılmış, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nce yapılan onarım ve teşhir tanzim çalışmaları sonucu 1985 Nisan ayında çağdaş müzecilik anlayışına göre düzenlenen yeni şekliyle tekrar hizmete girmiştir.
Müze 13 teşhir salonu, çocuk bölümü ve açık hava galerilerinden oluşmaktadır. Tamamı yöreye ait olan eserler genellikle kronolojik ve yer yer konularına göre teşhir edilmektedir.
TABİAT TARİHİ VE PREHİSTORYA SALONU
Jeolojik zamanlara ait çeşitli fosillerin yer aldığı üç vitrinin dışında; Anadolu'nun en eski yerleşmesi olan ve Alt Paleolitikten Roma Çağına kadar tüm kültürlere ait kesintisiz stratigrafi veren Karain Mağarası'nda bulunan yontuk çakıllar, el baltaları, kazıyıcılar, kemik aletler sergilenmektedir.
Karain, Antalya'nın 27 km. kuzeybatısında, Ãam Dağı'nın kalkerli eteklerinde bulunan bir mağaradır. Mağarada 10,5 m. kalınlığındaki toprak dolgu içinde Paleolitik Çağa tarihlenen buluntuların yanı sıra, Mezolitik Devirde yaşamış Neanderthal insanın diş ve iskelet kalıntılarına da rastlanmıştır.
Semayük, yörede Eski Tunç Çağını tek başına temsil eden bir merkezdir. Eserlerin çoğunluğunu mezar buluntuları oluşturur. Çeşitli formda kaplar, mühürler, fırça sapları, idoller ve özellikle ölü hediyeleri ile birlikte sergilenen küp mezar dikkati çekmektedir. Bu ölü gömme geleneğinin en ilginç yanı, ölünün küp içine bebeğin ana karnındaki duruş biçimiyle konmuş olmasıdır.
KÜÇÜK ESERLER SALONU-I
Çömlekçi çarkının icadından sonra büyük aşamalar gösteren seramik sanatındaki teknik gelişmeler, vazo formları, çeşitli bezeme üslupları M.Ö. 12. yüzyıldan M.Ö. 3. yüzyıla dek uzanan bir süreç içinde sergilenmektedir.
Bu bölümdeki iki vitrin ise, ilginç bulgular olan makyaj malzemeleri ile takılara ayrılmıştır.
TANRILAR SALONU
Baştanrı Zeus'un çevresinde sıralanan Aphrodite, Tykhe, Athena, Artemis, Nemesis, Hygieia, Hermes, Dioskurlar ile; bunların karşısında yer alan Mısır kökenli Serapis, İsis ve oğulları Harpokrates salondaki tanrıları oluştururlar. Heykeller Grek orijinallerinin M.S. 2.yüzyıla ait Roma kopyalarıdır ve tamamı Perge kazılarında bulunmuştur.
KÜÇÜK ESERLER SALONU-II
Vitrinlerde M.Ö. 4.yüzyıldan M.S.6. yüzyıla kadar uzanan değişik kültür evrelerinin seçkin eserleri teşhir edilmektedir. Mısır Kraliçesi Benerike'ye sunulan vazo, Athena kabartmalı gümüş tabak, bronz Apollon ve Herakles heykelleri, Attis başı, bereketi simgeleyen Priapos'un mermer heykeli, pişmiş toprak ve mermer heykelcikler salonun önde gelen eserlerdir.
Salondaki sualtı vitrininde ise, antik batık gemilerden çıkarılmış buluntular yer almaktadır.
İMPARATORLAR SALONU
Roma heykeltraşlığının ana karakterini oluşturan portrelerin en güzel örnekleri bu salonda teşhir edilmektedir. Heykellerin tümü Perge kazılarında ele geçirilmiştir.
M.S. 2-3. yüzyıllara ait heykellerin çok oluşu, bölgenin en parlak döneminin bu dönem olmasından dolayıdır.
İmparator Traianus, Hadrianus, Septimius Severus, Sabina, Faustina, Iulia Domna, Iulia Soemias, Plankia Magna gibi portre heykellerinin yanısıra; üç güzeller ve siyah beyaz mermerden yapılmış dansöz heykeli de ilginç örneklerdir.
MEZAR KÜLTÜRLERİ SALONU
Salondaki iki lahit Domitias Filiskas ve ailesine aittir. Kapakta karı koca uzanmış olarak gösterilmektedir. Köşelerdeki Eros'lar aile mutluluğunu simgeler.M.S.2. yüzyıla tarihlenen diğer önemli iki lahit ise Herakles konuludur. Bu lahitlerden biri yurdumuzdaki eski eser kaçakçılığının en çarpıcı örneğidir. Kırılarak bazı parçaları yurt dışına kaçırılan lahdin bir parçası 1983 yılında Amerika'dan geri getirilerek yerine monte edilmiştir.
Salonda ayrıca özgün konumlara uygun olarak toprak zemin üzerine serpiştirilen mezar stelleri ve kül kapları da teşhir edilmektedir.
MOZAİK VE İKONA SALONLARI
Müzedeki mozaiklerin en önemlisi Seleukeia kazısında bulunmuş olan; bordüründe Solon, Thukydides, Lykurgos, Herodotos, Demosthenes, Hesiodos gibi antik çağın şöhretli düşünür, hatip, tarihçi ve matematikçilerinin isimleriyle birlikte yer aldığı filozoflar mozaiği'dir. Seleukeia'dan gelen bir diğer mozaikte ise çalgısı ile vahşi hayvanları büyüleyen Orpheus tasvir edilmiştir.
Bu bölümde ayrıca mahalli heykeltraşlık örneklerini, heykel aletlerini, bronz heykel tekniğini konu alan köşeler de düzenlenmiştir.
Ayrı bir salonda teşhir edilen ikonalar Antalya yöresinden toplanmış olup genellikle 18-19. yüzyıllara aittir.
SİKKE SALONU
Salonda, M.Ö. 6. yüzyıldan günümüze kadar gelen 2500 yıllık Anadolu sikke basma geleneği, tekniği ve ekonomisi eğitsel bir düzen içinde izlenmektedir. Teşhirde Pamphylia, Pisidia, Lykia bölgelerine ait şehir sikkelerine; Klasik, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Devri ile sona eren kronolojik dizide ise genellikle yöresel sikkelere ağırlık verilmiştir.
Bu bölümde ayrıca altın ve gümüş defineler de bulunmaktadır.
ETNOGRAFYA SALONLARI
Müzemiz etnografya bölümü, iki büyük salon ile bu salonları birleştiren bir geçişten ibarettir.
Birinci salonda çiniler, porselenler, dini eserler, nişan, mühür, vefk ve saatler, ziynet eşyaları, kilitler ve anahtarlar ile giysiler teşhir edilmektedir.
Çiniler Selçuklu ve Osmanlı eserleridir. Selçuk çinileri Aspendos'tan getirilme olup Kubadâbat tipindedir ve 13. yüzyıl ortalarına doğru "sıraltı" tekniğiyle yapılmışlardır.
Kare panolar halindeki Osmanlı çinileri 15-16-17 ve 18. yüzyıllardan İznik işi örneklerdir.
Beş adet porselen tabak, 1920 yılı sonuna kadar çok kısa bir dönem çalışan Yıldız Fabrikasının mamülleridir.
Dini eserler, Anadolu'nun hemen tüm yörelerinde rastlanabilecek objelerdir. Ancak bunlar arasında yöremiz eseri diyebileceğimiz Selçuklu Kuran-ı Kerim'i ayrı bir önem taşımaktadır.
Vitrinlerden birinde nişan, mühür, vefk ve saatler sergilenmektedir. Vefkler tılsımlı dualardır ve tılsımları çeşitli amaçlarla kullanılmaktadır.
Ziynet eşyaları Antalya yöresinde halen kullanılmakta olan takıların en güzel örnekleridir.
Bu arada anahtar ve kilitler de özellik gösteren eserler olarak sergilenmektedir.
Giysiler, bindallılar ve yörük malzemeleri olarak iki bölümde incelenebilir. Yörük giysileri; çoraplar, şalvar, üçetek, içlikler kese, kuşak ve başlıklara kadar izlenebilir.
İkinci salona geçişi temin eden bölümde eski hattatlarımızın elinden çıkmış hilye, naat, icâzet ve katığ gibi yazı levhaları yer almaktadır.
İkinci salon halılar, yörük malzemeleri, odalar, silahlar olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır.
Bu salonda yöresel eserlerin ve malzemelerin yanı sıra, Uşak, Gördes, Lâdik, Mucur, Bergama, Kula, ve Avanos halıları da sergilenmektedir. Halı koleksiyonumuzda en eski halı 16. yüzyıla ait bir Uşak halısıdır.
Yörenin etnografik eserleri arasında Döşemealtı halıları önemli bir yer tutar. Döşemealtı Antalya'nın kuzeydoğusunda genişçe bir bölgenin adıdır. Değişik kompozisyonlarına rastladığımız Döşemealtı halıları arasında en eski ve geleneksel örnek "Halelli" adını taşıyan halılardır. Göçebe karakterli ve küçük boyutlu eserlerdir.
Yine Antalya yöresine has dokumalardan çuval torba, heybe, iğlik, namazlağ ve kolonlar; sili, cicim, sumak ve kilim tekniklerini göstermekte olup kara çadırlarla birlikte ilginç yörük eserleri olarak sergilenmiştir.
Salonun bir bölümü mütevazı bir Antalya evinin oturma ve yatak odaları ile banyosuna ayrılmıştır.
Vitrinlerin bir kısmında ok, yay ve zıhgırlardan bıçaklara; kapsüllü ve çakmaklı tabanca ve tüfeklerden kılıçlara; tekke malzemelerinden barutluk, barut ölçeği ve yağdanlıklara kadar, silahlar ve yardımcı malzemeler teşhir edilmektedir.
Bunun yanında; tartı aletleri, ıstar, mutaf ve el çulfalığı gibi tezgâhlar ile müzik aletleri ve kaşıklar da lokal malzemeler ve eserler olarak belirtilebilir.
Müzik aletleri içerisinde kılıflı kaval, yörük ve zerk kemençesi ile kartalın kanat kemiğinden yapılan düdük dikkate değer eserlerdir.
Kaşıklar, Akseki'nin Cevizli Bucağına bağlı Bademli Köyünün malzemeleri olup, tasarıdan bitmiş şekline ve ruanlanmış haline kadar sergilenmiş bulunmaktadır.
ÇOCUK BÖLÜMÜ
Müzenin girişindeki bir salon Çocuk Müzesi olarak düzenlenmiş olup, ülkemizdeki ilk uygulamadır.
Bu salondaki vitrinlerde antik çağların çeşitli çocuk oyuncakları ve kumbara koleksiyonu yer almaktadır.
Atölye bölümünde de çocuklara müzeleri, eski eserleri sevdirmek, onlarda ilgi uyandırmak amacıyla; basit eser onarımları ile seramik, heykel, resim gibi konularda eğitsel çalışma olanakları sağlanmakta ve üretilen eserler sergilenmektedir.
ANTALYA PERGE
PERGE TİYATROSU SKENESİ
Perge Tiyatrosu kazıları, 1985-1993 yılları arasında Türk bilim heyetleri tarafından gerçekleştirildi. Kazılar sırasında, şu anda tiyatro içerisinde orijinal yerinde duran Dionysos frizinden başka, Kentauromakhia ve Gigantomakhia frizlerine ait parçaların yanı sıra, ilginç bir biçimde bezemelerinin bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı ise yarım kalmış çok sayıda mimari eleman bulunmuştur.
Perge Tiyatrosunda iki esas yapı evresi saptanmıştır. Mimari konstrüksiyonun ve bezemelerin durumuna göre sahne binasının, önce iki katlı olarak tasarlandığı, daha sonra üçüncü katın eklendiği; bu sırada proskenionun da yeniden ele alındığı tespit edilmiştir. Bezemelerin tümünün belli bir zaman içerisinde tamamlandığı, değişik dönemlerde tekrar tekrar bitirilmesine çalışıldığı anlaşılmıştır.
Mimari kompozisyonun özelliklerinden ve tanrıların üstünlüğünden ötürü Gigantomakhia frizinin üçüncü katta; Kentauromakhia frizinin de ikinci katta yer aldığı anlaşılmaktadır. Porta Regina üzerinde ise kurban sahnesi vardır.
Perge Tiyatrosu'ndaki yapım ve onarım evreleri, yapıyla ilgili herhangi bir yazılı kaynak olmadığından, Anadoluda kesin tarihlendirilmiş yapı, lahit ve kabartmaların stil özellikleriyle kıyaslanarak belgelenmiştir. Buna göre, ilk sahne binası yaklaşık İ.S. 170'lerde yapılmaya başlanmış, İmparator Septimius Severusun İ.S. 193-211 yönetimi sırasında tamamlanmıştır. Daha sonra bu yapıya bir kat daha eklenmiştir. Bu üçüncü kat mimari süslemelerinin çoğunlukla Severuslar dönemi özelliklerini taşımasından dolayı ikinci yapı evresinin İmparator Severus Alexander (İ.S. 222-235) ya da Maximinus Thrax (İ.S. 235-238) zamanlarında yapıldığı düşünülmektedir.
Detay çalışmalarının İ.S. 235-240 ve 260-265 yılları arasında, özellikle İmparator Gallienus Döneminde yoğunluk kazanarak sürdüğü görülmektedir. İ.S. 275-276 yılları arasında savaş kasasının İmparator Tacitus tarafından Pergeye getirilmesi ile ekonomik durumu canlanan kentte, tiyatronun bir kez daha ele alındığı; tamamlanmaya çalışılan sahne binasının mimari detaylarının yanı sıra tiyatroda su oyunları için yapılan değişikliklerin de bu döneme rastladığı varsayılmaktadır.
Proskenion ve birinci katta bulunan devşirme malzemeler, sahne binasının Geç Roma Devrinde onarım gördüğünü ortaya koymaktadır. Bu devşirme malzemelerin, en geç İ.S. 450-475 yılllarına ait olması, yapının bu tarihlerden sonra onarıldığını düşündürmektedir. Bunun yanı sıra, onarım dolayısıyla tümden yenilenen bir alınlığın mimari bezemesinin İmparator Iustinianus Dönemindeki çalışmalara benzemesi, ancak çok yüksek kabartma olmaması bakımından biraz daha erken bir döneme bağlanması; bu nedenle son yapı çalışmalarının İmparator Marcianus (İ.S. 450-457) ve Iustinianus (İ.S. 527-565) dönemleri arasında tarihlendirilmesi gerekmektedir.
Kazılar sırasında bulunan heykeller, özgün konumlara göre sahne binasındaki nişlere yerleştirilmiş olarak rekonstriksiyon panosunda gösterilmiştir.
PERGE TİYATROSU TARİHÇESİ:
I. Yapı Evresi: İ.S. 170-211
II. Yapı Evresi: İ.S. 222-238
Detay çalışmalarının devamı: İ.S. 235-265
Detay çalışmalarının devamı ve değişiklikler: İ.S. 275-300/305
Restorasyonlar: İ.S. 450/475-527

ANTALYA SİDE MÜZESİ
SİDE MÜZESİ TARİHÇESİ
Manavgat İlçesi'ne bağlı Side Beldesi'ndedir. Manavgat'a 8 km. uzaklıktadır. Roma Devrine ait agoranın karşısında bulunan, M.S 5-6.yüzyıldan kalma antik agoranın hamamı 1960/61 yıllarında restore edilerek müze haline getirilmiştir.
Müzede sergilenen eserlerin büyük bir bölümü, Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından,1947-1967 yılları arasında Side antik kentinde yapılan kazılarda, çıkarılan buluntulardır. Hellenistik, Roma ve Bizans Devrinden; yazıtlar, silah kabartmaları, Roma Devrinden yapılmış Grek orijinallerinin kopyası olan heykeller, torsolar, lahitler, portreler, ostotekler, amphoralar, sunaklar, mezar stelleri, sütun başlıkları ve sütun kaideleri sergilenmektedir.
Hamam Binasında (Müze) Sergilenen Eserler
I No.lu Salon (Frigidarium)
Geç Hitit Devrine ait bazalt krater, Hellenistik Devre ait silah kabartmaları, Roma Devrine ait güneş saati, sunaklar sergilenmektedir.
II No.lu Salon (Sudatorium)
Roma Devrine ait torsolar sergilenmektedir.
III No.lu Salon (Caldarium)
Helenistik Devre ait yazıtlar, Roma Devrine ait amphoralar, Herakles, üç güzeller, Nike heykelleri ile kabartmalar yer almaktadır.
IV No.lu Salon (Tepidarium)
Roma Devrine ait lahitler, Hermes, Hygieia, Athena, Nike, Apollon heykelleri, torsolar ve portreler sergilenmektedir.
Sergilenen Eserler
Hellenistik ve Roma devrine ait ostothekler, lahitler, sütunlar, sütun kaideleri, sütun başlıkları, kabartmalar, yazıtlar, steller ve muhtelif mimarı parçalar sergilenmektedir.

AYDIN AFRODİSİAS MÜZESİ
Aphrodisias Müzesi
Karaca İlçesi, Aphrodisias Antik Kenti içinde bulunmaktadır. 1979 yılında ziyarete açılan Müzede, sadece Aphrodisias kazılarında elde edilen eserler sergilenmektedir. Eserlerin çoğunluğunu heykeller oluşturmaktadır. Aphrodisiasta İ.Ö. I. Yüzyıl ile İ.S. 5. yüzyıllar arasında çok nitelikli eser veren bir heykeltıraşlık okulunun varlığı bilinmektedir. Müzede, İ.Ö. 5000den beri Aphrodisiasta iskan olduğunu belgeleyen Pekmez tepe ve Akropol tepe buluntuları olan Prehistorik eserler, sikkeler ve heykeller sergilenmektedir.
Ünlü filozof ve devlet adamlarına ait tondo büstlerinin bulunduğu koridorda imparator heykelleri, portre heykeller, portre büstler ve dört mevsimi simgeleyen ünik bir lahitin bulunduğu salona ulaşılır. Ara koridorda ise kentin kurucusu Zoilosun ana mezarına ait Augustus dönemi kabartmalar görülür. Molpomene salonunda, devlet adamları tragedya peresi Molpomene ve Apollon heykelleri bulunmaktadır. Boksör heykelleri, oturur durumda betinlenmiş sanatçılara ait heykellerin bulunduğu salon ise Odeon salonudur. Köşede ise bitmemiş heykeller bulunmaktadır. Cam vitrinlerde çeşitli dönemlere ait küçük buluntuların sergilendiği koridorda Akhilleus ve Pentasilia heykellerinin ismini verdiği, Diskoforos Genç Herakles ve Çocuk Dionisosu taşıyan Satir heykellerinin bulunduğu salona geçilir. Ortada kentin ana tanrıçası Aphrodithenin kült heykelinin bulunduğu salonda Aphrodithe salonudur. Bu salonda Aphrodithe baş rahibi Diogenes ve karısı Clodia Antonya Tatiananın heykelleri, Demos heykeli ve rahip heykelleri yer almaktadır.
Ayrıca, Müze çevresinde Tiberius Portikosundan getirilmiş kabartmalarla bezenmiş frizler ve lahitler sergilenmektedir.
Aphrodisias Örenyeri
Aphrodisias özellikle Roma çağında Aphrodithe tapınımı ile ünlenmiş bayındır bir antik kent, günümüzde ise çok iyi korunmuş anıt yapıları ile Türkiyenin en önemli Arkeolojik yerlerinden biridir.
Sonraki devirlerde üzerine tiyatro yapılan höyük, M.Ö. 5000lere kadar giden Prehistorik bir yerleşmedir. M.Ö. 6. yüzyılda Aphrodisias küçük bir köydür. İlk Aphrodithe tapınağı da bu devirde yapılmıştır. Bu görünüm M.Ö. 2. yüzyılda ızgara planlı kentin kuruluşu ile değişmiştir. Bu devirde kentte, yaklaşık bir kilometrelik bir alana yayılmış 15000 civarında insan yaşıyordu.
M.Ö.1. yüzyılda Roma İmparatoru Augustus Aphrodisiası kişisel koruması altına aldı. Bugün ayakta kalan anıtlar ondan sonraki 2 yüzyıl içinde yapıldı. Tiyatro ve Tapınak arasında etrafı sütunlarla çevrili iki meydan planlandı (Tiberius Portikosu ve Agora). Antik dünyanın en iyi korunmuş Stadyumu ise kentin kuzey ucunda yer alıyordu. M.S. 3. yüzyılın sonlarında Aphrodisias Roma İmparatorluğunun Karia Eyaletinin başkenti oldu. M.S. 4 yüzyılın ortalarında da kentin etrafı surla çevrildi. M.S. 6. yüzyıldan itibaren bayındır halini ve önemini kaybetmeye başladı. Aphrodithe Tapınağı kiliseye dönüştürüldü. Küçük bir kasabaya dönen kent 12. yüzyılda tamamen terkedildi.
1961 yılında Newyork Üniversitesi tarafından başlatılan kazılar günümüzde de sürdürülmektedir.

AYDIN MİLET MÜZESİ
MİLET MÜZESİ
Aydın İli'nin Söke İlçesi'ne 40 km. kadar uzaklıkta Miletos antik kenti içinde yer alan "Milet Müzesi" 1973 yılında açılmıştır.
Genellikle Milet'de bulunmuş olan arkeolojik eserlerin teşhirine yönelik hazırlanmıştır. Havuzlu bir hol ile bu hole açılan biri asıl salon, diğeri de daha küçük olan ikinci bir salondan oluşur. Burada M.Ö. XV. yüzyıla tarihlenen Miken seramikleriyle, Arkaik, Klasik, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı çağlarına ait eserler sergilenmektedir.
1- Aslan Galerisi: Toplam 30 eser bulunmaktadir.
2- Tas Eserler Salonu: Didyma, Milet, Priene kazilarinda bulunan eserler ile müzenin çalismalari ve vatandaslarin bularak müzeye getirdikleri eserlerden olusur. M.Ö. 6 yüzyildan M.S. 13 yüzyila dek olan dönemi kapsayan mermer eserler yer almaktadir.
3- Büyük/Mavi Salon: Kronolojik olarak jeolojik dönemlerden Osmanli Dönemine kadar olan zamana ait obje ve keramik eserler ile muhtelif sikkeler teshir edilmektedir.
4- Küçük Salon: Bu salonda keramik, maden, cam eserler vardir. Bu salonda kiymetli madenden takilar da sergilenmektedir.
5- Müze Bahçesi: Müze bahçesinde kitabeler, sunaklar, sütun basliklari, muhtelif kabartmalar, heykeller, lahitler sergilenmektedir.
6- Filozoflar Parki: Müzenin hemen karsisinda yeni olusturulan bu parka Milet'ten yetisen filozof, mimar ve sanatçilar bilgi levhalari ile tanitilmaktadir.
Milet
M.Ö. 2000'in ortalarında önemli bir Miken kolonisi olan kent, oldukça gelişmiş bir kültür ve ticaret merkeziydi. Bu özelliği ile Roma Çağı'nda da önemini sürdüren Milet, Bizanslılar zamanında, Latmos körfezinin dolması ile ticari önemini yitirmiştir. XIII. yüzyılda Menteşe Beyliği tarafından Türk Balat'ı haline getirilen Milet Menteşeoğulları'nın başkenti olarak parlak bir dönem yaşamıştır.
Söke-Milet yolunda ilerlerken göze ilk çarpan yerler tiyatroyla Bizans kalesidir. Tiyatro gezildikten sonra önündeki Kervansaray, Faustina Hamamı, İlyas Bey Camii, Serapis Mabedi, Bouleuterion, Kutsal Yol, İonik Stoa, Kuzey Agora, Delphinion, Hanikah, Liman Anıtı, St. Michael Kilisesi Hereon gibi başlıca yapıtlar görülmeye değerdir.

Priene

Söke İlçe merkezine 15 km. uzaklıktaki Güllübahçe Kasabası yakınındadır. Miletoslu ünlü mimar Hippodamos'un planına göre kurulmuş olan şehir Helenistik karakterdedir. Günümüze öteki kentlerden daha sağlam olarak ulaşmış olan Priene önce Pergamon Krallığı'nın, daha sonra ise Roma ve Bizans'ın egemenliğine geçmiştir.
Prytaneum, Bouleuterion, Evler, Athena Mabedi, Büyük Kilise, Tiyatro, Yukarı Gymnasion, Mısır Mabedi, Kutsal Stoa, Agora, Büyük İskender Mabedi veya Kutsal Evi görülmeye değerdir.

Didim
Söke İlçe merkezine 55 km. uzaklıkta önemli bir kutsal alan ve Apollon kehanet merkezlerinden biridir.
İon tapınaklarının en büyüğü ve en zengini bu bölgede yer almaktadır. Didymaion'un yapımı çok eskilere uzanır. Tapınak M.Ö. 494'te Miletos'a saldıran Persler tarafından yıkılmıştır. tapınağın yeniden yapımı ise Büyük İskender'in Pers zaferinden sonra gerçekleştirilmiştir. M.Ö. 300'de yapımına başlanan tapınakta çalışmalar uzun yıllar boyunca sürmüştür. Ölçüleri çok büyük tutulduğu için yapımı İ.S. 2. yüzyılın ortalarına dek süren tapınak, yine de tam olarak bitirilememiştir. Yapıda mimar olarak Ephesos'lu Paionios ile Miletos'lu Daphnis çalışmışlardır.


ŞANLIURFA MÜZESİ
Ãanlıurfa'da bir müze açılması fikri 1948 yılında oluşmaya başlamış ve mevcut eserlerin Atatürk İlkokulu'nda bir depoda toplanması sonucunda müzenin kuruluşu ile ilgili ilk teşebbüs gerçekleşmiştir. 1956 yılında müze için Ãehit Nusret İlkokulu'nda bir yer ayrılarak eserler burada depolanmıştır. Müze için ayrılan bu mahallin yeterli olmaması ve yörenin binlerce yıllık tarihini belgeleyen zengin kültür varlıklarını sergileme ihtiyacı yeni bir müze binasının yapımını gerektirmiştir.
1965 yılında Ãehitlik mevkiinde, 1500 m² lik bir alan üzerinde müze binasının inşaatına başlanmıştır. Binanın yapımı ve teşhir tanzim işlerinin tamamlanmasını takiben Ãanlıurfa Müzesi 1969 yılında ziyarete açılmıştır.
Zengin bir tarihi geçmişi olan Ãanlıurfa yöresi pek çok Höyük ve eski iskân yerine sahip bulunmaktadır. İl merkezinin 44 km. güneydoğusunda adını verdiği ovada yer alan kendine özgü sivil mimarisi ile büyük ilgi toplayan Harran bunların en önemlilerinden biridir ve M.Ö.III binden M.S. XIII. yüzyıla kadar kesintisiz iskân edilmiştir.
Bölgede; Atatürk Barajı, Birecik Barajı ve Kargamış Barajı göl aynası altında kalan yerleşimlerde, kurtarma kazıları yapılması planlanmıştır. 1987 yılından itibaren Atatürk Barajı suları altında kalan Lidar Höyük ve Hassek Höyük'te yabancı bilim heyetlerince; Çavi Tarlası ve Nevali Çori'de ise Ãanlıurfa Müze Müdürlüğü tarafından kurtarma kazıları yapılmıştır.
Birecik Barajı göl aynası altında kalacak olan Tilbeş Höyük'te 1996 yılından beri Ãanlıurfa Müze Müdürlüğü başkanlığında kurtarma kazıları yapılmaktadır. Apameia Ören yerinde ise yine müze müdürlüğü başkanlığında kurtarma kazılarına, 1998 yılında başlanacaktır.
Baraj göl alanlarındaki kurtarma kazıları dışında, Ãanlıurfa Merkez Örencik Köyü Göbeklitepe, Konuklu Köyü Kazane Höyük ve Gürcütepe Bozova İlçesi Bahçeli Köyü Titriş Höyük, Birecik İlçesi Merkez Hacınebi Höyük Ören yerlerinde arkeolojik kazılar yapılmaktadır.
Bölgedeki kazılardan elde edilen eserlerin Ãanlıurfa Müzesi'ne teslim edilmesi sonucu, müzenin depo ve teşhir salonları yetersiz hale gelmiştir. Tarihi eserlerimizin sağlıklı bir şekilde muhafazalarını mümkün kılmak amacıyla mevcut binaya ilave olarak depo ve teşhir salonları yapımı zaruri hale gelmiş ve müze çevresinde gerekli kamulaştırmalar yapılarak ilave depo ve teşhir salonlarının yapımına başlanmıştır.
Yapımı gerçekleştirilen ilave binanın giriş ve üst katında üç arkeolojik, bir etnografik eser salonu, idari bölümler, konferans ve sergi gibi faaliyetlerin yapılacağı çok amaçlı salon, kütüphane; bodrum katında ise depolar, laboratuvar, ve fotoğrafhane yer almaktadır. Çağdaş anlamda teşhir tanzim çalışmaları gerçekleştirilen ilave bina, 1987 yılında hizmete girmiştir.
Ãanlıurfa Müzesi'nde; Harran'daki kazı çalışmalarından elde edilen eserlerin yanı sıra, yöredeki diğer höyüklerde ve eski iskân yerlerindeki çalışmalar sonucu ortaya çıkarılan kültür varlıkları, kronolojik sıralama ile ve ayrı vitrinler halinde teşhir edilmektedir.
Giriş katındaki ilk salon Asur, Babil ve Hitit çağlarına ait taş eserlere ayrılmıştır.
Arkeolojik seksiyona ait ikinci ve üçüncü salonlarda; Neolitik Devre (M.Ö. 8000-5000) ait çakmak taşından kesici aletler, deliciler, taştan idoller ve kaplar; Kalkolitik Devre (M.Ö.5000-3000) ait pişmiş topraktan yapılmış, boyalı ve boyasız geometrik desenli seramikler, mühürler, ölü gömme küpleri (pithos), fayanstan yapılmış kolye taneleri; Eski Tunç Çağına (M.Ö. 3000-2000) tarihlenen pişmiş topraktan mühür baskılı küp parçaları, silindir ve damga mühürler, figürinli kap parçaları, hayvan figürinleri, madeni eşyalar, takılar, idoller gibi çok ve çeşitli eserler teşhir edilmektedir.
Etnografik eserler seksiyonunda; yörenin özelliklerini taşıyan giysiler, gümüş ve bronz takılar, el sanatlarına ait örnekler, yöreye has özellik taşıyan oymalı kitabeli ahşap kapılar ve pencere kanatları, hat sanatına ait eserler, el yazması Kuran-ı Kerim'ler bulunmaktadır.
Ãanlıurfa Müzesi'nin bahçesinde de arkeolojik eserler yine kronolojik sıra esas alınarak teşhir edilmektedir. Ön cephede, açık teşhirde hayvan tasvirlerinin yer aldığı bir de mozaik havuzu bulunmaktadır.

BALIKESİR BANDIRMA ARKEOLOJİ MÜZESİ
Kyzikos antik kenti ve Daskyleion ören yeri buluntularının sergilenmesi amacıyla Bandırma Müze Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından kurulan ve Kültür Bakanlığı'na devredilerek yeniden inşa edilen müzede iki teşhir salonu, bir laboratuar, kütüphane ve konferans salonu bulunmaktadır. Katalogun hazırlandığı tarihte ziyarete açılmamış olan müzede, Daskyleion'a özgü Anadolu Pers sanatının özelliklerini taşıyan antemionlu ve frig yazıtlı mezar stelleri, kazılarda çıkarılan Pers etkili pişmiş toprak kaplar ile Kyzikos antik kendinden ve civardan elde edilen mezar stelleri sergilenecektir.
BALIKESİR KUVA-Yİ MİLLİYE MÜZESİ
Tarihçesi
Kuva-yi Milliye Müzesi oluncaya kadar, Belediye Binası olarak kullanılan bina, 1840 yılında Karesi Sancağı Defterdarı Giridizade Mehmet Paşa'nın konağı olarak yaptırılmış, daha sonra 1800 yıllarında bir yangın sonucu yok olmuş, yerine torunu Halit Paşa konağı inşa ettirilmiş ve Kurtuluş Savaşı esnasında önemli hizmetlerin verildiği bir mekân olmuştur.
15 Mayıs 1919 yıllarında İzmir'in işgali akabinde, 16 Mayıs 1919'da Balıkesirlilerin toplanarak silahlı mücadele kararının alındığı ve Kuva-yi Milliye ateşinin parladığı bu bina uzun yıllar II. Kolordu Komutanlığı'na ve Ali Hikmet Paşa'ya da karargâh vazifesi görmüştür. İzmir Ãimal Cepheleri Heyeti'nin çalışma merkezi olmuştur. Konağın kompleksi içinde bulunan ve 1913 yılında "Okuma Yurdu" olarak açılan ve yine 18 Mayıs 1998'de "Milli Mücadele Tarihimiz Kitaplığı" olarak hizmete giren binada 6 Ãubat l923 tarihinde Balıkesir'e ilk gelişlerinde Büyük Atatürk de kalmıştır.
Kuva-yi Milliye Müzesi
Milli Mücadele çalışmalarına karargâhlık etmiş eski belediye binasının, müze olarak açılması için Belediye l985 ve l986 yılında harekete geçmiş ve iki meclis kararı çıkarmıştır. Daha sonra bu binanın süresiz kullanım hakkı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Eski Eserler Genel Müdürlüğü'ne devredilmiş ve bu konuda Balıkesir Valiliği ve Belediye Başkanlığı arasında protokol imzalanmıştır.
Daha sonra 1987 yılında Müze Müdürlüğü'nün kurulmasından sonra, restorasyon çalışmalarına hız verilmiş, ve eser toplama çalışmaları bitirildikten sonra, müze 6 Eylül 1996 tarihinde hizmete açılmıştır.
İki seksiyondan oluşan Kuva-yi Milliye Müzesi'nin 120 m²'lik zemin katında; Balıkesir'de Kuva-yi Milliye'nin kurulmasına öncülük etmiş 41 kişinin aldıkları yazılı kararlar, kongrenin kararları, bu kahramanların zatî eşyaları, fotoğrafları ile Atatürk'ün Balıkesir'e gelişlerinde çekilmiş fotoğrafları sergilenmektedir. Yine 120 m²'lik ikinci katında ise, ilimizde ortaya çıkan arkeolojik eserler ile etnografik eserler sergilenmektedir.

BARTIN - AMASRA MÜZESİ
Amasra'nın antik bir yerleşim merkezi olması ve tarihî eser açısından zengin olması nedeniyle burada bir müze kurulması zorunlu hâle gelmiştir.
Ãair-yazar Tahir Karaoğuz'un öncülüğünde Amasra'ya bir müze kurulması için uzun yıllar uğraşılmıştır. Nihayet 1955 yılında ilk müze kurularak, belediye binasında bir küçük salonda faaliyete geçmiştir. Müze 1969'da eski ilkokul binasına taşınmıştır. Ancak Amasra'ya yeni bir müze yapılması ihtiyacı doğmuştur. İnşasına 1884'te Bolu Mutasarrıfı İsmail Kemal Bey tarafından başlanan, ancak yarım kalan Bahriye Mektebi 1975 yılında Bakanlığımızca satın alınarak 1976'da tamamlanmıştır. 30.01.1982 tarihinde onarımı tamamlanarak ziyarete açılmıştır. Müze tek katlı olup burada 2'si arkeolojik, 2'si etnografik olmak üzere, 4 teşhir salonu bulunmaktadır. Teşhir salonlarındaki eserlerin büyük bölümü Amasra ve yakın çevresinden derlenmiştir.
1 No.lu Arkeolojik Eser Salonu: Hellenistik, Roma, ve Bizans Dönemine ait küçük buluntular sergilenmektedir. Mezarlarda ele geçirilen pişmiş toprak ve cam koku, gözyaşı şişeleri, altın ve bronz süs eşyaları, ayrıca denizden çıkarılan çeşitli tipte amphoralar, testiler sergilenmektedir. Yine aynı çağlara ait bronzdan heykelcikler, bilezikler, olta iğneleri, haçlar, silahlar, kandiller ve kaplar sergilenmektedir. Bunların yanı sıra Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait altın, gümüş ve bronzdan sikkeler de teşhir edilmektedir.
2 No.lu Arkeolojik Eser Salonu: Bu salon tamamen Hellenistik, Roma, Bizans ve Ceneviz dönemlerine ait mermer eserlere ayrılmıştır. Bu salonda heykeller, heykel başları, mezar stelleri, kabartmalı çeşitli mimari parçalar sergilenmektedir.
1 No.lu Etnografik Eser Salonu: Geç Osmanlı Dönemine ait küçük eserler sergilenmektedir. Bunlar arasında bakır mutfak kapları, silahlar, yazım takımları, şamdanlar, mühürler, kantarlar, seramikler ve yüzükler ile Amasra yöresine özgü ağaç çekicilik sanatını yansıtan kaplar sergilenmektedir.
2 No.lu Etnografik Eser Salonu: Geç Osmanlı Devrine ait yörenin giyim-kuşam zevkini yansıtan giysiler, gümüş süs eşyaları sergilenmektedir. Bu salonda yine aynı döneme ait yatak ve yastık örtüleri, Kuran-ı Kerim'ler, halılar, keseler, ve eski duvar saatleri sergilenmektedir. Ayrıca müzenin koridorunda 1852 tarihli saray matbaasında basılmış bir Akdeniz haritası sergilenmektedir. Müzenin bahçesinde de Hellenistik, Roma, Bizans, Ceneviz ve Osmanlı Dönemine ait taş eserler bulunmaktadır.


BİLECİK SÖĞÜT MÜZESİ
Söğüt Etnografya Müzesi açılmadan önce 1970'li yıllarda kurulan bir komite tarafından Bilecik, Söğüt ve civardaki köyler taranmış, açılacak olan müzede sergilenmek üzere eserler toplanmış, bunlar Eskişehir Müzesi deposunda koruma altına alınmıştır. Müze inşaatı bittikten sonra eserler Söğüt'e getirilerek vitrinlere yerleştirilmiş ve müze, resmî olarak 12 Eylül 1981 tarihinde ziyarete açılmıştır. Çadır şeklini andıran bir mimariye sahip olan müze 90 m²lik tek salondan ibarettir.
Müzede eserler duvarlara monte edilerek ve ortadaki ayaklı vitrinlerde karışık olarak sergilenmektedir. 1 vitrin sikkeler, 1 vitrin arkeolojik eserler, 1 vitrin tartı aletleri, 1 vitrin de İznik Müzesi'nden devredilen Osmanlı çini örnekleri için ayrılmıştır. Diğer vitrinlerde ise etnografik eserler karışık olarak sergilenmektedir.

BİTLİS AHLAT MÜZESİ
Ahlat Müzesi 1970 yılında teşhire açılmıştır. Müzede daha çok 1965-1991 yılları arasında Çifte Hamam, Zaviye ve Ulu Cami'de yapılmış kazılarda çıkarılan eserler, Seçuklu Dönemine ait figürlerle bezeli seramik buluntuları sergilenmektedir.
Sergilenen eserler arasında ilçeye 15 km. uzaklıkta bulunan Yuvadamı nekropol alanından çıkarılan M.Ö. 2. binyıl ve Erken Demir Çağına ait mezar buluntuları (seramikler) ve bunlar içerisinde önemli bir yer tutan M.Ö. 2. binyıl Doğu Anadolu kökenli seramikler de yer almaktadır.
Müze seksiyonunda yer alan eserler şöyle sınıflandırılabilir:
a) Değişik dönemlere ait sikkeler.
b) Urartu kültürüne ait çift ejderha başlı bilezikler, kemerler, elbise iğneleri ve saç tokaları.
c) Roma Dönemine ait seramik örnekleri, kandiller, pipolar.

BOLU MÜZESİ
Bolu İli'nde biri merkezde, diğeri ise Düzce İlçesi'ne bağlı Konuralp Beldesi'nde olmak üzere 2 müze bulunmaktadır. Ayrıca Göynük İlçesi'nde, Bolu Müzesi'ne bağlı olarak faaliyet gösteren Akşemseddin Türbesi mevcuttur. Bolu ve çevresine ait eserlerin korunması ve sergilenmesini sağlamak üzere, 1975 yılında Bolu'da Müze Memurluğu kurulmuştur. Bir süre eski Güzel Sanatlar Galerisi binası içinde faaliyet gösteren Müze Memurluğu; 1976 yılında Bolu Kültür Sitesi'ne taşınmıştır. Bolu Müzesi, 1977 yılında müze müdürlüğü'ne dönüştürülmüş olup; teşhir-tanzim çalışmaları tamamlanarak 14.11.1981 tarihinde ziyarete açılmıştır. Kültür Merkezi binasının giriş katında yer alan müze; arkeoloji ve etnografya salonları olmak üzere 2 bölümden oluşmaktadır. Müzede 01.01.1998 tarihi itibarı ile 2631 adet arkeolojik, 1590 adet etnografik ve 10345 adet de sikke olmak üzere, toplam 14566 adet eser bulunmaktadır.
Etnografya Salonu: Bu salonda, 19. yüzyıl ile 20. yüzyılın ilk yarısına ait olan; Türk milletinin yakın geçmişte kullandığı her türlü etnografik malzeme; konu birliği oluşturan vitrinlerde yöresel özellikleri de göz önünde bulundurularak teşhir edilmektedir. Sergilenen bu eserler arasında; çeşitli takı ve aksesuarlardan oluşan ziynet eşyaları, çay, kahve, tütün gibi maddelerin hazırlanması ve içilmesinde kullanılan malzemeler, kesici-delici ve ateşli silahlar, düz-düğümlü ve işlemeli bez dokumalar, Mudurnu yöresi oya örnekleri, anahtar çeşitlerinden oluşan bir koleksiyon, Kıbrısçık-Seben-Mudurnu yöresi giyim-kuşam eşyaları, geleneksel ziraat aletleri ile dinî eserler bölümünde toplanan el yazması kitap, rahle, şamdan, gülabdan ve çeşitli hatlardan oluşan levhalar bulunmaktadır. Ayrıca, geleneksel bir Bolu evi odasını eşyaları ile birlikte sergileyen vitrin ile Bolu yöresinde kına gecesi; Merkeşler Köyü davul-zurna ekibi eşliğinde ördek oyunu sahnelerinin mahalli kıyafetler giydirilmiş mankenler üzerinde canlandırıldığı kompozisyonlar; Etnografya salonunun en dikkat çekici bölümleridir.
Arkeoloji Salonu: Bu salonda insanoğlunun yerleşik hayat düzenine geçtiği Neolitik (Cilalı Taş) Dönemden Bizans Dönemi sonuna kadarki zamana ait taş, maden, pişmiş toprak, cam gibi maddelerden yapılmış eserler kronolojik olarak sergilenmektedir. Ağırlıklı olarak Roma Dönemi eserlerinin sergilendiği bu salonda Bolu yöresinden yalnızca Değirmenözü Köyü I. binyıl buluntuları ile, Roma ve Bizans Dönemi eserleri yer almaktadır. Neolitik, Eski Tunç, Urartu, Frig, Lidya, Klasik ve Helenistik Döneme ait az sayıda eser diğer müzelerden devredilmiş ya da satın alma yoluyla müzeye kazandırılmış olan eserlerdir. Dönemlere göre bu salonda sergilenen eserler: Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500): Müzede bu döneme ait serpantin ve sileks türü maddelerden yapılmış el baltası, ezgi dilgi taşı ve ok uçları sergilenmektedir. Tunç Çağı (M.Ö. 3000-1200): Üç evreden oluşan bu çağdan, Eski ve Orta Tunç dönemlerine (M.Ö. 3000-2000) ait gaga ağızlı testi, ağırşak, idol, tezgâh ağırlığı, kolye, saç iğneleri, rhyton ve meyvelik gibi eserler ile Geç Tunç Döneminden (M.Ö. 2000-1200) bronz kâse ve baltalar yer almaktadır. M.Ö. I. binyıl Eserleri: Bolu Değirmenözü Köyü buluntusu olan kapaklı çömlek ve demir kılıçlar; Urartu (M.Ö. 900-600) Eserleri: Bronz bilezik ve pişmiş toprak çanak-çömlekler; Frig (M.Ö. 750-547) Eserleri: Pişmiş toprak boyalı kaplar, fibula, bız, dikici ve kazıyıcı bronz eserler; Lydia (M.Ö. 700-547) Eserleri: Lekythos, Lydion vb. pişmiş toprak eserler, Klasik Dönem (M.Ö. 475-330) Eserleri: Kâse, amphoriskos vb. pişmiş toprak eserler, Helenistik Dönem (M.S. 330-30) Eserleri: Kabartmalı kâseler, terracota figürinler ve mezar steli; Roma Dönemi (M.Ö. 30-M.S. 395): Bu dönem eserleri; heykeltraşlık, pişmiş toprak, cam ve madenî eserler olmak üzere 4 grupta teşhir edilmektedir. Heykeltıraşlık Örnekleri: Bu grupta heykel, heykelcik, figürlü adak stelleri, sunaklar, torso ve ostothek gibi eserler yer almaktadır. Bu eserler arasında Herakles heykeli, kadın başı, Hermes büstü ile Sağlık Tanrısı Asklepios, kızı Hygieia ve yardımcısı Telesphoros heykelcikleri dikkat çekmektedir. Pişmiş Toprak Eserler: Bu grupta amphora, figürün, kandil, tabak, bardak, kâse, mask, koku kabı, aplik, testi ve testicik çeşitlerinden oluşan çoğu mezar hediyesi olan eserler sergilenmektedir. Bu eserler arasında Yığılca Hacılar Köyü ve Bolu merkez Çaygökpınar Köyü buluntuları dikkat çekmektedir. Madenî Eserler: Bu grupta altın ve bronzdan yapılmış diadem, çelenk, yüzük, küpe, heykelcik, kandil, fibula, ayna, strigilis gibi eserlerin yanında; seylan taşından yapılmış kolyeler de yer almaktadır. Bu eserler içinde Zeus, Apollon ve Hermes heykelcikleri ile figürlü yüzük taşları ilgi çekmektedir.
Cam Eserler: Genellikle üfleme tekniğiyle yapılmış gözyaşı şişeleri, emzikli kaplar, bardak, şişe, bilezik, kadeh ve kâse türü eserlerden oluşmaktadır. Ayrıca salon teşhiri içerisinde fildişi, kemik ve madenden yapılmış tıp ve kozmetik aletlerinden oluşan bir bölüm yer almaktadır. Bizans Dönemi (M.S. 395-1453): Bu döneme ait vaftiz teknesi, kandil, ikona ve haçlardan oluşan çok az sayıda eser bulunmaktadır.
Sikke Bölümü: Arkeoloji salonunda altın, gümüş ve bronz sikkelerden oluşan zengin bir sikke koleksiyonu mevcuttur. Üç ayrı bölüm hâlinde teşhir edilen bu eserlerin ilk grubunda Grek şehir sikkeleri ve kral sikkeleri sergilenmektedir. İkinci grupta Roma ve Bizans imparatorlarına ait sikkeler kronolojik olarak bulunmaktadır. İslâmî sikkeler bölümünde ise Emevi, Artuklu, Selçuklu İlhanlı, Osmanlı Dönemine ait sikke ve defineler ayrı gruplar hâlinde sergilenmektedir. Sikke bölümünün en dikkat çekici eserleri; Grek şehir sikkeleri ve Osmanlı Dönemi defineleridir.
Bahçe Teşhiri: Kültür Sitesi bahçesinde sütun, sütun başlığı, friz, arşitrav bloklarından oluşan mimari parçalar ile boyutlu eserler gruplar hâlinde teşhir edilmektedir.

BURDUR MÜZESİ
1956 yılında çevredeki eski eserler Bulguroğlu (Pirgulzade) Medresesi'nin ayakta kalan tek yapısı olan kütüphane binasında toplanarak koruma altına alınmış ve böylece müzenin ilk çekirdeği oluşturulmuştur. Burdur Müzesi'nin teşhir salonlarının açılışı ise 1969 yılında gerçekleştirilmiştir.
Bugün 50 binin üzerindeki eser sayısıyla ülkemizin ilk 10-15 müzesi arasında bulunmaktadır. Eser bakımından oldukça zengin olan müze yer bakımından yetersizdir. 1998 yılı içinde yapımına başlanacak olan yeni teşhir salonlarıyla daha yeni bir kimliğe kavuşacaktır.
Burdur yöresi bulunduğu yer bakımından Akdeniz, Ege ve İç Anadolu uygarlıklarının ortak özelliklerini temsil etmektedir. Burdur Müzesi'ndeki buluntular, M.Ö. 7000'den günümüze kadar 9000 yıllık bir geçmişin tarih ve kültür hazinesidir.
Burdur Arkeoloji Müzesi'nde gezip görülecek 3 bölüm vardır:
1- Bahçe (Açık Teşhir): Müze bahçesinde Frig, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerine ait heykeller, steller, çeşitli mimarî unsurlar, lahit ve lahit kapakları, yazıt parçaları, yüksek kabartmalar vb. eserler sergilenmektedir.
2- Heykel Salonu: Bu salonda sergilenmekte olan eserlerin hemen tamamı ilimiz Bucak İlçesi sınırları içindeki Kremna antik kentinden 1970'li yıllarda getirilmiştir. Bunlar arasında sanat değerleri çok yüksek olan Büyük ve Küçük Athena, Hygieia, Leto, Apollon, Nemesis, Dionysos, Aphrodite ve giyimli kadın heykeli vardır.
3- Küçük Eserler Salonu: Burada eserler kronolojik bir sıraya göre düzenlenmiştir. Hacılar-Kuruçay-Höyücek höyüklerindeki kazılarda çıkarılan eserler arasında Geç Neolitik, Erken ve Geç Kalkolitik ve İlk Tunç çağlarına ait buluntular, Demir Çağı, Frig, Pers, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait pişmiş toprak boyalı ve boyasız kaplar, Ana Tanrıça figürinleri, taş ve bronz balta ve diğer aletler, süs eşyaları, makyaj malzemeleri, riton kaplar, mülkiyet ve hukuk kavramını temsil eden damga ve silindir mühürler, kandil ve kalıpları, madeni tanrı ve diğer tasvirli figürinler, bronz atlet heykeli, sikkelerin yanı sıra, 10 yıldır ülkemizde yapılmakta olan en büyük arkeolojik kazılardan biri olan Sagalassos antik kentinde günışığına çıkarılan ve her biri birbirinden güzel heykel buluntuları ve diğer küçük buluntular sergilenmektedir.
Burdur Müzesi, 1956 yılında kurulduğu zaman, küçük mekânlar içerisinde kalmış; ancak eser sayısı bakımından oldukça iyi bir düzeye erişmiştir. Çevrede yapılan arkeolojik kazılar (Hacılar, Kuruçay, Höyücek, İncirhan, Bubon ve Sagalassos merkezleri), sonucunda Müzedeki taşınır kültür varlıklarının sayısı, müsadere, bağış ve satın alma yoluyla kazandırılanlarla birlikte 1997 yılında 18521'i arkeolojik, 29765'i sikke ve 4655'i etnografik kültür varlığı olmak üzere toplam 52.941'e ulaşmıştır. Bu sayı içerisinde Neolitik Çağdan günümüze değin bütün çağ ve dönemlerin en güzel örneklerini kesintisiz bir şekilde bulmak mümkündür.

BURSA İZNİK MÜZELERİ
İZNİK MÜZELERİ
İznik Müzesi (Nilüfer Hatun İmareti)
Sultan I. Murad'ın annesi Nilüfer Hatun'un anısına 1388 yılında inşa ettirilmiştir. İmaret olarak kullanılan yapı, yoksullar için her gün yemek dağıtılan bir hayır kurumuydu. Cumhuriyet Döneminde değişik gereksinmeler için depo olarak kullanılmış, 1960 yılında müze olarak hizmete açılmıştır.
Tarihsel bir yapı olan imaret 14. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden birisidir. Osmanlı mimarisinde ters T planı ilk kez bu yapıda görülür. Yapı, kubbe ve tonozların örttüğü sütun ve payelerin taşıyıcı oldukları bir revakla başlar. Üzerinde kitabe bulunan bir kapı ile ana bölüme girilir. Ana bölüm, merkezinde bir aydınlatma feneri bulunan bir kubbe ile örtülüdür. Ana bölümden üzerleri birer kubbeyle örtülü yan mekânlara geçilir. İmaret, Bizans'a özgü çok zengin ve renkli taş ve tuğla işçiliği ile dikkat çeker.

İznik Ayasofya Müzesi
Ayasofya 4.yüzyılda bazilika tipinde inşa edilmiş bir kilisedir. Yapı ikonoklastik dönemde (726-842), 11 Ekim 787 tarihinde İznik'te toplanan 7. Ruhani Konsil'le anılır. İkonoklastik dönemde dinsel konuların figüratif işlenişi yasaklanmış, sembolizm etkili olmuştur. İmparatoriçe Eirene tarafından resmi yeniden sevdirmek için düzenlenen bu dini toplantı, tarihe 2. İznik Konsili olarak geçmiştir. 11. yüzyıldaki depremden sonra, mimarisinde önemli bir değişiklik yapılarak nefler payelerle sınırlandırılmıştır. Apsis'in iki yanında, üzeri kubbelerle örtülü birer oda yan mekan vardı.
1331'den sonra Orhan Gazi tarafından camiye dönüştürülmüştür. Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) zamanında, Mimar Sinan tarafından bir mihrap ilave edilerek, yan neflerde büyük kemer açıklıkları oluşturulmuştur.
Yapı Bizans Dönemine ait bazı fresko ve mozaik kalıntıları içerir. Freskolar, postoforium odalarının kubbe ve duvarlarında, ayrıca yan nef duvarındaki mezarın üzerindedir. Mezarın üzerindeki fresk; Meryem, Hz. İsa ve Johannes tasvirlerini içerir. Döşeme mozaiği (11.yüzyıl) renkli taşların belirli geometrik şekillere göre kesilmesi ve geçmeli bir desenle birleştirilmesi suretiyle meydana getirilmiş bir yer süslemesi olup orta nefte yer alır.
Osmanlı Dönemine ait bezemeler ise güneyde yer alan kemer başlangıcındaki kalem işi yazı, bitkisel motiflerle süslü şerit ve iç mihraptaki küçük bir zencerek motifli alçı kalıntısıdır. Bu eski Ayasofya Kilisesi (camii) günümüzde anıt-müze olarak ziyarete açıktır.
Müze Seksiyonları
Müzede sergilenen eserleri, İznik ve çevresinden elde edilen ve bilimsel kazılarda çıkarılan eserler oluşturmaktadır. Müze bahçesinde; Roma, Bizans, Osmanlı Dönemi eserleri sergilenmiştir. Bu eserler, sütun başlıkları, lahitler, kabartmalar, korkuluk levhaları, ambonlar, steller, yazıtlar, çörtenler, kuyu bilezikleri ve İslâmî mezar taşlarından oluşmaktadır.
Kapalı teşhirde ise, arkeolojik, etnografik, sikke ve İznik çinileri sergilenmektedir.
Ana bölümde sergilenen arkeolojik eserler Prehistorikten (tarih öncesi) Bizans Dönemi sonuna kadar olan döneme aittir. Yine aynı bölümdeki sikke seksiyonunda Arkaik Dönemden (M.Ö. 7. yüzyıl), Osmanlı Dönemi sonuna kadar (1923) basılmış örnekleri, etnografik seksiyonda ise yörenin yakın geçmişteki örf adetlerini, kültürel ve sosyal yapısını yansıtan örnekler yer almaktadır. Bunlar, Müzenin güney ve kuzey mekânlarında sergilenmektedir.
İznik Keramik ve Çini seksiyonları
Yapıldıkları dönemde geniş kullanım alanı bulan, İznik'te üretilen 15-17.yy'lara ait eşsiz çini buluntuları, müzenin güney mekânında sergilenmektedir. 11-14.yy larda yine İznik'te üretilen İznik keramikleri kuzey mekânında teşhir edilmektedir.
Halen müze seksiyonlarında, 2000'i aşkın arkeolojik eser, 300 sikke, 500 İznik çinisi ve seramiği ile 150 adet etnografik eser sergilenmektedir. Teşhirde yer alan eserlerin %98'i bilimsel kazılardan ele geçen buluntulardır.
Çevrede Yapılan Bilimsel Kazılar
1- Ilıpınar Höyük Kazısı: Orhangazi İlçesi sınırları içinde yer alan Ilıpınar Höyük'te, kazılara Hollanda Tarih ve Arkeoloji Enstitüsü başkanı Dr. Jacob Roodenberg başkanlığında 1987 yılında başlanmıştır. Türk-Hollanda bilim adamları ile öğrencilerin katılımı sonucunda yapılan kazılarda M.Ö. VI. bin yılı kültür tabakasına kadar inilmiştir. Çalışmalarda tarih öncesi dönemlere ait çok önemli bulgular ortaya çıkarılmıştır. Bunlar arasında yer alan çeşitli ev kalıntıları, tarih öncesi dönemlere ait pişmiş toprak, kemik, taş, bronz aletler ile çeşitli mutfak eşyaları, ziraat aletleri, kozmetik kapları ile kolyeler, yapıldıkları dönemin yaşamı hakkında geniş bilgi vermektedir.
Höyükte ortaya çıkarılan mezarlar da bize ölü gömme adetlerinin nasıl olduğunu göstermektedir.
Höyük buluntuları arasında yapılan C14 analizleri, ziraatin bölgede ilk başladığı yerleşim yerinin Ilıpınar Höyük olduğunu kanıtlamaktadır.
2- İznik Çini Fırınları Kazısı: İznik İlçe merkezinde, 1967 yılında İstanbul Üniversitesi Sanat Tarihi ve Arkeoloji bölüm başkanı Prof. Dr. Oktay Aslanapa tarafından kazılara başlanmıştır. 1994 yılından itibaren çalışmalar yine aynı bölüme ait öğretim üyesi Prof. Dr. Ara Altun başkanlığında, çeşitli bilim adamları ve öğrencilerin katılımıyla sürdürülmektedir. 11-17. yüzyıllar arasında İznik keramik ve çinilerinin üretim merkezi olan bu yörede ortaya çıkan eserler ziyaretçileri büyülemektedir.
Müzede sergilenen bu tür eserlerin %99'u bilimsel kazılarla ortaya çıkarılmıştır.
3- Menteşe Höyük Kazısı: 1995'ten beri İznik Müze Müdürlüğü denetiminde, Hollanda Tarih ve Arkeoloji Enstitüsü uzmanlarının katılımı ile yapılan çalışmalarda, Prehistorik Döneme ait önemli mimari buluntular ile objeler ele geçirilmiştir. Bunlar İznik Müzesi'nde sergilenmektedir. 1998 yılında ara verilen kazıya 1999 yılından itibaren devam edilecektir.
4- İznik Tiyatro Kazısı: Dr. Bedri Yalman başkanlığında bir grup bilim adamı ve öğrencilerden oluşan ekipçe çalışmalar 1980 yılından beri yürütülmektedir.
M.S. II. yüzyıla ait Roma tiyatrosu, düz arazide inşa edilmiş nadir örneklerden biridir. 2/3 oranında açığa çıkarılmış olan tiyatro kazılarında ele geçen küçük buluntulardan bir bölümü müzede sergilenmektedir.

BURSA MÜZELERİ

Atatürk Evi Müzesi
Osmanlı Evi Müzesi
Türk İslam Eserleri Müzesi
Mudanya - Tahir Paşa Konağı Müzesi
Mudanya - Mütareke Evi Müzesi
Yenişehir - Şemaki Evi Müzesi

CUMHURİYET MÜZESİ II. TBMM BİNASI
1923 yılında mimar Vedat Tek (1873-1942) tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası Mahfeli olarak tasarlanan ve inşa edilen bu bina işlevi değiştirilerek meclis olarak kullanılmıştır. Bodrum üzerine iki katlı olan bu yapının iç bölümleri, iki kat boyunca yükselen ortadaki meclis salonunun üç kenarına dizilmişlerdir. Girişten sonra enine uzanan, iki ucunda merdivenlerin yer aldığı geniş geçit, Selçuklu ve Osmanlı bezeme motiflerinin yer aldığı bir tavanla örtülmüştür. Benzer bir biçimde ele alınmış yerlerden birisi de büyük salondur. Yer yer localarla değerlendirilen bu salonun özellikle yıldız motiflerini içeren ahşap tavanı, sonradan düzenlenen taç kapı ve bazı noktalar dışında kemerler, saçaklar, yer yer çinilerin yer aldığı bölümler ile bu dönemin mimari özelliklerini yansıtmaktadır.
I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasının yetersiz olması ve gelişen Cumhuriyet Türkiye'si meclisinin ihtiyaçlarını karşılayamaması nedeni ile bina bir takım değişiklikler geçirmiş, sonra da II. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak 18 Ekim 1924 tarihinde hizmete açılmıştır.
II. Türkiye Büyük Millet Meclisi 1924-1960 yılları arasında Atatürk ilke ve inkılâplarının gerçekleştirildiği; Cumhuriyetimiz'in gelişmesi için çok önemli çağdaş kararların alındığı; çağdaş yasaların çıkarıldığı uluslararası alanda Türkiye'nin etkinliğini ve saygınlığını artıran antlaşmaların yapıldığı; çok partili sisteme geçişin sağlandığı önemli bir yapıdır. Türk siyasi tarihinde önemli yeri olan II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası işlevini 27 Mayıs 1960 tarihine kadar 36 yıllık bir dönem boyunca sürdürmüştür. 1961 yılında meclisin yeni yapılan modern binasına taşınması üzerine bu bina Merkezi Antlaşma Teşkilatı'na (CENTO) tahsis edilmiştir. 1961-1979 yılları arasında CENTO Genel Merkezi olarak kullanılan bu bina CENTO'nun kaldırılması ile aynı yıl Kültür Bakanlığı'na devredilmiştir. Bu binanın ön kısmının Cumhuriyet Müzesi olarak düzenlenmesi, arka kısmının ise Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün hizmet binası olarak kullanılması kararlaştırılmıştır. Müze kısmı onarım ve restorasyonlardan sonra düzenlenerek 30 Ekim 1981 tarihinde Cumhuriyet Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Bu düzeniyle 1985 yılına kadar hizmet vermiştir. Aynı yıl ziyarete kapatılarak, teşhir çalışmaları başlamıştır. Çalışmalar 1991 yılına kadar devam etmiş, Ocak 1992 yılında yeniden ziyarete açılmıştır. Müzede ilk üç Cumhurbaşkanı dönemini yansıtan olaylar, kendi sözleri, fotoğrafları, bazı özel eşyaları ile o dönemde mecliste alınan kararlar ve kanunlar sergilenmektedir.
Müzenin Bölümleri
Girişin Sağ Tarafındaki Birinci Oda
II. TBMM döneminde "Muhasebe Odası" olarak kullanılan oda bugünkü teşhirde "Atatürk İlkeleri Odası"dır. Burada yer alan ışıklı panolarda Atatürk'ün kendi sözleri ve fotoğrafları ile Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve İnkılâpçılık ilkeleri anlatılmaktadır.
Girişin Sağ Tarafındaki İkinci Oda
II. TBMM döneminde "Mescit" olarak kullanılan oda, bugünkü teşhirde "Atatürk İnkılâpları Odası"dır. Buradaki ışıklı panolarda ve vitrinlerde, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu, hukuk alanında düzenlemeler, giyim ve görünüm değişikliği, uluslararası takvim, saat, tartı ve ölçüler, yeni Türk Harfleri, Soyadı Kanunu, Büyük Nutuk, 10. Yıl Nutku, Türk Hava Kurumu, demiryolları, ekonomi ve sanayi ile ilgili Atatürk Devrimleri ve olayları, kanun teklifleri, kanunlar, gazete küpürleri, Atatürk'ün sözleri, fotoğraflar ve konu ile ilgili objeler sergilenmektedir.
Girişin Sağ Tarafındaki Üçüncü Oda
II. TBMM döneminde "Zabıt Kalemi" olarak kullanılan bu oda, bugünkü teşhirde "Atatürk Odası" dır. Buradaki panolarda ve vitrinlerde; Atatürk'ün imza ve el yazısı örnekleri tekke ve zaviyelerin kapatılışı, Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının kuruluşu, dış siyaset, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, tarım, arkeoloji ve güzel sanatlar, Türk kadınına seçme ve seçilme hakkının verilmesi ve Atatürk'ün ölümü ile ilgili olaylar, kendi sözleri, fotoğraflar ile anlatılmakta ve Atatürk'ün bazı özel eşyaları sergilenmektedir.
Girişin Sol Tarafındaki Birinci Oda
II. TBMM döneminde "Kavanin Kalemi" (Kanunlar Kalemi) olarak kullanılan bu odada, III. Cumhurbaşkanımız Mahmut Celal Bayar'ın hayatı, 1950-1960 dönemi olayları; kendi sözleri, fotoğraflarıyla anlatılmaktadır. Celal Bayar'ın ailesi tarafından müzeye bağışlanan bazı özel eşyaları da sergilenmektedir.
Girişin Sol Tarafındaki İkinci Oda
II. TBMM döneminde "İdare Heyeti" olarak kullanılan bu odada, bugünkü teşhirde Cumhuriyet'in ilanından günümüze kadar tedavüle çıkan kağıt ve madeni paralar, pullar, hatıra paralar ve madalyalar sergilenmektedir.
Girişin Sol Tarafındaki Üçüncü Oda
II. TBMM döneminde "Evrak Kalemi" olarak kullanılan bu oda, bugünkü teşhirde II. Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü'nün hayatı, 1938-1950 dönemi olayları, kendi sözleri ve fotoğraflarıyla anlatılmaktadır. İsmet İnönü'nün ailesi tarafından müzeye bağışlanan bazı özel eşyaları da sergilenmektedir.
Meclis Toplantı Salonu
II. TBMM döneminde "Genel Kurul Salonu" olarak kullanılan bu salon, Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren gerçekleştirilen büyük atılımların karar merkezi olarak birçok konuşmalara sahne olmuş, tarihi değeri yüksek bir mekândır. Bu salonun ana giriş kapılarının ortasında "Riyaset Divanı" (Başkanlık Kürsüsü), sağ ve sol üst köşelerde Sefirler Locası, sol tarafta Cumhurbaşkanlığı Ãeref Locası, salonun arka tarafında Dinleyiciler ve Basın Locası yer almaktadır. Bu salonda 1924-1960 yılları arasında milletvekili sayısı en fazla 610'a kadar yükselmiştir.
Günümüz müzeciliğine uygun teşhir düzenlemesinin sağlanabilmesi, teşhire eğitici bir rol verilerek hareketlilik kazandırılması amacıyla, toplantı salonunda Kurtuluş Savaşı'mızdan başlayarak devletimizin kuruluşunu belgeleriyle anlatan Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önemli kaynaklarından biri olan Atatürk'ün "Nutuk" unun 15-20 Ekim 1927 tarihinde okunduğu doğal ortam, balmumu heykellerle canlandırılmaktadır. Canlı teşhiri desteklemek amacıyla da Büyük Nutuk'tan seçilen pasajlar Devlet Tiyatrosu sanatçıları tarafından seslendirilmiştir.
Büyük Nutuk (Söylev); siyaset ve askerlik tarihimizin en önemli kaynağı Türk hitabet (Güzel Söz Söyleme) sanatının erişilmesi güç, en güzel örneklerinden birisidir.
Nutuk Türk milletinin yeniden doğuşunun, Kurtuluş Savaşının ve Cumhuriyet'in ilk yıllarının (1919-1927) ayrıntılı ve belgelere dayalı geniş bir özeti ve yorumudur.
Nutuk'un felsefesinde ulus sevgisi, insanlığa saygı ve ahlak anlayışı önde gelir. Atatürk; "Ben 1919 yılı Mayısında Samsun'a çıktığım gün elimde hiçbir kuvvet yoktu, yalnız Türk ulusunun asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım" demektedir.
1960 yılına kadar TBMM olarak kullanılan bu bina Kültür Bakanlığı'na devredildikten sonra müze olarak kullanılmaya başlanmıştır; Müzede teşhirin yanı sıra halkımıza ve özellikle genç nesle Kurtuluş Savaşımızı, Cumhuriyeti ve Atatürk'ü tanıtmak amacıyla muhtelif sergiler açılmakta, video gösterileri yapılmakta ve seri konferanslar düzenlenmektedir.
Müzenin İkinci Katı
II. TBMM döneminde Cumhurbaşkanı Odası, Cumhurbaşkanı'nın yerli ve yabancı devlet adamlarını kabul ettiği Cumhurbaşkanı Kabul Salonu, Cumhurbaşkanı Özel Kalem Odası, Başbakan ve Bakanlar Kurulu Odası, Meclis Başkanı Odası, Meclis Başkanı Özel Kalem Odası ve Komisyon Odası olarak kullanılmıştır. Ancak, bu odalar kullanım açısından ihtiyaca göre zaman zaman değiştirilmiştir.

ÇANAKKALE MÜZESİ
Tarihi
Çanakkale'de müzecilik çalışmaları, 1936 yılında bölgeden toplanan eski eserlerin Zafer Meydanı'ndaki eski bir kilise binasında depolanması ile başlamıştır. Daha sonra bu bina düzenlenerek müdürlük haline getirilmiş ve 1960 yılında ziyarete açılmıştır. 1984 yılında ise Atatürk Caddesi üzerinde inşa edilen yeni müze binasında hizmet verilmeye başlanmıştır.
Müze Teşhir Salonu
Girişte yer alan 1. Salon: Bu bölümde Çanakkale yöresinde bulunan antik yerleşim yerlerini gösteren büyük boy duvar panosu ile Troia antik kentinin yerleşim katlarını gösterir ışıklı pano bulunmaktadır. Ayrıca Çanakkale yöresinde 17. yüzyıl sonlarıyla 20. yüzyıl başları arasında üretilmiş olan Çanakkale seramiklerinden, geç döneme giren 19. ve 20. yüzyıl seramik örnekleri sergilenmektedir. Osmanlı devletinin en önemli bir seramik üretim merkezi olan Çanakkale ismini de burada üretilen ve dışarıya satılan çanak çömleklerinden almıştır. Seramiklerde iri gözenekli kırmızı, nadiren de bej renkli hamur kullanılmıştır. Form olarak testi, kâse, tabak, şekerlik gibi örnekler bu bölümde sergilenmekte olup bezeme tarzı olarak koyu kahverengi, yeşil sırlı monokrom örnekler yanında sarı, yeşil, kahverengi renklerin karıştırılması ile elde edilmiş sıraltı teknikli örnekler de mevcuttur.
Salonun bir köşesinde Çanakkale'de eski bir konakta kullanılmış olan ve 19. yüzyılın ahşap işçiliğinin en güzel örneklerinden olan konsollar bulunmaktadır. Konsollardaki insan figürleri aynı zamanda yüzyılının plastik sanatını da yansıtmaktadır.
Salonda ayrıca Troas bölgesi antik kentlerinden ve Mysia bölgesindeki Kyzikos'tan gelmiş mezar stelleri ve ostothekler sergilenmektedir. Steller Hellenistik ve Roma dönemlerine ait olup konu olarak cenaze ziyafetli, veda sahneli, at üzerinde heros ve at yanında heros gibi döneminin sevilen konuları betimlenmiştir. Antik Dönem ölü gömme geleneklerinden biri olan bu gömme biçimi, ölünün kremasyon sonrasında arta kalan kemiklerinin ve ölü hediyelerinin ostothek denilen küçük taş lahitlere konulmasıyla oluyordu.
2. Salon: Çanakkale Müzesi'nin en eski koleksiyonlarının ve Troia eserlerinin sergilendiği salondur. Salonda bulunan vitrinlerde fosiller, Yontma Taş Çağı baltaları, Beşige Tepe prehistorik buluntuları ile Troia tabakalarına ait eserler sergilenmektedir. Troia kazısı 1870'te başlamış ve zaman zaman kesintiye uğramasına karşın halen devam eden bir kazıdır. Höyük M.Ö.3000- M.S.500 yılları arasına tarihlenen 9 yerleşim katından oluşur. Salonda Troia yerleşim katlarına ait buluntular Troia-I, Troia-II, Troia-III-IV-V, Troia-VI-VII, Troia- VIII-IX vitrinlerinde sergilenmektedir. Bu tabakalardan çıkarılmış günlük kullanım kapları, gri monokrom kaplar, Myken seramikleri, Depas amphikypelon'lar, Buckel seramik olarak adlandırılan seramikler, kaya kristalinden aslanbaşı, amulet, idoller yanında, bronz ve fildişi eserler Troia kentinin antik dönemlerdeki sanat ürünlerini yansıttığı gibi, günlük hayat ve dinsel yaşantıları hakkında da bilgi vermektedir.
3. Salon: Bu salonda bulunan vitrinlerde Çan ve Yenice tümülüslerinde bulunan Hellenistik Dönem eserleri ile M.Ö.7-2. yüzyıla ait Bozcaada nekropol buluntuları sergilenmektedir. Bozcaada (Tenedos) nekropol kazıları 1959, 1969, 1990, 1991, 1992 yıllarında yapılmıştır. Ve bu kazılarda 51 mezar ve konteksler içindeki tek renkli gri ve Korinth seramiklerinin bir arada bulunduğu konteksler ayrı bir önem taşımaktadır. Çoğunlukla Attika ve Korinth ithal keramiklerinin yanı sıra, Aiolis bölgesinin kendine özgü gri monokrom renkli seramikleri türünün en güzel örnekleridir. Mezarlarda ithal keramiklerin yoğunluğu adanın antik dönemde deniz ticaretinde önemli limanlardan biri olduğunun kanıtıdır. Bunların yanı sıra zengin terracotta figürinler, Attika keramiklerinin çeşitliliği ve kalitesi bakımından ayrıca önem taşımaktadır. Teşhirde bunlardan örnekler bulunmaktadır.
4.Salon: Bu salonda bulunan vitrinler Dardanos tümülüsü (M.Ö.6-2.yy.) buluntularına ayrılmıştır. Dardanos tümülüsü Çanakkale'nin 11 km güney batısında bir sırt üzerinde kurulu olduğu bilinen antik Dardanos şehrinin kuzeyindeki bir tepededir. Tepenin 1959 yılında kazılmasıyla mezara girilmiştir. Mezar anıtı salonun duvarlarında bulunan ışıklı panolarda da görüleceği üzere koridor, ön oda, esas mezar odasından ibarettir. Mezar bir aile mezarıdır, bunun Klasik, Hellenistik ve Roma dönemlerinde kullanıldığı buluntulardan anlaşılmaktadır. Buluntular arasında sergilenmekte olan yazılı bronz kremasyon kapları, takılar, gemmalar, altın yüzükler, çelenk ve diademler, kandiller, tekstil parçaları, sandaletler, ahşap eşyalar ve kline parçaları bulunmaktadır. Bu salonun en güzel eseri dönem Knidos Aphrodite'sinin bir taşra kopyası olan pişmiş toprak Aphrodite heykelciğidir. Dünya arkeoloji literatürüne Dardanos Aphrodite'si olarak girmiş olan bu heykelcik orijinaline en çok benzeyen kopyalardan biridir. Ayrıca Aphrodite'nin dışında benzerleri Myrina'da bulunmuş olan M.Ö. 2. yüzyıl Eros figürinlerinden oluşan bir grup da bu tümülüsün buluntuları arasındadır.
5.Salon: Assos (Behramkale) ve Gülpınar (Apollon Smintheion Kutsal Alanı) kazılarından gelen eserler ile, seçkin sikke örnekleri ve cam eserler sergilenmektedir.
Ayvacık'a 17 km. uzaklıktaki Behramkale Köyü son yıllarda artan turizm hareketliliğinin yanı sıra, M.Ö. 8. yüzyıldan Osmanlı Dönemine kadar kesintisiz bir yerleşim gösteren Assos antik kentiyle de tanınmaktadır. Antik kentte 1881-1883 yılları arasında yapılan ilk çalışmalardan sonra, kazılar 1980'den beri kesintisiz olarak sürmektedir. Assos'un M.Ö.6. yüzyıla tarihlenen Athena tapınağı ve M.Ö.4. yüzyıla tarihlenen surları dışında son yıllarda kazılarda ortaya çıkartılmış antik nekropolü de ziyaretçilerin ilgisini çekmektedir. Nekropol kazılarından yoğun olarak arkeolojik buluntular gelmektedir. Assos teşhirimizde bu nekropol'den gelmiş ağızları küçük keselerle kapatılmış kremasyon kapları, çok değişik pozisyonlarla hareketlendirilmiş olan terracotta figürinler Çanakkale Arkeoloji Müzesi'nin en ilgi çekici eserleri arasındadır. Assos vitrinlerinde bu orijinal figürinlerin yanı sıra Attika ve Korinth seramikleri, Fenike camları da sergilenmektedir.
Gülpınar- Smintheion teşhirinde ise Ayvacık İlçesi, Gülpınar Köyü sınırları içerisinde bulunan Apollon Smintheion kutsal alanının çevresinde yapılan kazılardan çıkarılmış cam unguentariumlar ile Dardanos nekropol kazısında bulunan altın boncuk ve çiçek aplikler, terracotta figürinler ve kemik aletler sergilenmektedir. Roma Dönemi Aleksandria Troas Kenti'nin kehanet ve kül merkezi olan Apollon-Smintheion Tapınağı aynı zamanda kutsal bir taş yolla bu kente bağlanıyordu. Troas bölgesinin tek kült merkezi olan bu tapınakta bölgenin birçok antik kentinin ve insanının kaderi tespit edilmiştir. Kazılarda tapınağı ait kehanet buluntuları henüz bulunmamışsa da, çıkan küçük buluntuların çeşitliliği ve zenginliği tapınağın Troas bölgesinden birçok insan tarafından ziyaret edilmiş olduğunun kanıtlarıdır.
Vitrinlerde, Çanakkale civarından müzemize gelen çeşitli heykeltraşlık ve mimarî buluntularına, amphoralara da yer verilmektedir.

ÇANKIRI MÜZESİ
Çankırı Müzesi'nin ilk çekirdeği, Eski Halk Eğitim Başkanı Ãükrü Dölen ve Milli Eğitim Müdürlüğü müfettişleri tarafından çevreden toplanmış 116 parçalık eserle oluşturulmuştur. Bunların muhafazası ve sergilenmesi için bir müzeye ihtiyaç duyulması üzerine, başlatılan çalışmalar sonucu 16 Mayıs 1972 yılında M. Ziya Kaleli tarafından Halk Eğitim binasının alt katının bir bölümünde mevcut koleksiyon sergilenmiş ve böylece Çankırı'nın ilk Arkeoloji ve Etnografya Müzesi faaliyete geçirilmiştir. Çalışmalarını 1976 yılına kadar bu binada yürüten Müze, Halk Eğitim binasının yıkılıp yerine 100. Yıl Kültür Merkezi yapılması nedeniyle Çankırı Lisesi'nin bir sınıfı depo haline getirilmiş ve müzenin büro faaliyetleri burada yürütülmüştür. 100. Yıl Kültür Merkezi'nin yapımı tamamlanınca müze, Kültür Merkezi'nin ikinci katına taşınarak 23 Ağustos 1981 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Anadolu'nun diğer kesimlerinde yaşamış olan medeniyetlerin izlerine bu bölgede de rastlanmaktadır. Müzede Neolitik, Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemi eserleri sergilenip tanıtılmaya çalışılmaktadır.
Müzenin teşhir salonunda arkeolojik ve etnografik eserler birlikte sergilenmektedir.
Arkeoloji bölümünde Eski Tunç, Hitit, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler sergilenmektedir. Sergilenen eserler arasında pişmiş toprak kaplar, kemik, cam, boncuk, bronz aletler ve süs eşyaları, gözyaşı ve koku şişeleri, tıp aletleri, ağırşaklar, kandiller, iğneler, yüzük kaşları ve çeşitli heykel parçaları bulunmaktadır.
Etnografya bölümünde ise, Çankırı ve çevresine ait çeşitli dokumalar, el işlemeleri, hat sanatı örnekleri, baskı kalıpları, kıyafetler, silahlar, süs eşyaları ile günlük hayatta kullanılmış olan çeşitli eserler teşhir edilmektedir.
Salonun doğusunda Kurtuluş Savaşı'nda İnebolu, Kastamonu, Çankırı, Ankara hattında cephane taşımış olan tarihî bir kağnı sergilenmektedir. Cam eserler sergi salonunda ise Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çeşitli cam eserler bulunmaktadır.
Binanın dışındaki tretuvar üzerinde ise çeşitli medeniyetlere ait aslan heykelleri, mezar stelleri, mil taşları, mimari parçalar, yazıtlar ve zahire küpleri yer almaktadır.

ÇORUM ALACAHÖYÜK MÜZESİ
Çorum Müzesi'ne bağlı olarak hizmet veren Alacahöyük Müzesi, Alaca İlçesi, Alacahöyük Köyü'nde yer almakta olup, Çorum'a 45 km. uzaklıktadır. Alacahöyük'te ilk yerel müze 1940 yılında teşhire açılmış, 1982 yılında ise yeni binasına taşınmıştır. İki katlı olan müzenin üst katında Hamit Zübeyr Koşay ve Remzi Oğuz Arık salonları bulunmaktadır. Kazı başkanlarının isimlerinin verildiği bu salonlarda Alacahöyük ve Pazarlı kazısında elde edilen eserler sergilenmektedir.

Giriş salonunda ilk kazı malzemeleri, Kalkolitik Döneme ait el yapımı seramikler ile Eski Tunç Çağına ait 13 kral mezarının buluntu anını gösteren fotoğraflar ve pişmiş toprak eserler sergilenmektedir.

İkinci salonda yer alan büyük duvar vitrinlerinde Hitit Dönemine ait pişmiş toprak gaga ağızlı testiler, tabaklar, çanaklar, mangal ve maltızlar ile matara biçimli kaplar, orta vitrinlerde ise Eski Tunç ve Hitit dönemlerine ait bronz iğneler, kemik süs eşyaları, kalıplar, hayvan figürinleri, iki adet çivi yazılı tablet teşhir edilmektedir. Ayrıca aynı salonda Frig Dönemine ait tek vitrinde Pazarlı eserleri arasında pişmiş toprak kabartmalı duvar levhaları, üzeri boyalı kaplar ve keklik biçimli riton yer almaktadır.

Mahmut Akok Salonu olarak adlandırılan ve etnografik eserlerin sergilendiği alt katta ise, yöreye ait halı ve kilimler, ahşap tarım aletleri, dokuma tezgâhı ile Osmanlı Dönemine ait delici, kesici ve ateşli silahlar teşhir edilmektedir.

ÇORUM BOĞAZKÖY MÜZESİ
Çorum Müzesi Müdürlüğü'ne bağlı olarak hizmet veren Boğazköy Müzesi Çorum'un 82 km. güneybatısındaki Boğazkale İlçe merkezinde yer almaktadır. 12 Eylül 1966 yılında açılan Müze, Boğazköy (Hattuşaş) kazılarında açığa çıkan ve çevreden müzeye gelen eserlerin depo ve sergilemesinin yapıldığı mahalli bir müze konumdadır.

Hitit Dönemine ait eserlerin ağırlıklı olduğu müzede Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig, Roma ve Bizans dönemlerine ait eserler de sergilenmektedir.
Müzenin giriş holünde Hattuşaş örenyerini gösterir bir harita ile kronolojik bir tablo yer almakta olup, aynı yerde Kral kapıdaki mülaj tanrı kabartması, Hitit Kralı IV. Tuthalia'nın kabartması ve onun karşısında ise hiyeroglif yazılı taş stel bulunmaktadır.

Giriş holünden geçilen birinci salonda; Kalkolitik, Eski Tunç ve Asur Ticaret Kolonileri Çağına ait pişmiş toprak eserlerin sergilendiği vitrinler ile bu salondan büyük salona geçilen bölümde ise Yazılıkaya'dan getirilen tanrıça İştar'ın kabartması yer almaktadır.

İkinci salonda; kronolojik olarak yapılan teşhir düzenlenmesinde Asur Ticaret Kolonileri ile Eski Hitit Dönemine ait büyük boy gaga ağızlı testiler ve bunların buluntu durumlarını gösteren fotoğraflar yer almaktadır. Bu vitrinlerin hemen yanında yer alan vitrinlerde ise Eski Hitit ve İmparatorluk Dönemine ait pişmiş toprak ve taş eserler, Frig Dönemine ait boyalı seramik kaplar, fibulalar, Roma Dönemine ait pişmiş toprak ve cam eserler, Bizans Dönemine tarihlenen bir kiliseye ait bronz malzemeler sergilenmektedir. Ayrıca müzede yer alan orta vitrinlerde yine Hitit Dönemine ait çivi yazılı tabletler, mühür baskılı pişmiş toprak bullalar, silindir ve damga mühürler, bronz baltalar, iğneler, taşçılık aletleri ve kalıplar ile fildişinden dans eden tanrıça, üçlü tanrıça grubu, pandantifler ve kabartmalı seramik parçaları teşhir edilmektedir. Vitrin aralarında da büyük boy testiler ile kabartmalı orthostatlar yer almaktadır.

ÇORUM MÜZESİ
Doğu ile Batı arasında bir köprü vazifesi gören, insanlık tarihinin çeşitli dönemlerinde ön sıralarda yer almış ve pek çok uygarlığın beşiği olmuş ülkemizde, Çorum ve çevresi binlerce yıldır süregelen Anadolu'nun yerli kültür ve sanat geleneğini devam ettiren bölgelerin başında gelir. Tarih öncesi ve tarih çağlarında önemli kültürlere, uygarlıklara sahne olan Çorum İli, İç Anadolu'nun kuzeyi ile Orta Karadeniz Bölgesi'nin iç kısımlarında oldukça geniş bir alanı kapsamaktadır. Çorum'da araştırma yapma ve eski eserleri toplama bilincinin oluşması üzerine ilk kez 1937 yılında Müze faaliyetlerine başlanmıştır. 1935 yılında Atatürk'ün direktifleriyle başlanan Alacahöyük kazısından elde edilen buluntular da yörede arkeolojiye ve eski esere olan ilginin artmasına neden olmuştur.
Çorum Müzeleri, İl sınırları içerisinde merkeze bağlı iki yerel müze ve örenyerleri ile birlikte üç ayrı yerde tek birim olarak hizmet vermektedir. Alacahöyük kazıları sonucunda eserlerin sergileneceği bir müzeye ihtiyaç duyulması üzerine 1940 yılında Alacahöyük Müzesi hizmete girmiş ve bu aynı zamanda ilk yerel müze ve ilk kazı yeri müzesi geleneğinin başlangıcı olmuştur. Bunu takiben 12 Eylül 1966 yılında Hititlerin başkenti Hattuşaş'ta Boğazköy Müzesi, 13 Ekim 1968 yılında ise Çorum Müzesi hizmete açılmıştır.
Çorum Müzesi
İl merkezinde, Ãehitler Abidesi yanında yer alan müze, 13 Ekim 1968 yılında hizmete açılmıştır. Tek katlı binada birbirleriyle bağlantılı dört teşhir salonu, eski eser deposu ve fotoğrafhane yer almaktadır.
Çorum Müzesi'nin çekirdeğini Alacahöyük, Boğazköy, Ortaköy, Eskiyapar, Pazarlı, Kuşsaray ve Alişar Höyük kökenli eserlerin yanında satın alma eserler teşkil etmektedir. Ayrıca müzede etnografik eserler de yer almaktadır.
Birinci salon ve koridorda; Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait sikkeler, seramikler, cam koku kabı ve gözyaşı şişeleri, figürün ve heykelcikler, adak kabı, stel, lahit ve sütun başlıkları, süs eşyaları tipolojik olarak sergilenmektedir.
İkinci salonda; Hitit ve Frig dönemlerine ait gaga ağızlı testiler, Hitit Dönemine ait banyo kabı, matara biçimli kap, vazolar, meyvelikler, ritonlar, kalıplar, potalar, ağırşaklar ve mühürler ile Frig Dönemine tarihlenen üzeri boyalı kaplar ve pişmiş topraktan üzeri kabartmalı çok renkli duvar levhaları sergilenmektedir.
Salonların bağlantılarını sağlayan koridorda ise, Kalkolitik ve Eski Tunç Dönemine ait çeşitli formlardaki seramikler, idoller, taş ve bronzdan el baltaları, mızrak uçları ile Alişar kökenli kaplar yer almaktadır.
Üçüncü ve dördüncü salonlarda Çorum yöresinin özelliklerini yansıtan halı ve kilimler, kadın giysileri, takı ve süs eşyaları ile Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait silahlar, ahşap ve madeni eserler, el yazması dini kitaplar sergilenmektedir.
Bahçede; Hitit Dönemine ait Boğa tasvirli çeşme, Roma ve Bizans dönemine ait heykeller, mezar stelleri ile mil taşları, Selçuklu ve Osmanlı Dönemine ait kitabe ve mezar taşları teşhir edilmektedir.

DİYARBAKIR MÜZELERİ
Arkeoloji Müzesi
Diyarbakır'da ilk müze 1934 yılında Ulu Cami'nin devamı olan Senceriye (Zinciriye) Medresesinde açılmıştır. 1985 yılında ise Elazığ Caddesi üzerinde bulunan yeni binasına taşınmıştır.
Müzede; Neolitik Çağ'dan itibaren Eski Tunç, Urartu, Asur, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı devirlerine ait eserler kronolojik olarak sergilenmektedir.
Çoğunluğu Artuklu döneminden kalma çok sayıda sikke ile yöresel, etnografik nitelikli eserler de müzede teşhir edilmektedir.
Ziya Gökalp Müze-Evi

Diyarbakır'ın tipik sivil mimarlık örneklerinden biri olan ev, 1808 yılında inşa edilmiştir. İki katlı bu yapıda malzeme olarak siyah bazalt taşı kullanılmıştır. Haremlik ve selâmlık olmak üzere iki bölüm halindedir ve mekânlar ortadaki iç avlunun etrafına yerleştirilmiştir. Cephelerden biri iki kemerli, revaklı, bir eyvan şeklindedir ve bu bölümdeki havuz ile serin bir oturma mekânıdır.
Süs öğesi olarak; mahalli tabirle "ciz" veya "kehal" adı verilen beyaz renkli bezemeler dikkati çekmektedir. Ayrıca bazı kapların üst kısımlarında Arapça yazılmış kitabeler bulunmaktadır.
Ünlü düşünür Ziya Gökalp'in 1876 yılında doğduğu bu ev, 1953'te varislerinden satın alınarak 23 Mart 1956 tarihinde müze-ev olarak ziyarete açılmıştır. Müzede yazara ait eşyaların yanı sıra, yörenin etnografik eserleri sergilenmektedir.
Melik Ahmet Caddesi, Gökalp Sokak
Tel : (0412) 221 27 55
Faks : (0412) 223 08 02
Pazartesi dışında her gün 07.30-12.00/13.30-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.
Cahit Sıtkı Tarancı Müze-Evi (Kültür Müzesi)
Diyarbakır il merkezinde, Cami-i Kebir Mahallesi, Cahit Sıtkı Tarancı Sokak'ta bulunan yapı 1820 yılına tarihlenmektedir. Diyarbakır sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri olarak günümüze ulaşmıştır.
Haremlik ve selâmlık olarak inşa edilen evin selâmlık kısmı sonradan yıkılmıştır. İki katlı bir yapıdır ve kesme siyah bazalt taşından inşa edilmiştir.
Bu binada içe dönük mimari plan uygulanmış olup, cepheler iç avluya bakmaktadır. Tek katlı ahşap giriş kapısı dar bir koridorla avluya açılmaktadır.
Binada mekânlar, iklim şartlarına uygun olarak mevsimlere göre cephelere yerleştirilmiştir.Beyaz renkli "ciz" veya "kehal" denilen süslemeler bu binada da en güzel şekilde kullanılmıştır.
1973 yılında Bakanlığımıza intikal eden Cahit Sıtkı Tarancı Evi, şairin eşyaları ile Diyarbakır yöresinin etnografik nitelikli eserleriyle düzenlenerek müze-ev olarak ziyarete açılmıştır.

DÜZCE KONURALP MÜZESİ
Bolu İli, Düzce İlçesi'ne bağlı Konuralp Beldesi, antik Roma kenti olan "Prusias Ad Hypium" üzerine kurulmuştur. Antik kente ait eserlerin korunmasını sağlamak ve sergilemek amacıyla 1977 yılında inşaatına başlanan müze binası 1992 yılında tamamlanmıştır.
1993 yılında eser teşhir-tanzimi yapılan Konuralp Müzesi 18.11.1994 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Konuralp Müzesi'nde 1825 adet arkeolojik 456 adet etnografik ve 3837 adet sikke olmak üzere, toplam 6118 adet eser bulunmaktadır.
Söz konusu eserler müze bahçesi, arkeoloji, etnografya ve taş eserler salonları ile sikke bölümünde sergilenmektedir.
Müze bahçesinde, tamamı Konuralp'te ele geçirilen ve Roma Dönemine ait mimari parçalar, mezar stelleri, lahit, sütun ve sütun başlıkları bulunmaktadır.
"Arkeoloji Salonu"ndaki eserler Neolitik, Eski Tunç, Helenistik ve Roma dönemlerine ait olup; pişmiş toprak, bronz ve cam eserlerin değişik fonksiyon ve türdeki örnekleridir. Aynı salonda Konuralp yakınlarındaki Çavuşlar Köyü'nde ele geçirilen mezar buluntuları da sergilenmektedir.
"Etnografya Salonu"nda yakın geçmişimize ait 19.-20. yüzyıl Osmanlı kültürüne ait kıyafet, ev eşyası ve silahlardan oluşan eserler sergilenmektedir.
"Taş Eserler Salonu"nda Prusias kentine ait olan ve Konuralp'te ele geçirilmiş mermerden yapılmış çeşitli heykel ve mimari parçalar bulunmaktadır.
"Sikke Bölümü"nde ise Grek şehirleri, Roma imparatorları ve Osmanlı padişahlarına ait altın gümüş ve bronz sikkeler kronolojik olarak sergilenmektedir.

EDİRNE MÜZESİ
Edirne Müzesi
Edirne'de ilk Müze Arkeoloji Müzesi adı altında 1925 yılında Atatürk'ün emriyle Selimiye Camisi avlusu içinde bulunan, 1569-l575 yılları arasında Selimiye Camisi ile beraber yapılan ve Mimar Sinan'ın eseri olan Dar-ül Kurr'a Medresesinde açılmıştır.
Edirne Osmanlı Devletine yaklaşık 91 yıl başkentlik ettiğinden, saray halk sanatını etkilemiş ve etnografya açısından zenginleştirmiş, bu nedenle ikinci bir müzeye gereksinme duyulmuştur. Etnografya Müzesi adı altında ikinci kez bir Müze yine Selimiye Camisinin avlusunda bulunan Dar-ül Tedris adı verilen Medrese de 25 Kasım l936'da açılmıştır. Bu müzeye Milli Eğitim Bakanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü para yönünden katkıda bulunmuş, Ankara ve İstanbul Müzelerinden bazı değerli eşyalar armağan edilmiştir.
Son yıllarda satın alma, kazı ve bağış yoluyla müzeye giren eserler çoğalmış, dolayısıyla ziyaretçi sayısı da artmıştır. Sonuçta modern bir müzeye gereksinme duyulmuş, 1971 yılında "Arkeoloji ve Etnografya Müzesi" adı altında modern bir müze açılmıştır.
Dar-ül Tedris Medresesindeki müze "Türk İslâm Eserleri Müzesi" olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
ARKEOLOJİ VE ETNOGRAFYA MÜZESİ
Etnografya Seksiyonu: Girişte solda, Edirneli bir şahsın hediye ettiği tuğralı gümüş eserler ile diğer ev eşyalarından oluşan aile yadigârı bir koleksiyon, hemen yanında Selimiye Camisi mihrabına serilmiş olan Gördes tipi halı seccade ile XIX. y.y.'a ait Ãarköy kilimleri yer almaktadır. Yine aynı sıradaki üç vitrinden ilkinde Osmanlı Padişahları döneminde basılan sikkeler, ikincisinde temel hafriyatları sırasında çıkan defineler, üçüncüsünde ise yurt dışına kaçırılırken gümrük kapılarında yakalanıp müzeye getirilen sikkeler bulunmaktadır.
Salonun en önemli köşelerinden biri sünnet ve gelin odasını yansıtan kısımdır. Sünnet yatağı 22 adet bindallı bohçanın bir araya getirilmesi ile oluşturulmuş, üzerine de XVIII. y.y.'a ait Atlas üzerine işlenmiş değerli bir yatak takımı serilmiştir.
Sünnet ve Gelin Odasının duvarında bulunan XVII.yy. sonuna ait olan "Edirnekarî" yüklük dolabı kapağı devrinin en güzel örneklerinden biridir.
İç salonun ortasında bulunan vitrinlerde sarayda kullanılmış stil örtüsü, kahve takımları, deniz kaplumbağası kabuğundan yapılmış kaşıklar, tombak ibrikler, gülabdanlar, billurdan nargile takımları ile XIX yy. Edirne kadın ve erkek kıyafetleri mankenler üzerinde sergilenmektedir. Yine aynı salonda bulunan oturma odası ile, Edirnekarî tekniğiyle yapılmış para çekmeceleri, yazı çekmeceleri ve sandıklar ilgi çekicidir.
El sanatları bölümüne geçmeden sağda ve solda bulunan vitrinlerde üzerinde çok çeşitli motiflerin bulunduğu çevreler ile Atatürk'ün Edirne'ye geldiği zaman kullandığı battaniyesi ve Balkan Harbinde kullanmış olduğu harita yer almaktadır.
El sanatları bölümünde bir köy mutfağı, halı, kilim ve hasır dokuma tezgâhları, ayakkabı yapımında kullanılan aletler, çiftçilikte kullanılan tarım araç gereçleri ve bir fayton bulunmaktadır.
Arkeoloji Seksiyonu: Girişte sağda Atatürk'ün emriyle 1936-1939 yılları arasında yörede ilk defa yapılan tümülüs kazılarını gösteren fotoğraf panosu, solda ise Trakya'nın antik yerleşim yerlerini gösteren harita yer almaktadır.
Duvar boyunca sergilenen taş eserler üç bölümdür.
1- Yazıtlar
2- Mimari parçalar
3- Steller
Pişmiş topraktan yapılmış kadın başlarının yer aldığı vitrin, Antik Çağ'dan günümüze değin kadınların saç modellerini göstermesi yönünden ilgi çekicidir. Kaçak eserler vitrininde, yurtdışına kaçırılırken yakalanan çeşitli dönemlere ait eserler sergilenmektedir.
Trakya kült belgesi vitrininde, harp sanatında ve binicilikte gayet maharetli olan ve öldükten sonra tanrılaştırılan Trakya süvarilerinin betimlendiği süvari stelleri yer almaktadır.
Duvar boyunca yine Roma dönemine ait heykeller sıralanmaktadır.
Dört adet fosil vitrininde, yörede işletilen kum-çakıl ocakları ile kömür ocaklarından çıkan ve günümüzden bir milyon yıl öncesinden başlayıp 30-35 milyon yıl öncesine kadar değişik dönemlere tarihlenen çeşitli hayvanlara ait fosil parçaları sergilenmektedir.
Büyük bir Trak kabilesi olan Odrislerin Edirne'nin 5 km. kuzeybatısında kurdukları ilk şehir yerleşmeleri Odrisia'ya ait Prehistorik eserlerden taş baltalar, elle yapılmış kaba hamurlu çentik bezemeli çömlek parçaları, taç el değirmeni salonun ortasında bulunan yatay vitrinde sergilenmektedir.
Hacılar Dolmeni, Arpalık dolmeni ve Taşlıca Bayır Tümülüs kazılarından çıkarılan mezar hediyeleri kendi adları ile anılan vitrinlerde sergilenmektedir. Ortada yatay iki vitrinden birinde Hellenistik krallara ait Trakya sikkeleri, diğerinde ise beylikler devrine ait sikkeler, dikey iki vitrinde kronolojik sıraya göre Roma ve Bizans sikkeleri sergilenmektedir.
Müzenin bahçesinde İon, Aiol, Korinth, Bizans sütun başlıkları, çeşitli mimari parçalar sergilenmektedir. Bunlar dışında üzeri mitolojik varlıklarla süslü Roma dönemine ait ve üzeri Eros kabartmalı sunak ile Lalapaşa Hacılar Köyünden getirilmiş dolmen ve menhirler ilgi çekici eserlerdir.
Selimiye Camii yanı
Tel : (0284) 225 11 20
Faks : (0284) 225 57 48
Pazartesi dışında her gün 08.00-12.00/13.00-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.
TÜRK İSLÃM ESERLERİ MÜZESİ
Eserler Selimiye Camisi avlusu içinde bulunan Dar-ül Tedris Medresesinde 14 odada sergilenmektedir.
Pehlivanlar Odası: Kırkpınar güreşlerinde baş pehlivan olmuş güreşçiler ile Kırkpınar ağalarının resimleri sergilenmektedir. Ayrıca mankenler üzerinde bir güreşçi ve Kırkpınar ağası canlandırılmıştır.
Tekke Eşyaları Odası: Müzenin en önemli odalarından biridir. Tekkeler kapatıldıktan sonra bir araya getirilen eşyaların sergilendiği odadır. Duvarlarda asılı olarak el yazması hat örnekleri, II. Beyazıd Camisinin kündekari tekniği ile yapılmış 2 adet kapı kanadı, II. Selim'in Selimiye Camisine hediye ettiği el yazması Kur'an-ı Kerim ile çeşitli eşyalar burada sergilenmektedir.
Çorap Odası: Yurdun değişik yörelerinden toplanmış el örgüsü yün çoraplar sergilenmektedir.
İşleme ve Levha Odası: Atlas üzerine ipekle işlenmiş levhalar, kumaş üzerine aplike edilmiş pul koleksiyonları, nişler içinde Osmanlıca yazı işlemeli peşkirler, çevreler ve örtüler yer almaktadır.
Silâh Odası I-II: XVII yy. sonu ile XVIII. yy.la ait Osmanlı çakmaklı tüfekleri, zırhlar, miğferler, süvari kılıçları, teberler, kalkanlar, kolçaklar, arboletler, oklar, kamalar ile mankenler üzerinde yeniçeri kıyafetleri sergilenmiştir.
Balkan Harbi Odası: Balkan Savaşında kullanılan kanlı sancak, süpürge tohumundan yapılmış ekmek ve Edirne Müdafii Ãükrü Paşa'nın resimleri sergilenmektedir.
Çini ve seramik Odası: XVIII. yy. sonu ile XIX. yy. başına ait Çanakkale seramik ve testileri, erken Osmanlı seramikleri, XV, XVI ve XVII. yy.a ait Osmanlı duvar çinileri yer almaktadır.
Sarayiçi Odası: 1973 yılında saray içinde yapılan kazıda meydana çıkan ve Edirne Sarayına ait olan XVII.yy. duvar çinileri sergilenmektedir.
Edirne Misafir Odası: Kristal ayna ve konsol, koltuklar ile duvarlarda ipek böceği kozasından yapılmış resimlikler sergilenmektedir.
Mutfak Eşyaları Odası: Edirne sarayında kullanılan mutfak araç gereçleri kullanılmaktadır.
Ölçü Aletleri Odası: El kantarları, astronomi ile ilgili yükselti tahtaları, kum saati, okka ve arşınlar sergilenmektedir.
Ağaç İşleri Odası I-II: Edirnekâri tekniğiyle yapılmış olan ahşap eserler sergilenmektedir.
Galeri: XV. yy.dan sonra yok olmuş, yıkılmış Edirne Camilerinin, hanlarının, hamamlarının, çeşmelerinin ve sebillerinin yazıtları ile XIX. yy'ın sonlarında yapılmış Edirne evlerinin tavan göbekleri sergilenmektedir.
İç Avlu artık yok olmuş durumdadır. Vaka-i Hayriye olayını zarar görmeden atlatabilmiş ve zamanımıza kadar gelebilmiş olan yeniçeri mezar taşları koleksiyonu ise ayrı bir önem taşımaktadır.

ELAZIĞ MÜZELERİ
Arkeoloji ve Etnografya Müzesi
Elazığ'da ilk müze 30 Nisan 1965 tarihinde, Harput Bucağı'nda bulunan Alacalı Mescit'te "Harput Müzesi" olarak kurulmuştur. Sonraki yıllarda bu yapı, toplanan eserler için küçük geldiğinden, İstasyon Caddesi'ndeki Elazığ Belediyesi'ne ait bir binaya taşınmıştır. Daha sonra Keban ve Karakaya Baraj projeleri çerçevesinde yapılan yüzey araştırmaları ve kazılarda bulanan eserlerin teşhiri söz konusu olunca, bina yetersiz kalmıştır. 1971-1972 yıllarında Elazığ Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi Kampüsü (şimdiki Fırat Üniversitesi Kampüsü)'nde 12.700 m² lik bir alan müze binası için tahsis edilmiş ve müze deposu ile idari binaların yapılmasından sonra, 28 Temmuz 1982 yılında müze ziyarete açılmıştır.
Arkeoloji ve Etnografya Müzesi, "Arkeolojik Eserler ve Sikke Salonu, Halı Kilim ve Etnografya Salonu" olmak üzere iki salondan ve çeşitli eserlerin saklandığı depo bölümlerinden oluşmaktadır.
Arkeolojik Eserler ve Sikke Salonu'nda Keban ve Karakaya Baraj Projeleri nedeniyle yapılan Tülin Tepe, Tepecik Örenyeri, Değirmen Tepe, Haraba Höyüğü, Norşun Tepe, Aşvan, Sakyol (Pulur), Ağın Kalaycık Höyüğü, Ağın Kalecik Höyüğü, Pağnik Örenyeri, Han İbrahim Ãah, Ãemsiye Tepe, Yeniköy kazıları ile, Karataş Kayaaltı Sığınağı, Küllünün İni, Aktaş ve Yıkılgan yüzey araştırmalarında bulunmuş; Paleolitik, Neolotik, Kalkolitik, Tunç (Protto Hurri-Hitit), Demir, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı dönemlerine ait çok sayıda ve çeşitli eserler sergilenmektedir.
Halı-Kilim ve Etnografik Eser Salonu'nda ise, bölgeye ait özgün el ürünü halı ve kilimler ile yöreye ait kültürü tanıtıcı nitelikteki etnografik malzemeler sergilenmektedir.
Müze içi bu sergilerin dışında, dışta müze girişinde Tunceli'den toplanmış koç ve at şeklindeki mezar taşları ile çeşitli dönemlere ait kimi taş eserler sergilenmektedir.

Harput Müzesi
Elazığ Müzesi Müdürlüğü'ne bağlı olarak hizmet veren ve Harput Bucağı'nda eski belediye hizmet binasının karşısında yer alan müze, Elazığ Müzesi'nin çekirdeği olarak kurulduğu 1965 yılında bu yana hizmetine devam etmiş olup, yöresel el sanatları ve etnografik malzeme barındırmaktadır. Ayrıca, Harput'ta bulunan çeşitli yapılara ait kimi kitabeler de, müzede koruma altına alınmıştır.

ERZİNCAN KEMALİYE OCAK KÖYÜ MÜZESİ
Ocak Köyü Kemaliye İlçesi'ne yaklaşık 40 km. uzaklıkta modern ve örnek bir köydür. Ocak köyü önceleri "Ãeyhler Köyü" adı ile tanınırmış. Köyün kurucusunun manevi dünyasına candan bağlı olanlar Ocak Köyü adı yerine, genelde "Hıdır Abdal Sultan Ocağı" ismini kullanırlar. Köyde bulunan "Hıdır Abdal Sultan Türbesi" bu köye manevi yönden ayrı bir önem kazandırmaktadır. Bu türbe ve çevresindeki külliye, köyün sosyal ve kültürel yönden gelişmişliğinin güzel bir örneğidir.
Ocak Köyü Özel Müzesi köy halkından Mustafa Gürer'in şahsî girişim ve katkılarıyla 21 Ağustos 1994 tarihinde kurulmuştur. Hıdır Abdal Ocağı'nı süsleyen bu özel müze, bir trafik kazasında yaşamını yitiren Mustafa Gürer'in oğlu Ali Gürer'in anısına yaptırılarak köye armağan edilmiştir. Bu müze Kültür Bakanlığı'nın denetiminde Erzincan'da kurulmuş tek özel müzedir.
İki katlı modern bir binada hizmete açılan bu müzede genelde etnografik eserler yer almaktadır. Mustafa Gürer'in özel koleksiyonundan ve Ocak Köyü halkı ile çevre köylerden bazı insanların bağışladığı çeşitli eserler bu müzede sergilenmektedir. Bu güne kadar yaklaşık 1300 adet eser, eserleri verenlerin isimleri ile birlikte müzede teşhir edilmektedir. Müzenin açık hava bölümünde Atatürk büstü ile Türk büyüklerinin kabartmalı resimleri ve harman makinesi, kağnı arabası ve tarihi taşlar yer almaktadır.
Müzenin ikinci katında çok sayıda kitabın yer aldığı bir kütüphane bulunmaktadır.

ERZURUM ARKEOLOJİ MÜZESİ
Erzurum ve çevre illerden çeşitli şekillerde kazandırılan eserlerin sergilendiği müze, 1942 yılında Çifte Minareli Medrese'de faaliyete geçmiş, 1967 yılında yeni binasına taşınmıştır. 1994 yılında Yakutiye Medresesi Türk-İslâm Eserleri ve Etnografya Müzesi'nin açılması ile Arkeoloji Müzesi'ne dönüştürülmüştür. Bağlı birimleri Türk-İslâm Eserleri Müzesi ve Atatürk Evi Müzesidir. Ayrıca çevre illerdeki geniş bir bölgede çalışmalarını sürdüren müdürlüğün idari işleri de bu binada sürdürülmektedir.
Müzede, Kazılar Salonu, M.Ö. II. bin Trans-Kafkas Kültürü Salonu, Urartu Salonu, Tabiat Tarihi Salonu ve Ermeni Katliamları Salonu bulunmaktadır.
Kazılar Salonu
Bölgede bu güne kadar yapılan kazılarda çıkarılan eserler sergilenmektedir. Bunlar arasında Karaz (1942-1944), Pulur (1960), Güzelova (1961), Sos (1994-1998) Höyük kazıları önemli bir kısmını teşkil etmektedir. M.Ö. IV. bin. den Selçuklu Dönemi'ne kadarki döneme ait heykelcikler, kutsal ocaklar, ok uçları, pişmiş toprak kaplar, taş eserler gibi eserler sergilenmektedir.
Ülkemizde, Karaz kültürü olarak bilinen, Güney Kafkasya'dan, Urmiye Gölü'nün batısına ve Filistin'e kadar geniş bir bölgeye yayılmış olan bu kültüre en yoğun şekilde Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da, özellikle de Erzurum ve çevresinde rastlanması, bu kazıların ve bundan sonra yapılacak olan kazıların önemini artırmaktadır.
Roma, Hellenistik, Trans-Kafkas Salonu
İkiztepe tümülüslerinde çıkarılan eserler ile satın alma ve müsadere yoluyla müzeye kazandırılan Roma ve Hellenistik dönemlere ait diadem, yüzük, küpe gibi altın eserler, cam gözyaşı şişeleri, pişmiş toprak, lahit gibi eserler ile M.Ö. II. binde Van Havzası'nın batısı, Doğu Anadolu Bölgesi, güneydoğuda Urmiye Gölü çevresinde, kuzeydoğuda Gürcistan'a kadar yayılmış olan Trans-Kafkas Kültürü'ne ait eserler sergilenmektedir.
Urartu Eserleri ve Sikke Salonu
M.Ö. 900-600 tarihleri arasında hüküm süren Urartular'ın başkenti, Van (Tuşpa) dır. Urmiye, Gökçegöl ve Çıldır göllerini kapsayan batıda Erzincan ve Malatya çizgisine kadar yayılan geniş bir sahada güçlü bir krallık olarak hüküm sürmüştür. Kökenleri Hurriler'e dayandırılmaktadır. Urartular'dan kalan bir çok kale, kaya mimarîsi, baraj ve sulama tesisleri yanında, müzede sergilenen pişmiş toprak ve madeni kaplar, süs eşyaları, mühürler, savaş malzemeleri, adak levhaları ve rythonlar Urartu Uygarlığı'nın gelişmişliğini göstermektedir.
Bu salonda, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çok sayıda sikke bulunmaktadır.
Urartu Yazıtları ve Tabiat Tarihi Salonu
Tarihe ışık tutan çok önemli yazılı belgeler olan kitabelerden Urartular'a ait satın alma yoluyla müzeye kazandırılan taş Urartu yazıtları bu salonda sergilenmektedir.
Günümüzden yaklaşık 500 bin yıl önce yaşamış olan Mamut (fil) fosili, yumuşakça fosilleri, bitki fosilleri ve obsidiyenler de bu bölümde yer almaktadır.
Ermeni Katliamı Salonu
1918 yılında Ermeni komitacılar tarafından Anadolu'da Türkler'e yapılan "soykırım" alanlarından, Erzurum'da Alaca, Yeşilyayla ve Tımar Köyü ile Kars'ta Obaköy kazılarında ortaya çıkarılan buluntular sergilenmektedir.
Buluntular arasında muskalar, düğmeler, ayyıldızlı tabaka ve kolyeler, mermi kovanları, Kur'an-ı Kerim parçaları yer almaktadır.

ERZURUM ATATÜRK EVİ MÜZESİ
Müze Çaykara Caddesi, Çaykara Sokak'ta bulunmaktadır. XIX. yüzyılın sonlarında Erzurumlu bir zengin tarafından konak olarak yaptırılmıştır. 1915-1916 yıllarında 9 ay kadar kısa bir süre için Alman Konsolosluğu olarak kullanılan yapı, 12 Mart 1918 tarihinde Erzurum'un kurtuluşunu müteakip, Erzurum Valiliği'ne ikametgâh olarak verilmiştir. Vali Mahir Akkaya 3 Temmuz 1919 tarihine kadar burada oturmuş, onun Erzurum'dan ayrılması ile konak boşalmıştır.
Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkmasından sonra kongre için gelmiş olduğu Erzurum'daki bu konağa 9 Temmuz 1919 tarihinde Hüseyin Rauf Bey ve arkadaşları ile yerleşmeleri, 29 Ağustos 1919 tarihine kadar 52 gün Erzurum Kongresi çalışmalarını sürdürmeleri ile konak, tarihsel bir önem kazanmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın Erzurum'dan ayrılmaları üzerine ev yine vali konağı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Cumhuriyet'in ilanından sonra 13 Eylül 1924 günü Erzurum'a gelişlerinde, Belediye Başkanı Nazif Bey tarafından Erzurumlu bir kuyumcuya yaptırılan altın anahtar ve evin tapusu şehir adına Mustafa Kemal Paşa'ya armağan edilmiştir.
1930-1934 yılları arasında Erzurum kolordu kumandanlarının ikâmetine verilen konak, Atatürk'ün ölümü üzerine kızkardeşi Makbule Boysan Hanım'a intikal etmiş ve tapu kayıtlarından elde edilen bilgiye göre, onun da ölümünden sonra isteği üzerine 12.10.1944 tarihinde Çocuk Esirgeme Kurumu'na devredilmiştir. Bu kurum tarafından 1980 yılına kadar kullanılan bina 8.5.1984 tarihinde Sağlık Bakanlığı tarafından Kültür Bakanlığı'na devredilmiştir.
Bodrum kat üzerine zemin ve birinci kat ile çatı katından ibaret olan bina onarılarak 3.10.1984 tarihinde Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.
Zemin Kat
Taş kemerli çift kanatlı girişten sonra sağda Kazım Karabekir ve Kazım Yurdalan'a ait eşya, belge ve fotoğraflar sergilenmekte olup, bu odadan bir kapıyla Erzurum Müdafai Hukuki Milliye Cemiyeti Başkanı ve Erzurum Kongresi üyesi Raif Dinç'e ait giysiler, silahlar, fotoğraflar ve belgelerin sergilendiği odaya geçilmektedir.
Bu odanın karşısında Anadolu'da yayınlanan Türk Gazetesi Envari Ãarkiye'nin, Milli Mücadele Dönemi'nin unutulmaz gazetesi Albayrak'ın ve Erzurum Kongresi bildirilerinin basıldığı matbaa makinasının teşhir edildiği oda yer almaktadır.
I. Kat
Birinci katta merdiven başı sahanlığında Atatürk'ün ikinci kez Erzurum'a gelişlerinde toplu halde çekilen büyük boy fotoğraf ve o yıllara ait koltuk ve sehpalar bulunmaktadır. Buradan geçilen antre kısmından Erzurum Kongresi üyelerinin fotoğrafları ve biyografileri bulunan salona, kabul salonuna ve yatak odasına geçilmektedir.

ERZURUM TÜRK-İSLAM ESERLERİ VE ETNOGRAFYA MÜZESİ
Medrese taçkapısında bulunan kitabeye göre, İlhanlı Hükümdarı Sultan Olcayto zamanında Gazanhan ve Bolugan Hatun adına, Cemaleddin Hoca Yakut Gazani tarafından Hicri 710 (milâdi 1310) yılında yaptırılmıştır.
Türkler'in Anadolu'ya gelişlerinden hemen sonra başlayan Anadolu'yu değişik amaçlı mimarî eserlerle donatma çabası bütün tarihi olaylara rağmen devam etmiş ve Selçuklu Dönemi geleneksel mimarî tarzı Yakutiye Medresesi'nde de sürdürülerek anıtsal bir yapı ortaya çıkarılmıştır.
Yapı dört eyvanlı kapalı avlulu medreseler grubundadır. Eyvanlar arasında hücreler yer almaktadır. Batı eyvanı değişik bir tarzda ele alınarak iki katlı inşa edilmiştir. Güney eyvanı mescit olarak planlanmış ve bu eyvanın her iki duvarına mermer vakfiye kitabesi yerleştirilmiştir. Orta avlunun üzeri mukarnaslı bir kubbeyle örtülmüştür. Doğu eyvanın bitiminde kümbet yer almaktadır. Kümbette mezar bulunmamaktadır.
Medresenin dışa taşkın taçkapısı ve iki köşesindeki minareleriyle kurulan denge, yapının bütününde de cepheye karşılık kümbet yerleştirilerek sağlanmıştır. Bu da mimarlığın Selçuklu Döneminde bilimsel metotlarla yapıldığını göstermesi bakımından önemlidir. Ancak köşelerdeki minarelerden biri şerefeye kadar, diğeri kaideye kadar yıkılarak üzeri konik külâhla kapatılmıştır.
Cephede yer alan bitkisel, geometrik motifler ve sembolik tasvirlerde de denge ve simetriye önem verilmiştir. Gerek taçkapısındaki ve hücre kapılarındaki süslemeler gerekse minaredeki çini süslemeler o dönemde, sanatta gelinen noktayı ve sanata verilen önemi göstermektedir.
Taçkapısının her iki yüzünde, silme kemerler içerisinde altta ajurlu bir küre, hayat ağacı, her iki taraftaki pars figürleri ve üstte çift başlı kartal, Selçuklu Döneminde dini inançların anlatımını da içeren ve bazı farklılıklarla değişik yapılarda karşımıza sık sık çıkan bir semboldür.


ESKİŞEHİR SEYİTGAZİ MÜZESİ

Müze Eskişehir-Afyon karayolu üzerinde, Eskişehir'e bağlı Seyitgazi İlçesi'nde bulunan tarihî Seyyid Battalgazi Külliyesi'nin müderris odaları ve dershane bölümlerinde faaliyet göstermektedir. Yapı olarak iyi korunmuş külliyenin içerisinde tarihî kişiliklere ait türbeler bulunmaktadır. Bu yapı Selçuklu ve Osmanlı Dönemi mimarî özelliklerini göstermesi bakımından önemlidir.
Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nün teşhir müsadesi ile 1966 yılında Seyitgazi Turizm Derneği tarafından ziyarete açılmıştır. Bu mekân 1970 yılında, yeniden düzenlenerek Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne bağlı Müze Memurluğu olarak faaliyetine devam etmiştir. Halen Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne bağlı olarak Seyitgazi çevresinden çeşitli yollarla derlenen eserlerin sergilendiği mekîn müdürlük statüsünde faaliyetine devam etmektedir.
Eskişehir-Afyon arasında bulunan, kuzey-güney doğrultusunda uzanan, Frigya vadisi olarak bilinen ve Seyitgazi İlçesi'ni de kapsayan bölge, Frigler'in dini merkeziydi. Bu bölge, Roma ve Bizans dönemlerinde Nacolea olarak bilinen önemli bir yerleşim yeriydi. Yöredeki eserlerin çoğu; Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalmadır.
Toplam 4783 adet olan eserlerin; 910 adeti arkeolojik, 1810 adeti etnografik, 2059 adeti sikke ve 4 adeti arşiv vesikasıdır. Bu eserlerin 46 adedi müzede sergilenmektedir.
Sergilenen eserler arasında, Seyitgazi İlçe merkezinde bir hafriyat esnasında bulunan Roma Dönemine ait, kucağında çocuk taşıyan ve kolunda Nemea Aslanı'nın postu ile tasvir edilmiş mermer Herakles heykeli bulunmaktadır. Diğer sergilenen eserler; pişmiş toprak testiler-testicikler, mimarî parçalar, mermer heykelcikler, sikke ve mühürler, kaplar, silahlar, kılıçlar, sancaklar, alemler, şamdanlar, gümüş takılar ve giyim eşyalarıdır. Külliye avlusunda Roma ve Bizans Dönemine ait sütun altlıkları ve başlıkları, adak taşları, mezar taşları; Selçuklu Dönemine ait mezar taşları açık teşhir olarak mekânda sergilenmektedir.

Seyyid Battal Gazi Külliyesi
Külliye, XIII. yüzyılın başlarında Seyyid Battal Gazi adına yaptırılmış türbe ve cami ile daha sonda eklenmiş tarihî yapılar topluluğundan oluşur. Üç uygarlık döneminin izlerini taşıyan külliyede, türbe ve camiyi Anadolu Selçuklu sultanlarından I. Alaeddin Keykubad'ın annesi Ümmühan Hatun yaptırmıştır(1207-1208). Osmanlılar Döneminde ise külliyeye medrese, imarethane (aşevi, fırın vd.) tekke, dergah gibi bölümler eklenmiştir(1511-1517). Külliyede ayrıca Ümmühan Hatun, Çoban Baba, Ayni Ana, Mihaloğlu Ahmet ve Mehmet beylerin türbelerinin yanında kral kızı Elenora'nın (Battal Gazi'nin eşi) mezarı ve keşikbaşlar odası gibi bölümler vardır.
Midas Anıtı
Antik Yazılıkaya'nın kuzeydoğusundadır. Anıt üzerinde Frig yazıları olduğundan Yazılıkaya olarak bilinirse de yazıda "Midas" adı geçtiğinden "Midas Anıtı" denmiştir. Kaya bir tapınak cephesi gibi işlenmiştir. Tapınmaya yönelik bir anıttır. Frig dininin tek tanrısı olan ana kraliçe Kybele için M.Ö. 550 tarihînde, ahşap mimarî örnek alınarak yapılmıştır. Cephesi doğuya bakmaktadır.
Doğanlıkale
Seyitgazi İlçesi'nin Burhaniye (Çukurca) Köyü'ndedir. Kayanın içi Frigler zamanında oyulmuş, Roma ve Bizans Döneminde ilavelerle kullanılmıştır. Çok sayıda oyma mezar ve geçit vardır.
Bahşeyiş Anıtı
Seyitgazi İlçesi'nin Gökbahçe Köyü, Kümbet Vadisi'ndedir. Frig Çağına ait bir kaya anıttır. Kaya, ahşap mimarî taklit edilerek tapınak cephesi biçiminde oyulmuştur. "Mezar Anıt" diye bilinen bu yöre bir tür "kült anıtı" olmalıdır. M.Ö. 5. yüzyıla tarihlenebilir.

ESKİŞEHİR YUNUS EMRE MÜZESİ
Eskişehir İli Mihalıççık ilçesi Yunus Emre(eski Sarıköy) köyündeki müze; Kültür Bakanlığınca Yunus Emre Türbesinin mimarisine uygun olarak 13 yy. mimarisi tarzında yapılmış ve 1974 yılında ziyarete açılmıştır. Müzenin bir bölümünde, Yunus Emre Zaviyesine ait 4 berat, 7 muhasebe koçanı, birinci ve ikinci mezarlarından nakli sırasında çekilmiş fotoğraflar ile Yunus Emreyi tanıtıcı kitaplar sergilenmektedir. Diğer bölümlerde ise bölgenin etnografik malzemeleri ile Selçuklu dönemi taş süslemeciliğinin en güzel örneklerini veren mimari parçalar sergilenmektedir.

AYRICA BU İLDE İNÖNÜ SAVAŞLARI KARARGAH MÜZESİ DE MEVCUTTUR.

GAZİANTEP HASAN SÜZER ETNOGRAFYA MÜZESİ
Gaziantep, Bey Mahallesi, Hanifoğlu Sokak'ta yer alan bina, bu asrın başlarında inşa edilmiştir. Daha sonra birkaç kere el değiştiren bina, 1985 yılında çok harap bir vaziyette iken işadamı Sayın Hasan Süzer tarafından satın alınmış, restorasyonu tamamlandıktan sonra "Hasan Süzer Etnografya Müzesi" olarak kullanılmak şartıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağışlanmıştır.
Bina ana kaya içine oyulmuş mahzen üzerine üç kattan oluşmakta, ikisi anayola, diğeri ara sokağa ulaşan üç girişi bulunmaktadır. Ön cephedeki işlemeli büyük kapıdan "hayat" adı verilen orta bahçeye, küçük kapıdan ise "selâmlık" denilen bölüme geçilmektedir.
Hayatın güneybatı köşesinde; üst katında oturma odası, alt katında ocaklık ve tuvaletin yer aldığı iki katlı müstakil bir bina yer almaktadır. Bu bölüm evin hizmetkarları, tarafından kullanılmıştır. Hayat, ince bir taş işçiliğinin eseri olan renkli taşlarla kaplanmıştır.
Bodrum katları; birbirinin içinden geçme iki ayrı mekândan ibaret olup, ikisi arasında yaklaşık 2 m. kot farkı mevcuttur. Tamamen yerli kayaya oyulmuş mağara görünümündeki bodrum katta pekmez, ve zeytinyağı depolamaya yarayan küpler, erzak depolamaya yarayan bölümler ve su kuyusu bulunmaktadır. Bu bölümde ayrıca büyük bir dokuma tezgâhı yer almaktadır.
Zemin katta; iki oda "ocaklık" adı verilen mutfak, evin hamamı ile bu mekânın ısınmasını sağlayan ocaklar ve iki farklı taraftan birinci kata çıkan merdivenler yer almaktadır. Hamam, Türk hamamı özelliklerini taşımakta, külhandan gelen ve alttan geçen, duman vasıtasıyla ısınmaktadır. Girişin sağında yer alan oda "tandır odası" dır. Adını, tandır denilen gömme bir taş ocak üzerine konan bir kürsü ve ve onun üzerine örtülen geniş bir yorgandan, mahalli bir ısınma sisteminden almaktadır.
Birinci katta sofada, taş işçiliği ve boyalı tezniyatı ile dikkati çeken bir çeşme ve hayata bakan üç ayrı oda yer almaktadır. Odalardan birisi gelin görme odası, diğeri günlük yaşamın sürdürüldüğü iş odası, üçüncü oda ise erkek misafirlerin ağırlandığı selâmlık bölümü olarak tanzim edilmiştir.
İkinci katta yer alan odalardan ikisi ev sahibine ait harem bölümü olarak düzenlenmiştir. Üçüncü katta terasa geçişi sağlayan camekânlı bir oda ve "güvercinlik" bulunmaktadır. Bu bölüm günün yorgunluğunun giderildiği sakin bir köşe olarak canlandırılmıştır.
Bina içinde yer alan bölümler günlük yaşamdaki fonksiyonlarına göre yörenin eşyası ile donatılmış, mankenlerle teşhire canlılık ve gerçekçilik verilerek hizmete açılmıştır.

GAZİANTEP MÜZELERİ
GAZİANTEP MÜZELERİ
Gaziantep İli, tarihi coğrafya bakımından Kuzey Suriye - Anadolu ve doğu-batı arasında kültürel, askerî ve ticarî yolların üzerinde ve kavşak noktasında yer almaktadır. Tarihte çok değişik kültürlere tanık olmuş Gaziantep İli'nde 250'den fazla höyük bulunmaktadır. Anadolu'nun en eski buluntularından biri Dülük Mağarası'nda bulunmuş olan taş aletlerdir. Bunların tarihi 600 bin yıl önceye Paleolitik Çağa uzanmaktadır. Yöre Hurri, Hitit, Pers, Yunan, Roma, Bizans ve İslâm uygarlığının izlerini taşımaktadır. Yörede 30'u aşkın arkeolojik kazı yapılmıştır. Gaziantep Müzesi eserlerinin çoğunu bu kazılar sayesinde elde etmiştir. Müzede 65 binin üzerinde eser bulunmaktadır.
Gaziantep Müze Müdürlüğü'ne bağlı olan müzeler şunlardır: Arkeoloji Müzesi, Etnografya Müzesi ve İslahiye İlçesi'ndeki Yesemek Açık Hava Müzesi. Ayrıca Müze Müdürlüğü denetiminde tek yapı bazında 693 taşınmaz kültür varlığı ile 221 adet sit alanı bulunmaktadır. Nüvesi 1944 yılında, öteden beri etraftan toplanmış bazı eserlerin bir araya getirilmesiyle Sabahat Göğüş tarafından kurulmuş olan Gaziantep Müzesi, önce Nuri Mehmet Paşa Camii'nde hizmet vermiş, 1969 yılında ise bugünkü binasına taşınmıştır. Arkeolojik bakımdan çok zengin olan bölgenin potansiyeli sebebiyle müzenin genişletilmesi ihtiyacı doğmuştur. 1976 yılında başlatılan ek salon çalışmaları halen sürmektedir. Bugünkü mevcut binada 5 adet salon bulunmaktadır.
Gaziantep Müzesi'nde, müzeyi bir tarih deposu görünümünden kurtarmak ve izleyicide sempati uyandırmak amacı ile sergilemede alışılmışın biraz dışına çıkılarak yenilik sayılabilecek denemeler yapılmıştır.
II. YESEMEK HEYKEL ATÖLYESİ
VE AÇIKHAVA MÜZESİ
Gaziantep'in İslahiye İlçesi'nin Yesemek Köyü'nde yer almaktadır. Karatepe olarak anılan bir tepe üzerinde bazalt taş ocağı ve bu tepenin yamaçlarında bir heykel atölyesi bulunmaktadır. Burası ilk defa, Alman Doğu Araştırmaları Kurumu adına Zincirli Höyük'te kazı yapan Felix von Luschan tarafından görülerek bilim alemine tanıtılmıştır. Burada 1958-1961 yıllarında Prof. Dr. Bahadır Alkım tarafından kazı ve araştırması yapılmış ve bir bilimsel yayın neşredilmiştir.
M.Ö. 2. binin ikinci yarısı içinde bölge, Hitit hakimiyetine girdikten sonra bu taş ocağı faaliyete geçmiş ve Hititler'le yeni bir fonksiyon kazanmıştır. Burada Hititli ustaların yanı sıra Hurri usta ve sanatkârların da çalıştığı bilinmektedir. Bir ara faaliyeti zayıflayan atölyede, Geç Hitit krallıkları döneminde M.Ö.9. yüzyıldan itibaren çalışmalar tekrar yoğunlaşmış, bu ikinci dönemde özellikle Arami ve Asur sanatı ağırlık kazanmıştır. Diğer Önasya sanat unsurları gibi burada hakim olan sanatsal üslup da, oriantalizan üslup adıyla hemen sonraları batıda gelişmeye başlayan Ege kültürlerini etkilemiş ve Klasik Dönemle doruk noktasına ulaşan Yunan sanatının adeta nüvesini oluşturmuştur.
Atölyenin teknik işleyişi bilinmektedir. Yüzey kayası düzlendikten ve blok sınırları belirlendikten sonra burada düzenli delikler veya kanallar açılmakta, bu oyuklara kuru ağaçlar çakılmaktadır. Islaklık sonucu genişleyen ağaçlar kaya bloğunu çatlatarak yerinden koparmaktadır. Elde edilen bazalt bloklar ağaç kızaklarla yamaçtaki çalışma alanına indirilmekte ve alınan siparişe göre ustalar bloğu kabaca yontmakta, taslak haline getirmektedir. Bu taslakların ince işçilikleri ise, nakliye sırasında zarar görmemesi için gittiği yerde yapılmaktadır. Buna dair bulunan tek bir örnek, Zincirli'den çıkarılıp halen Gaziantep Müzesi'nde sergilenen sfenkstir. Devlet denetiminde büyük bir teşkilatla işletildiği anlaşılan bu taş ocağı ve heykel atölyesinde taslak işçiliğinin bütün safhalarını takip etmek mümkündür. Asurlular'ca faaliyetine son verildiği ve ustalarının Asur'a götürüldüğü bilinen atölyede herşey olduğu gibi kalmış ve zaman donmuş gibidir. Sanki biraz sonra öğle yemeği paydosu bitecek ve çalınan bir başlama düdüğü ile ustalar ve sanatkârlar tekrar işlerinin başına döneceklerdir. Gaziantep Müzesi'nce yapılan çalışmalarla düzenlenen alanda halen 200'den fazla heykel taslağı teşhir edilmektedir. Sfenksler, kapı aslanları, oturan aslanlar, kanatlı aslanlar, Amanos Dağları'nı temsil eden dağ tanrısı kabartmaları, savaş sahnesi kabartmaları ve mimari parçalar kendi tabii ortamlarında sergilenmektedir.
Faaliyeti yaklaşık 500 yıl devam etmiş olan taş ocağı ve atölye, günümüze kadar gelmiş halen tek örnek olması açısından önemlidir.
ARKEOLOJİ MÜZESİ
Geçici Sergileme ve Nostalji Vitrinleri
Girişteki ince uzun salonda, genellikle geçici veya periyodik olarak değişen konuları yansıtan sergileme yapılmaktadır. Resim ve karikatür meraklılarını müzeye çekmek için "arkeoloji" konulu bir karikatür sergisi, tıp-eczacılık-kimya-kozmetik meraklılarına hitap eden "Antik Dönemde Tıp Aletleri" konulu iki vitrin, arkeoloji ve müzeler dünyasındaki son gelişmeleri içeren "Diğer Müzeler ve Arkeolojik Çalışmalardan Haberler" başlıklı bir pano ile çevredeki ören yerlerini tanıtan resimlerin sergilendiği üç adet blok pano yer almaktadır. Bu salondaki önemli bir bölüm de "Nostalji Vitrinleri"dir. Burada ülkemiz müzelerinde ilk kez olmak üzere, 1864 yılında bakır plaka üzerine çekilmiş ilk fotoğraflar ile 1910 yılındaki modellerden başlayarak günümüze kadar gelen "Fotoğraf Makinelerinin Tarihi Gelişimi" isimli 120 parçalık fotoğraf makineleri ve aksesuarları koleksiyonu sergilenmektedir. Ayrıca yüzyılımızın başlarına ait ülkemizden ve dünyanın çeşitli şehirlerinden görüntülerin yer aldığı "Kartpostallarla Eskilerden Günümüze" isimli sergi ile eski radyolar, gramofonlar, telefon-yazı makinesi-kollu dikiş makinesi; eski saatler ve benzeri eşyalar sergilenmekte, izleyicilerin anılarıyla yakın geçmişi yaşamaları ve böylece müzeye yakınlık duymaları amaçlanmaktadır.
Kronolojik Salon
Bu salonda, Anadolu ve Gaziantep'teki antik yerleşim yerleri ve kazı merkezleri büyük panolardaki haritalarda tanıtılmakta ve Gaziantep bölgesinin kronolojisi verilmektedir. Sergileme, birinci bölümde tabiat tarihi vitrini ile başlamakta, özellikle Dülük ve Fırat kenarı paleolitik taş aletlerinin ve bunların kullanımına yönelik didaktik materyallerin yer aldığı vitrinlerle devam etmektedir. Kalkolitik ve Tunç Çağlarının çeşitli evrelerini yansıtan sergileme, Demir Çağındaki bir medeniyete - Urartu'ya - özgü vitrinlerle son bulmaktadır. İkinci bölümde ise, Akamenid-Pers, Hellenistik ve Kommagene ile özellikle Roma Döneminden kesitler sunan vitrinler yer almaktadır. Bu bölüm, Bizans ve İslâmî dönemlere ait süslü kapların, çeşitli kandillerin sergilenmesi ile sona ermektedir. Salonda ayrıca, "Belkıs/Zeugma Kazıları" ve "Çağlar Boyu Çocuk Oyuncakları" vitrinleri yer almaktadır. Burada ayrıca, bir mamut iskeletine ait kemikler ile doldurulmuş bir krokodil de sergilenmektedir.
Belkıs / Zeugma Salonu
Koridor şeklindeki ince uzun salonda, Belkıs kazılarından elde edilen ve özellikle mezar heykeltraşlığını yansıtan heykel ve kabartmalar ile mozaik panolar yer almaktadır. Mezar odalarının önündeki teraslara ve koridorlara konulan ölülere ait heykel ve kabartmaların oluşturduğu mezar heykeltraşlığı, Zeugma nekropolüne özgü bir özelliktir.
Sikke ve Küçük Buluntular Salonu
Yeni düzenlenmiş olan bu salonda modern müzecilik anlayışıyla, bir yanda tüm dönemleri içeren bronz insan ve hayvan heykelcikleri, kült eşyaları, figürünler, damga ve silindir mühürler, süs iğneleri, bilezik; tork'lar, fibula'lar, yüzük taşları; Klasik Dönem kil mühür baskıları, altın ve gümüş ziynet eşyaları sergilenmektedir. Diğer yanda ise, sikkenin basım ve devirlere göre belirlenen özelliklerini ve zaman içindeki değerini belgeleyen bilgi panolarına yer verilmekte; altın-gümüş ve bronz sikkeler ile Osmanlı Dönemi nişanları izleyiciye sunulmaktadır.
Belkıs Salonu ile sergi salonunu birleştiren koridordaki iki eski ahşap vitrinde ise, araştırmacı Sayın Akten Köylüoğlu'nun aslına uygun olarak eski ustalara bizzat yaptırıp müzeye hediye ettiği "Eski Gaziantep'te Çocuk Oyuncakları" sergilenmektedir.
Sergi Salonu
Bu salonda, gene ülkemizde ilk kez olarak 60 panoyla izleyiciye sunulan "Roma Döneminde Bir Ãehirde Kuruluş Öyküsü" isimli çizgi-resimlerden oluşan bir sergi yer almaktadır. Ayrıca, Kültür Bakanlığı'nca yaptırılıp tanıtım amacıyla birçok ülkeye gönderilen "Türk Mimarlık Eserleri" ve "Arkeolojik Kültür Varlıklarımız" ile "Yağmalanan Anadolu" isimli büyük boy fotoğrafların küçültülmüş boydaki kopyaları da sergilenmektedir. Öte yandan "Atatürk ve Müzeler" isimli Türkçe-İngilizce yazı ve resimlerden oluşan sergi de ayrı bir köşede Cumhuriyet'imizin 75. yılı nedeniyle ziyaretçilerin ilgisine sunulmaktadır.
Müze Bahçesi
Müzenin ön bahçesinde, Hitit ve Geç Hitit Dönemi cenaze ziyafetlerini betimleyen bazalttan kabartmalı steller yer almakta; yan bahçesinde ise çoğunluğu Belkıs/Zeugma kökenli Roma Dönemi erkeğini simgeleyen kartal ve kadını simgeleyen yün sepeti motifli mezar taşları sıralanmaktadır. Ayrıca dört adet Roma Dönemi lahti de bahçeyi süslemektedir.
Yeni bina tamamlandığında, özellikle bahçe teşhiri tamamen değişecektir. Yepyeni mozaik ve heykel salonlarında; "Gaziantep Kültürü" adıyla düzenlenecek dört adet büyük salonda, Gaziantep'in el sanatları, zenaatkârlar çarşısı, ev ve konak yaşantısı, Barak kültürü, hayat hikayeleri ve eserleri, Gaziantep'te yetişen ünlü kişiler, sözlü, yazılı ve belgelerle modern müzecilik anlayışı içinde ziyaretçiye sunulacaktır.

GİRESUN MÜZESİ
GİRESUN MÜZESİ
Giresun İli, Merkez, Sokakbaşı Caddesi, No: 57 ve 62'de bulunan müze binası, 18. yüzyıldan kalma tarihi bir yapıdır. 18. yüzyılın ortalarında, Giresun'da yaşamış yerli Rumlarca Ortadoks Kilisesi olarak yapılmış olan bina, 1923 yılına kadar kilise olarak kullanılmıştır. 1923 yılından 1948 yılına kadar bina boş kalmıştır. 1948 yılından 1967 yılına kadar da cezaevi olarak kullanılmış olan bina, 1967'den 1982 yılına kadar tekrar boş bırakılmıştır. Boş kaldığı bu yıllarda yıkılmayla karşı karşıya kalan yapı, 1982 yılında Kültür Bakanlığı'nca restore edilerek 1988 yılında müze olarak açılmıştır.
Halen Giresun Müzesi'nin teşhir binası olarak kullanılan bu tarihi yapı dıştan dikdörtgen, içten bazilikal plan ile kubbeli haç planının birleştirildiği karma plan şeklindedir. Yapıda kullanılan taş malzeme, Giresun çevresindeki taş ocaklarından çıkarılmıştır. Batı cephesinde ana giriş kapısı bulunan yapının, güney ve kuzeyinde de iki ayrı tali kapısı mevcuttur. Doğu cephesinde ortada daha geniş ve yüksek, yanlarında ise daha küçük yapılmış üç adet apsis vardır. Yapı tamamen kesme taştan yapılmıştır. İç mekânda 4 adet yuvarlak, 4 adet köşeli sütunun taşıdığı çatının tam ortasında yüksek kasnaklı bir kubbe bulunmaktadır.
Kırma çatının üzeri alaturka kiremitle kaplıdır.
Müze binası olarak kullanılan yapının hemen kuzeyinde bodrum üzerine üç katlı tarihi bir bina daha vardır ki burası da papazevi olarak bilinmektedir.1993 yılında burası da orijinaline uygun olarak yeniden yapılıp müzenin idari binası olarak hizmete açılmıştır.
Müze içerisinde Eski Tunç Çağı, Hitit, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemi eserleri ile yöresel etnografik malzemeler teşhir edilmektedir. 390 adet arkeolojik, 561 adet etnografik eser, 1 adet mühür, 2840 adet çeşitli dönemlere ait sikkelerin tamamına yakını teşhir edilmektedir.
Giresun Müzesi haftanın her günü 08.00-17.00 saatleri arasında ziyarete açıktır. Müze teşhir binası ile hizmet binasını çevreleyen küçük bir bahçesi ve hizmet binası arkasında iki galeriden oluşan bir mahzeni de mevcuttur. Bahçede ise bazı taş eserler sergilenmektedir.

HATAY MÜZESİ
Hatay Müzesi'nin Tarihçesi
M.Ö. 4 binden itibaren zamanımıza kadar her devrin çeşitli kültür ve tarihi vesikalarını bünyesinde toplayan Hatay'da ilk kez 1932 yıllarında bilimsel kazılara başlanmıştır. Çalışmaların henüz ilk yıllarında bulunan çok sayıdaki eserlerden dolayı, Fransız idaresinde bulunan Hatay'da görevli, Antikiteler Müfettişi M. Prost'un isteğiyle Antakya'da bir müze kurulmasına karar verilmiştir. Günün modern müzecilik anlayışına uygun olarak hazırlanan plan 1934 yılında uygulanmıştır. 1939 yılında inşaatı tamamlanan müzede, üç ayrı bilimsel kazıda bulunan eserler yer almaktadır.
1- Chicago Oriental Institute 1933-1938 yılları arasında Amik Ovası'nda Cüdeyde, Dehep, Çatalhöyük ve Tainat'ta çalışmıştır.
2- British Museum namına Sir Leonard Wolley 1936'da Samandağı'nın El-Mina Mevkii'nde, 1937'den 1948 senesine kadar aralıklarla Aççana Höyüğü'nde hafriyat yapmıştır.
3- Princeton Üniversitesi de Antakya civarında araştırma kazıları yapmıştır. Müzenin esas zenginliğini temin eden mozaikleri çıkaran bu heyettir.
1939 senesinde, Hatay ana vatana ilhak edildiğinde, müze binası tamamlanmış, kazılarla ve muhtelif yollarla elde edilen eserler de depo edilmiş bulunuyordu. Bu tarihten itibaren eserlerin tanzimi dokuz senede tamamlanmış ve 23 Temmuz 1948 yılında Hatay'ın kurtuluş bayramında ziyarete açılmıştır.
Bünyesinde bulundurduğu çeşitli eserlerin yanında, bilhassa zengin mozaik koleksiyonu ile de ilgi görmektedir. 1969 yılında başlayan ek inşaat 1973 yılı sonunda tamamlanmış ve yeni baştan yapılan teşhir ve tanzimden sonra, hizmete girmiştir. Böylece teşhir salonlarının sayısı beşten sekize çıkarılmış; Hitit ve Asur taş eserlerini, küçük eserleri, altın eserleri ayrı ayrı sergileme olanağına kavuşulmuştur.

ISPARTA MÜZESİ
Isparta'da ilk müzenin temeli 1935 yılında Halk Evi'nin bir salonunun eski eserler için düzenlenmesiyle atılmıştır. Halkevlerinin kapanmasından sonra, buradan eserler belediyeye götürülmüştür. Isparta'da modern müze binası 1971 yılında yapılmaya başlanmıştır. Bu arada kütüphane binasında bir oda müze deposu olarak kullanılmış ve ilk Müze Memurluğu kurulmuştur. Müze inşaatının bitmesinden sonra kütüphanedeki eserler müze binasına taşınmış ve Müze Memurluğu da Müze Müdürlüğü olmuştur. 1984 yılında tamamlanan müze binası 6 Mart 1985 yılında halkın hizmetine açılmıştır.
Isparta Müzesi Arkeoloji ve Etnografya Müzesi olarak düzenlenmiştir. Teşhir çoğunlukla etnografik malzeme üzerinedir. Eserler bir küçük, üç büyük olmak üzere toplam dört salonda sergilenmektedir.
Etnografya Salonu
Busalondaki vitrinlerde yöreye ait yazma, peşkir, uçkur, çevre, lambalar, semaver, tespihler, porselen mutfak eşyaları, bakır kaplar, çeşitli boy ve markalardan oluşan tüfek, tabancalardan meydana gelen silah koleksiyonu, Osmanlı fermanları, kadın giysileri, süs takıları sergilenmektedir. Bu salonun giriş bölümünde, solda 19. yüzyıla ait hamamcı evinin bir odası kurulmuştur. Bu salonun vitrin aralarında ise çeşitli yerlerden gelen kilimler sergilenmektedir.
Arkeoloji Salonu
Etnografya Salonu'nun bitişiğindeki bir oda 1989 yılında Arkeoloji Salonu olarak düzenlenmiştir. Bu bölümde Paleolotik çağlardan günümüze kadar geçen süre içindeki eserler kronolojik olarak sergilenmektedir. Özellikle Atabey-Harmanören Köyü yakınındaki İlk Tunç Devri mezarlığında yapılan kazılarda elde edilen pişmiş toprak eserler ile Isparta ve çevresinden toplanmış Roma Dönemine ait eserler sergilenmektedir. Bunların yanı sıra Hellenistik Devirden Osmanlı Devri sonuna kadar geçen devrede kullanılan bakır, gümüş, bronz ve altın paralar ile Osmanlı nişan ve madalyonları sergilenmektedir.
Yörük Salonu
Bu salonda yörük çadırı bütün malzemeleriyle birlikte sergilenmektedir. Vitrinlerde ise yörük yün çorapları, kolanlar, çalgı aletleri, çoban eşyaları, torbalar ve heybeler, diğer tarafta çiftçilikle ilgili olarak harman aletleri, karasaban ve kağnı sergilenmektedir.
Halı Salonu
Bu salonda Türkiye'nin çeşitli halı merkezlerinden 17-20. yüzyıllara ait halı örnekleri sergilenmektedir.
Müzenin giriş holü ve bahçesinde, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait taş eserler sergilenmektedir.
1997 yılı sonu itibariyle müzede 11669 adet sikke, 2181 adet arkeolojik, 1937 adet etnografik eser bulunmaktadır.


İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZESİ
T.C Kültür Bakanlığı , Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'ne bağlı olan İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürlüğü Sultanahmet Semti'ndeki Gülhane Parkı girişinin sağından Topkapı Sarayı Müzesi'ne çıkan Osman Hamdi Bey Yokuşu üzerindedir.
İstanbul Arkeoloji Müzeleri; Arkeoloji Müzesi, Eski Sark Eserleri Müzesi ve Çinili Köşk Müzesi olmak üzere üç müzeden oluşmaktadır .
19. yüzyıl sonlarında ünlü ressam ve müzeci Osman Hamdi Bey tarafından Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak kurulan İstanbul Arkeoloji Müzeleri 13 Haziran 1891'de ziyarete açılmıştır. İlk Türk Müzesi olarak taşıdığı önemin yanı sıra dünyada müze olarak inşa edilmiş az sayıdaki müze binası arasında yer almasıyla da büyük önem ve ayrıcalığa sahiptir. Çeşitli kültüre ait bir milyonu aşkın eseriyle bugün de dünyanın en büyük müzeleri arasındaki seçkin yerini korumaktadır.
Müze koleksiyonları arasında Balkanlar'dan Afrika'ya, Anadolu ve Mezopotamya'dan Arap Yarımadası'na ve Afganistan'a kadar Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yer alan bölgelerden değişik uygarlıklara ait zengin ve çok önemli eserleri barındırmaktadır.
ARKEOLOJİ MÜZESİ
Arkeoloji Müzesi iki ayrı binadan oluşmaktadır ;
I ) ANA BiNA (ESKi BiNA)
Osman Hamdi Bey tarafından 1891 yılında yapımına başlanmış, 1902 ve 1908 yıllarındaki ilavelerle bugünkü durumuma gelmiştir. Mimari Alexadre Vallaurydir. Binanın dış cephesi İskender Lahti ve Ağlayan Kadınlar lahitlerinden esinlenerek yapılmıştır. İstanbuldaki Neoklasik yapıların güzel bir örneğidir.
İki katlı binanın üst katında küçük boyutlu tas eserler, çanak çömlekler, pişmiş toprak heykelcikler, Hazine Bölümü ve yaklaşık 800.000 sikke, mühür, nisan, madalya ve sikke kalıplarının bulunduğu Gayri İslami ve İslami Sikke Kabineleri ile 70.000 civarında kitabi bulunan kütüphane yer almaktadır.
Binanın alt kat salonlarında; İskender lahti , Ağlayan Kadınlar Lahti, Satrap Lahti, Lykia Lahti, Tabnit Lahti gibi Sayda kral mezarlarında bulunan ünlü lahidler sergilenmektedir .
Lahitler sergilemesinin yani sıra, önemli antik kent ve bölgelerden gelen heykel ve kabartmaların yer aldığı Antik Çağ heykelciliği sergilemesi de alt katta bulunmaktadır.Bu sergilemede Arkaik Dönemden Bizans Dönemine kadar olan heykel sanatı gelişimi kronolojik sıralama içinde en seçkin örneklerle verilmektedir .
II ) EK BİNA ( YENİ BİNA )
Ana binanın güneydoğu bitişiğinde yer alan ek bina 6 katlidir. Zemin altındaki iki katta depolar yer almaktadır.
Binanın dört katı ise sergileme salonu olarak düzenlenmiştir. Binanın 1. katında "Çağlar boyu İstanbul", 2.katında "Çağlar boyu Anadolu ve Troia" ile en üst katta "Anadolu'nun Çevre Kültürleri; Kıbrıs, Suriye - Filistin" sergileme salonları bulunmaktadır . Ek binanın giriş katında ise Çocuk Müzesi ile mimari eserler sergilemesi yer almaktadır. Ağustos 1998'de ziyarete açılan Thrakia-Bithynia ve Bizans sergileme salonu "İstanbul'un Çevre Kültürleri" adi altında giriş katinin hemen altındaki kotta gezilebilmektedir.
Müze 100. kuruluş yıldönümü olan 1991 yılında alt kat salonlarında yapılan yeni düzenleme ve ek bina sergilemesi ile Avrupa Konseyi Müze Ödülü'nü almıştır .
ESKİ SARK ESERLERİ MÜZESİ
1883 yılında Osman Hamdi Bey tarafından Sanayi-i Nefise (Güzel Sanatlar Okulu) olarak yaptırılan bina 1917-1919 ve 1932-1935 yılları arasında yapılan çalışmalarla müze olarak düzenlenmiştir. 1963 yılında ziyarete kapatılmış olan bina, 1974 yılında iç mekanları değiştirilip yeni bir sergileme ile tekrar ziyarete açılmıştır.
İki katli binanın üst katında Anadolu, Mezopotamya, Mısır ve Arap eserleri sergilenmektedir Akad Kralı Naramsin'ın steli, Kades Antlaşması ve Zincirli heykeli müzenin ünik eserleri arasında yer almaktadır .
Bu müzede ayrıca 75.000 çivi yazılı belgenin korunduğu "Tablet Arşivi" bulunmaktadır.
ÇİNİLİ KÖÃK MÜZESİ
Fatih Sultan Mehmet tarafından 1472 tarihinde yaptırılan köşk İstanbul'daki en eski Osmanlı sivil mimarlık örneklerinden birisidir. l875-1891 yılları arasında Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) olarak kullanılmıştır. l953 yılında Türk ve İslam eserlerinin sergilendiği Fatih Müzesi adi altında ziyarete açilmiş, 1981 yılında konumu nedeniyle İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne devredilmiştir.
Köşkün giriş cephesi tek, arka tarafı ise iki katlidir. Girişte 14 sütunlu mermer bir revak vardır. Giriş eyvanı mozaik çinilerle süslüdür. 6 oda ve bir orta salondan oluşan köşkte Selçuklu ve Osmanlı Dönemine ait çeşitli çini ve seramikler sergilenmektedir . Müze ve depolarında yaklaşık 2000 eser bulunmaktadır.

İSTANBUL AYA İRİNİ
AYA İRİNİ (ST. İRENE)
Topkapı Sarayı I. avlusunda yer alan Aya İrini VI. yüzyılda İmparator Iustinianus zamanında inşa edilmiştir. Yapı atrium, narteks, üç nefli naos ve apsisten oluşmaktadır. Malzeme ve mimarisi ile tipik bir Bizans yapısıdır.
1453 yılında İstanbul'un fethinden sonra kilise camiye çevrilmediği için yapıda önemli bir değişiklik yapılmamıştır. Uzun süre ganimet ve silah deposu olarak kullanılmıştır. Tophane müşirlerinden Damat Ahmet Fethi Paşa 1846 yılında Türk müzesinin ilk nüvesini oluşturan eserleri burada sergilenmiştir. 1869 yılında Aya İrini, Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) adını almıştır. Zamanla, sergi mekânlarının yetersiz kalması nedeniyle buradaki eserler 1875 yılında Çinili Köşk'e taşınmıştır. 1908 tarihinden itibaren Aya İrini Askeri Müze olarak kullanılmıştır. Daha sonra bir süre boş kalan yapı onarılmış ve Ayasofya Müzesi Müdürlüğü'ne bağlı bir birim haline getirilmiştir.
Ayasofya Müzesi Müdürlüğü'nün izni ile gezilebilir.

İSTANBUL AYASOFYA MÜZESİ
AYASOFYA MÜZESİ

Mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden ilk ve son ünik uygulama olarak görülen Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünüdür. Bu eser dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almaktadır. Bu nedenle, Ayasofya, tarihi geçmişinin yanı sıra, mimarisi, mozaikleri ve Türk çağı yapıları ile yüzyıllar boyunca tüm insanlığın ilgisini çekmiştir.
Ayasofya 916 yıl kilise, 481 yıl cami olmuş, 1935'ten bu yana müze olarak tarihi işlevini sürdürmektedir.
Bizans tarihçileri (Theophanes, Nikephoros, Gramerci Leon) ilk Ayasofya'nın İmparator I. Konstantinos (324-337) zamanında yapıldığını ileri sürmüşlerdir. Bazilika planlı, ahşap çatılı bu yapı, bir ayaklanma sonunda yanmıştır. Bu yapıdan hiçbir kalıntı günümüze gelmemiştir.
İmparator II. Theodosius, Ayasofya'yı ikinci defa yaptırmış ve 415'te ibadete açmıştır. Yine bazilika planlı bu yapı 532'de Nika ihtilali sırasında yanmıştır. 1936 yılında yapılan kazılarda bununla ilgili bazı kalıntılar ortaya çıkmıştır. Bunlar mabede girişi gösteren basamaklar, sütunlar, başlıklar, çeşitli mimari parçalardır.
İmparator Iustinianus (527-565) ilk iki Ayasofya'dan daha büyük bir kilise yaptırmak istemiş, çağın ünlü mimarlarından Miletos'lu İsidoros ve Tralles'i Anthemios'a günümüze ulaşan Ayasofya'yı yaptırmıştır. Anadolu'nun antik şehir kalıntılarından sütunlar, başlıklar, mermerler ve renkli taşlar Ayasofya'da kullanılmak üzere İstanbul'a getirilmiştir.
Ayasofya'nın yapımına 23 Aralık 532'de başlanmış, 27 Aralık 537'de tamamlanmıştır. Mimari yönden incelendiğinde büyük bir orta mekân, iki yan mekân (nef), absis, iç ve dış nartekslerden meydana gelmiştir. İç mekân, 100 x 70 m. ölçüsünde olup, üzeri dört büyük ayağın taşıdığı 55 m. yüksekliğinde, 30.31 m. çapında kubbe ile örtülmüştür.
Ayasofya'nın mimarisinin yanı sıra mozaikleri de büyük önem taşımaktadır. En eski mozaikler iç narteks ve yan neflerde altın yaldızlı geometrik ve bitkisel motifli olan mozaiklerdir. Figürlü mozaikler IX.-XII. yüzyıllarda yapılmıştır. Bunlar İmparator kapısı üzerinde, absiste, çıkış kapısı üzerinde ve üst kat galeride görülmektedir.
Ayasofya İstanbul'un fethi ile birlikte başlayan Türk döneminde çeşitli onarımlar görmüştür. Mihrap çevresi, Türk çini sanatı ve Türk yazı sanatının en güzel örneklerini içerir. Bunlardan kubbedeki ünlü Türk Hattatı Kazasker Mustafa İzzet Efendi'nin Kuran'dan alınma bir suresi ile 7.50 m. çapındaki yuvarlak levhalar en ilgi çekici olanıdır. Bu levhalarda, Allah, Muhammed, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Ebu Bekir, Hüseyin'in isimleri yazılıdır. Mihrabın yan duvarlarında ise Osmanlı padişahlarının yazıp buraya hediye ettiği levhalar vardır.
Sultan II. Selim, Sultan III. Mehmet, Sultan III. Murat ve şehzadelerin türbeleri, Sultan I. Mahmut'un şadırvanı, sıbyan mektebi, imareti, kütüphanesi, Sultan Abdülmecid'in hünkar mahfeli, muvakkithanesi, Ayasofya'daki Türk çağı örnekleri olup türbeler, iç donanımı, çinileri ve mimarisiyle klasik Osmanlı türbe geleneğinin en güzel örneklerini oluşturmaktadır.

İSTANBUL AYASOFYA MÜZESİ I. MAHMUD KÜTÜPHANESİ
Ayasofya'nın güneyindeki iki payanda arasında yer alır. Türk yapı ve süsleme sanatının ilgi çekici bir eseridir. 1739 yılında I. Sultan Mahmud tarafından yaptırılmıştır. Kütüphane, okuma salonu, Hazine-i Kütüb (kitapların korunduğu oda) ve bu iki bölümün arasındaki koridordan oluşur. Okuma odası, Ayasofya ana mekânından başlıkları baklava dilimli altı sütunun taşıdığı bir camekân ve bunu örten tunç şebeke ile ayrılır. Kütüphaneye girişi sağlayan iki kanatlı kapı da çiçek ve kıvrık dallarla süslü tunç şebeke ile kaplıdır ve "Ya Fettah" oymalı iki kulpu vardır. Okuma odasının duvarları çini ve yazı frizleriyle bezenmiştir. Kapının karşısındaki duvarda Sultan I. Mahmud'un yeşil çinilerle bordürlenmiş somakiden tuğrası yer almaktadır.
Okuma odası ile Hazine-i Kütüb'ü birleştiren koridor, çiçek, gül, karanfil, lale, servi motiflerinin görüldüğü çini panolarla bezelidir. Bu panolar renk ve şekil bakımından eşsizdir.

Hazine-i Kütüb 4 sütun ve bir seki ile birbirinden ayrılan iki mekândan oluşur. Birinci bölüm kubbe, diğeri aynalı tonozla örtülüdür. Kubbe sekiz köşeli bir kasnağa oturtulmuştur. Bu bölümün ortasına ahşap kitap dolabı yerleştirilmiştir. Koridordan bu bölüme girilen kapının iç tarafında Sultan I. Mahmud'un tuğrası ve bunun üstünde 15 beyitlik yapım kitabesi vardır ve şiirin sonuna h. 1152 (1739) tarihi eklenmiştir. Kubbe kasnağını siyah zemine sarı celî ile yazılmış bir yazı, duvarları ise kırmızı zemine altın yaldız talik bir yazı frizi süslemektedir. Ahşap kitap dolabını, kırmızı zemine altın yaldızı, talik yazı ile yazılmış, son beytinde yapım tarihi belirtilen Arapça bir kaside çevrelemektedir. Bu bölümde de duvarlar çiniyle bezelidir.
Kütüphanede 16-17-18. yüzyıllara ait İznik, Kütahya, Tekfur Sarayı çinileri bir arada kullanılmıştır. Hazine-i Kütüb'deki 16. yüzyıl İznik çinileriyle, koridorda aynı yüzyıla ait bahar açmış çiçek dalları kompozisyonu Türk çini sanatının en güzel örnekleridir. Kütüphane tamamlandıktan sonra Sultan I. Mahmud Galata Saray-ı Humayun'daki kitapları buraya göndermiş, ayrıca Topkapı Sarayı Hazine-i Humayun'undaki değerli kitapları da, kendi mühürü ile mühürletip buraya vakfetmiştir. Ãeyhülislâm Sadettin Efendi ve devlet ileri gelenlerinin de vakfettiği kitaplar vardır. Kütüphanede yaklaşık 5000 el yazma kitap bulunuyordu. Bu kitaplar, 1969 yılında Süleymaniye Kütüphanesi'ne taşınmıştır.

İSTANBUL BÜYÜK SARAY MOZAİKLERİ MÜZESİ
BÜYÜK SARAY MOZAİKLERİ MÜZESİ
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Sultanahmet Camii'nin güneyinde, caminin külliyesi olan arasta içerisinde yer almaktadır. Müze, Bizans İmparatorluğu Büyük Sarayı'nın revaklı avlusunun kuzeydoğu bölümünde kısmen sağlam kalmış mozaik döşemeyi içine alacak şekilde yapılmıştır.
M.S. 450-550 yılları arasına tarihlenen Büyük Saray Mozaikleri eşsiz bir ustalıkla işlenmiştir. Fonu teşkil eden beyaz zemin balık pulu tarzında işlenmiştir. Mozaiklerde dini konulara rastlanmaz. Konular günlük hayattan ve doğadan alınmıştır. Bunlar arasında kertenkele yiyen grifon, fil ve aslan mücadelesi, bir kısrağın tayını emzirmesi, kaz güden çocuklar, keçi sağan adam, eşeğine yem veren çocuk, testi taşıyan genç kız, elma yiyen ayılar ve avcı kaplan mücadelesini betimleyen sahneler yer almaktadır.
Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, 1953 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri'ne bağlı olarak açılmış, 1979 yılında Ayasofya Müzesi'ne bağlanmıştır.
1982 yılında Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü ile Avusturya Bilimler Akademisi arasında yapılan bir protokol çerçevesinde hazırlanan proje uyarınca, mozaiklerin restorasyonu ve konservasyonu çalışmalarına başlanmış, bu çalışmalar 1997 tarihinde tamamlanmıştır.
 
Son düzenleme:

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar