Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

OynFrm Reklam Alani OynFrm Reklam Alani
OynFrm Reklam Alani OynFrm Reklam Alani

Diablo III: Reaper of Souls (İnceleme) (PC)

Çevrimdışı

BubyBuby

02ofogrencisi
Katılım
6 Haz 2014
Mesajlar
29
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Şube
Ankara
"Ruhlar birer girdap gibiler ve kıvranıyorlar. Artık bütün ölümlüler hakkındaki gerçeği biliyorum. Bütün yolların sonu ölüme çıkıyor. Ne gibi mücadeleler verseler de , ne zaferler kazansalar da hepsi sonunda ölümü kucaklıyor. İşte gerçek bilgelik bu..."
-Bilgelik Başmeleği Malthael

54.jpg



Diablo II'nin ilk hallerini hatırlayanınız var mı? Act V'in henüz esamesinin okunmadığı, hireling sisteminin bozuk olduğu, Druid ve Assassin'le henüz tanışmadığımız, 640x480'e kilitlenmiş versiyonunu diyorum... Evet, yine muhteşem bir zaman hırsızıydı o haliyle bile. Ama bugün anılarınızda yer ettiği kadar sorunsuz bir oyun değildi. Onu adam eden, geliştiren şey Lord of Destruction eklentisiydi. Runeword kavramını hayatımıza sokup Enigma'larla tanıştıran, Harrogath'ın kar ve kanla kaplı savaş alanlarında günlerimizi gecelerimize katan ve tabii ki bizi üç barbara karşı teste tutan hep Lord of Destruction'dı. Kısacası ek paket, asıl oyunu tamamlıyordu. Lord of Destruction olmadan Diablo II oynamayı düşünemezdiniz bile. Neden yazının daha başından Diablo II nostaljisine vurdum işi biliyor musunuz? Çünkü Lord of Destruction'ın orijinal Diablo II'ye yaptığı tamamlayıcı etkiyi Reaper of Souls da Diablo III'e yapıyor da ondan...

"THE END IS INEVITABLE!"
Diablo III ilk çıktığında birçok oyuncu için büyük bir hayal kırıklığıydı. Herkesin kendince sebepleri vardı. Kimisi oyunun grafik stilindeki değişimden hoşlanmamıştı, kimisi hikâyeyi beğenmemişti, kimisi oyun mekaniklerinden, kimisi de doğru düzgün eşya düşmemesinden şikayetçiydi. Oysa ki Diablo III öyle bir potansiyele sahip bir oyundu ki... Ancak burada Blizzard'dan bahsediyoruz. Sevin ya da sevmeyin, Blizzard oyunlarına bir ebeveyn şefkati gösteren çok nadir firmalardan birisi. Haliyle oyuncuların isteklerine de kulak vererek Diablo III'ü geliştirmeye ve düzeltmeye devam ettiler oyunun çıkışından bu yana geçen 2 senelik süreçte. Bu konuda sürekli dile getirilen bir yanlış anlaşılmayı da baştan aradan çıkartayım ki, sonradan bize yorumlar kısmında ayak bağı olmasın: Evet, Reaper of Souls Diablo III'ün en baştan olması gereken oyun. Ve hayır, zaten para verdiğiniz oyunun düzgün halini oynamak için ayrıca bir para vermeniz gerekmiyor. Zira genel düzeltmelerin tamamı zaten Diablo III'e ücretsiz olarak eklenmiş durumda. Hatta Blizzard resmen özür dilercesine elini o kadar bonkör alıştırmış ki, ek paketi almış bir arkadaşınızın Crusader karakteriyle aynı oyunda bile oynayabilirsiniz dilediğinizde. Zamanında Diablo II'deki karakterini "Expansion" için işaretleyip de sonra ek pakete sahip olmayan arkadaşlarının oyununa giremeyenler bunun önemini çok iyi anlayacaktır...

42.jpg



Peki madem içeriğin ciddi bir kısmı zaten bedava olarak geldi, biz niye Blizzard'a yine onca para bayılıyoruz? Sadece bir Act, bir yeni sınıf ve Adventure Mode için mi? Aslında evet. Tam olarak bunun için para veriyoruz. Bu şekilde sınıflandırdığımızda oldukça sade gibi görünse de o kadar dolu dolu ki bu üç özelliğin altı, yine gecenizin nasıl gündüzünüze karıştığını fark etmeyeceksiniz bile. Ha, tabii asıl amacınız hikâye modunu bir kere bitirip sonra kenara atmaksa şimdiden yol yakınken dönün derim. Zira Diablo dediğin serinin asıl olayı defalarca aynı şeyleri yapsan bile "ne çıkacak?" diye merak etmektir, sonucun değişmesindedir.

Diablo III'ün sonunda Tyrael'in melekler ve insanlar arasında bir barış ve dayanışma çağının başladığına dair ettiği büyük lafları hatırlıyorsunuzdur herhalde... Hah, şimdi onları hemen bir unutun. Zira "Bilgelik" sıfatını üzerine almış olsa da Tyrael'in bu konuda çok da öngörülü olduğunu söyleyemeyeceğim. Ana oyunun bitişinden hemen sonra Black Soulstone'u alıp cennete getiren melekler (başta Imperius olmak üzere) bütün bu olanlardan tabii ki insanlığı suçlu tutmaktadır. Eh, kanatlarını söküp atarak ölümlü hale gelmiş olan Tyrael'in melekler arasındaki yeri de ayrıca sallantıdadır zaten. Bu noktada Tyrael'in bir grup güçlü insanı örgütleyerek Black Soulstone'u cennetten nasıl çaldığına dair ayrıca bir hikâye var, ancak konumuz şu an o değil. (Merak edenler detaylar için Nate Kenyon'ın yazdığı İngilizce "Storm of Light" romanını okuyabilir) Reaper of Souls, o olayların hemen akabininde başlıyor.


40.jpg



Black Soulstone'u Rakkis'in mezarında saklamaya çalışan Tyrael'in planlarını ise hiç beklenmedik bir isim bozuyor:Eski Bilgelik Başmeleği Malthael. Zamanın başlangıcından beri melekler ve iblisler arasında süregelen Ebedi Savaş'ı sona erdirmeye karar veren Malthael'in neden aradan insanoğlunu da çıkartmaya çalıştığı sorusunun cevabıysa sizi oyunda bekliyor. Merak etmeyin, bu sefer tüm hamlelerini önceden veren taktiksel dehalar ya da geveze kötü adamlar karşılamıyor sizi. Blizzard hatalarından ders çıkartmayı başararak hikâyeyi çok daha mantığa uygun ve özenli örmeyi başarmış nihayet. "E Tyrael neden en başta Nephalem'den yardım istememiş, başka insanlara gitmiş ki? Biz olsak en baştan Malthael'i durdururduk zaten..." gibi sorularınız bile cevapsız kalmıyor yani. (Yine de merak eden varsa diye bu seferlik ben cevap vereyim: O sırada bizim kahramanımız Adria'nın izini sürmekle meşgul ve olaylardan bir hayli uzak haliyle.)

Act V, Diablo III'te bahsini çok duyduğumuz Westmarch topraklarında başlangıç yapıyor. Zakarum inancının en büyük yayıcılarından olan Rakkis ve oğulları tarafından kurulan Westmarch Krallığı, Diablo'nun o özlediğimiz karanlık atmosferini vermesi açısından on numara bir seçim olmuş. Westmarch'ın gotik mimarisi Reaper of Souls'un karanlık tonuyla müthiş bir uyum içerisinde. Bunu daha ilk andan itibaren hissediyorsunuz zaten. Siz şehre girmeye çalışırken etrafta kaçışan insanlar, Malthael'in emrindeki düşmüş meleklerin bu insanların ruhlarını emişleri falan derken Diablo III'ün aslında ilk anlarında yakalayıp sonrasında maalesef ki kaybettiği o tadı tekrar yakalıyorsunuz. Neyse ki sonuna kadar tutturmayı başarmışlar bu sefer o havayı da...

41.jpg



Westmarch'taki istila en büyüklerinden birisi olsa da, ne oyunun geçtiği tek mekan, ne de Malthael'in hedefindeki tek şehir. Ölüm Meleği'nin planları çok daha evrensel ve oyun boyunca başka bölgelerde de insanların ruhlarını toplayan meleklerin haberlerini alıyorsunuz. Ancak Westmarch istilasını atlattıktan sonra bizi daha acil başka görevler çağırıyor. Kim ya da ne olduğunu söylemeyeceğim, ancak oyunun hikâyesini azıcık takip ediyorsanız geçmişten bir isim olduğunu belirtmek yeterli olur diye tahmin ediyorum. Reaper of Souls'la paralelde ilerleyen bu görevde de bu sefer bana fazlasıyla Diablo II'nin Kurast'ında geçirdiğim maceraları hatırlatan Blood Marsh bataklığına yolumuz düşüyor. Nephalem kalıntıları arasında sorularımıza cevap aradıktan sonra ise yolculuğumuzun son durağı çıkıyor karşımıza: Pandemonium.

Pandemonium temelde cennet ve cehennemin tam ortasında bulunan ve kendi etrafında sürekli yeni bölgeler yaratan bir mekan olduğu için Diablo II'de hatırladığınız halinden bir hayli uzak tabii. Bu arada sürekli bir Diablo II kıyasına girdiğimi farketmişsinizdir, ancak bu kötü değil, tam aksine iyi bir şey. Blizzard oyuncuların sevdiği o ilk iki oyundaki hissiyatı yeniden yaratmak için tanıdığımız noktalara odaklanmayı seçmişler ve yine de farklı bir şeyler yaratabilmişler. Neyse, ne diyorduk? Pandemonium'daki yolculuğumuzda genelde Ebedi Savaş'tan arta kalanlar bize eşlik ediyor. Gözünüzün alabildiğine iblis ve melek cesetleri, tanınamayacak şekilde harap olmuş yapılar ve bu amansız savaşın silahlarıyla bezeli Eternal Battlegrounds'ta başlayan Pandemonium maceramız kalenin kalbine doğru devam ediyor. Malthael'in bizi nihai karşılaşma için beklediği yere doğru yani...


53.jpg



Hikâye ve mekanların bu neredeyse kusursuz kompozisyonuna bir de öyle bir müzikler eşlik ediyor ki... Normalde oyun incelerken müzikler için nadiren ayrı paragraf açarım. Ancak Reaper of Souls kendisine bu ayrıcalığı yapmamı kesinlikle hak ediyor. Diablo III'te yine müzikler konusunda da eleştiri toplayan Blizzard, Reaper of Souls için müziklerin türünü bir hayli değiştirmiş. "İblis Lordlarıyla savaşıyoruz, yihu!" temasındaki epik parçalardan ek paketin gotik atmosferine daha uyan, daha duygu yoğunluğu içeren, kaotik melodilere sahip yeni müzikler hakikaten de oynadığınız oyunun atmosferine çok ciddi katkıda bulunuyor. Hele ki Malthael'le son karşılaşmamızda çalan müziğin o kadar hastası oldum ki, bu yazıyı yazarken bile arkada döndürüp döndürüp dinlemeye devam ediyorum bir yandan.

"NO ONE CAN STOP DEATH!"

Hikâye ve mekanlar süper. Atmosfer konusunda ciddi gelişmeler var. Ama Diablo dediğin bunlardan ibaret değil tabii. Diablo dediniz mi akla ilk gelen şeylerden birisi "loot çılgınlığı"dır. Bu konuda ana oyunun üzerine ücretsiz eklenen 2.0.1 yamasıyla güzel bir başlangıç yapmıştık zaten. Reaper of Souls da Loot 2.0'ın mirasını bozmadan aynen devam ettirmeyi beceriyor.

36.jpg



Diablo III'ün ilk zamanlarında işler artık öyle bir raddeye varmıştı ki, düşen Rare ve Legendary eşyaları bile almadan bırakmaya başlamıştı artık çoğu oyuncu. Çünkü sadece belli başlı bir türde olan eşyaların bir ihtimal iyi çıkma olasılığı vardı, geriye kalanların hepsi tam anlamıyla çöptü. Şimdiyse Blizzard öyle bir sistem oturtmuş ki, düşen her eşya bir şekilde işinize yarıyor. Standart, beyaz renkli, hiçbir özelliği olmayan bir göğüs zırhı mı düştü? İsterseniz Blacksmith'e götürün parçalasın, hammaddesini çıkartsın. Ya da belki sandığa atıp bekletmek istersiniz, ileride açılan Legendary ve set tariflerinin yapımında kullanılıyor olma ihtimali de var çünkü. Hiç işinize yaramayan bir Legendary mi düştü? Sıkıntı değil. O eşyayı kırdırdığınızda içinden çıkan Forgotten Soul'u elbet Enchant falan yaparken kullanacaksınız ne de olsa. Kısacası düşen her eşya öyle ya da böyle, kasaba meydanında dükkanını açmış, önünde dikilen zanaatkarlarınızdan birinin işine mutlaka yarıyor.


Zanaatkarlarınızdan bahsetmişken... Blacksmith'in listesini de şöyle bir toparlayıp elden geçirmiş Blizzard. Eskisi gibi işe yarar bir eşya çıkartmak için 1500 kere aynı eşyayı yapmak gerekmiyor. Bazı zırhların seviye dağılımı biraz dengesiz, 22. seviyeden 45. seviyeye kadar tek bir eldiven tarifi varken, 45'ten sonraki bir üst seviye tarif 49'da olabiliyor mesela. Ama zaten düşenlerden kendinizi rahatlıkla idare edebildiğiniz için öyle çok da kafaya takmıyorsunuz bunu. Jeweler'da ise öyle çok şaşırtıcı bir yenilik yok. Yeni mücevher tarifleri mevcut, eskilerinin de bir dönem çok uçuk olan fiyatları makul seviyelere çekilmiş. (20,000,000 altına bir mücevher mi yapılır yahu?) Buna ek olarak hepsi artık 12. seviye üst sınırına çıkabiliyor -ki yeni tarifleri öğretebilmek için en kısa zamanda bu seviyeye ulaşmak isteyeceksiniz.


47.jpg



Ha, tabii bir de yeni zanaatkarımız var: Mystic. Kendisiyle Act V'in başlarında tanışacaksınız ve o noktadan itibaren kasabadaki en sık uğrak noktalarınızdan biri olacak dükkanı. Bunun sebebi de birbirinden kıymetli ve önemli iki özelliğe sahip olması: Enchant ve Transmogrify. Enchant, bir eşyanın tek bir özelliğini alıp değiştirmenize yarıyor. Diyelim ki siz Demon Hunter'sınız. Bol Dexterity özellikli çok güzel bir bilekliğiniz vardı, ancak artık bir işinize yaramadığı için sandıkta öylece toz topluyor. Oysa ki o Dexterity yerine Strength falan olsaydı yeni kastığınız Crusader için biçilmiş kaftan olabilirdi. Ya da başka bir örnek: Diyelim ki çok güzel bir silah düştü. Ama üzerinde Life Steal özelliği yerine Attack Speed olsun istiyorsunuz, çünkü Life Steal kurduğunuz karakter gelişiminde işinize yaramıyor. İşte bu noktada Enchantla Life Steal özelliğini alıp değiştirebiliyorsunuz. Ben ilk duyurulduğunda zırt pırt istediğimiz özellik gelene kadar kullanıp sömürebileceğimiz bir sistem olmasından korkmuştum, ancak malzemelerin bir hayli kıymetli olması ve zor bulunması nedeniyle dikkatli kullanmayı gerektiren, ciddi önem taşıyan bir sistem olmuş. Zira sadece tek bir özelliği değiştirdikten sonra "Ya bu güzel oldu ama dur bir de şu diğerini de değiştireyim." deme şansına da sahip değilsiniz mesela. Dahası, zaten yeni gelecek özellik belli bir havuzdan rastgele seçildiği ve siz her Enchant yaptığınızda bu işlem için alınan ücret daha da arttığı için sömürmesi pek de olası bir sistem değil.

Transmogrify'a gelecek olursak, o karakter gücünden çok göz zevkinize hitap eden bir özellik aslında. Zırhınızın özellikleri süper diyelim, ama o parlak kırmızı botlar karakterinizin tüm ihtişamını bozuyorsa, tek yapmanız gereken Mystic'in listesinden hoşunuza giden görünümü seçip ücretini ödemek. Böylece karakteriniz bir saray soytarısı gibi görünmek yerine düşmanının yüreğine korku saçan o karizmatik kahraman olma konusunda daha inandırıcı bir adım atıyor. Ha, ayrıca 2.0.1 yamasından itibaren bulduğunuz bütün Legendary ve Set eşyalarının görüntülerini de Transmog yapmak için kullanabiliyorsunuz. Yakın zamanda düzeltileceğini umduğum tek sıkıntı, Blacksmith'ten kendi yaptırdığınız Legendary'lerin görüntülerinin bu sisteme işlenmiyor oluşu. Halbuki orada da görüntüsü çok hoş olan nice set eşyası var yani. Arttırılmış Legendary/Set plan düşme oranını da göze alırsak o konuda Blizzard'ın mutlaka bir ayar çekmesi gerektiğini düşünüyorum şahsen.

55.jpg



"THE ETERNAL CONFLICT ENDS."

Her ne kadar Diablo serisi genel olarak çok "End-Game" mantığında bir oyun olmasa da, günümüzün değişen ihtiyaçları ve PVP'nin yokluğu oyuncuların bu konuda bir beklenti içerisine girmesine sebebiyet vermişti. Blizzard'ın buna cevabıysa "Adventure Mode" oldu. Senaryo modunu herhangi bir karakterle en az bir kere bitirdikten sonra açılan bu moda yarı-açık dünya temalı bir Diablo dememiz de mümkün. Adventure Mode'da harita üzerinden istediğiniz Act ve istediğiniz Waypoint'e anında geçmekte serbestsiniz. Tyrael'in verdiği görevleri alıp Sanctuary üzerinde bu görevleri yerine getirdiğimiz modun nispeten serbest olması ve oyuncuyu iyi ödüllendirmesi yerinde olmuş. Her Act için toplamda 5 Bounty bulunuyor ve bir bölümdeki Bounty'lerin tamamını topladığınızda içerisinden türlü türlü eşya çıkan Horadric kutuları kazanıyoruz. Mücevherler, zanaatkarlar için hammade falan bir yana, sadece bu kutulardan çıkabilecek özel bazı Legendary'ler de var. (Mesela Leoric'in omuzlukları) Aynı zamanda Rift Stone ve Blood Stone adlı iki ayrı eşya türü de yine buradan topladığımız ödüller arasında. Peki o Blood Stone'ları toplayıp ne yapacaksınız? Diablo II'de koca servetinizi Gheed'in sattığı tanımsız eşyaları satın almaya yatırıp, acaba ne çıkacak diye beş kuruşsuz kaldığınız günlerdeki gibi meteliksiz kalmayın diye yeni kumar sistemi Blood Stone'ları kullanıyor. Yine sadece bu şekilde elde edilebilecek bazı Legendary'ler mevcut...

Rift Stone'lar ise Nephalem Rift'leri açmaya yarıyor -ki oyunun asıl End-Game'i burada yatıyor. Tamamen rastgele bir zindan yapısı ve yaratık türünü seçip yaratan bu Rift'lerde genellikle görevimiz belli sayıda yaratığı temizledikten sonra gelen Boss'u kesmekten ibaret. Ancak rastlantısallık burada işin anahtarı: Her seferinde aynı haritayı ve aynı yaratıkları temizlemekten bıkmış olabilirsiniz, ama Rift'lerde karşınıza ne geleceğini asla bilemiyorsunuz. Hatta çok nadiren de olsa sadece Treasure Goblin'lerden ve hatta Diablo II'nin meşhur Cow Level'ındaki Hellbovine ineklerinden oluşan bölümlere düşmek bile mümkün. Bir de ekstradan belirtmem gerekiyor ki, Adventure Mode'undaki haritalar genel olarak gece temasına sahip ve normalde olduklarından çok daha karanlık. Gece gözüyle Caldeum'u görmenin güzelliği bir yana, özellikle de Rift'lerde zindan bazen o kadar karanlık ve kasvetli çıkıyor ki "Light Radius'um yoktu dimi benim?" diye kendinizden şüphe duyuyorsunuz bir anlığına...

38.jpg


Açıkçası bütün bunları gördükten sonra iyiden iyiye "Bu ek paketi sizden Diablo III'ün özrünü dilemek için istediğiniz gibi yaptık." havası yakalamaya başladım. Gerçekten de hayranların istediği neredeyse her şey oyuna eklenmiş durumda çünkü. Mesela normalde ana oyunun kendisinde olacağı söylendiği halde son dakikada oyundan çıkartılan Elemental hasarlar, yine oyuncuların yoğun isteği sonucunda tekrar geri eklenmiş durumda. Bununla paralel şekilde bütün karakterlerin yetenekleri ve rünleri de elden geçirilince, elinizdeki eşyalar ve kullandığınız yetenekler arasında güzel bir sinerji yakalanmış oluyor. Özellikle dikkat etmeniz gereken şey şu, mesela Demon Hunter oynayıp Elemental Arrow'un Cold rün'ünü kullanıyorsanız karakterinizden tam performans almak için üzerinizdeki eşyaları da buna göre dizmelisiniz. Ya da tam tersi, çok güzel bir elektrik hasarı veren silah mı buldunuz? Üzerinizde birkaç parça da elektrik bonusu veren eşya mı var? Elektrik hasarına odaklı yetenekler kullanmak ya da üzerinizdeki eşyanın bonuslarını dilediğiniz etkiye Enchant etmek sizin hasar oranınızı çok çılgın oranlarda etkileyebiliyor artık. Hem saçma sapan, işe yaramayan rünleri eritip yerine daha anlamlı ve gerçekten işe yarar olanları eklemek, hem de karakter çeşitliliği sağlamak adına yararlı olmuş bu yenilik de. Bu sayede hakikaten de Blizzard'ın ek paketin duyurulduğu andan itibaren iddia ettiği "oynayış stilinizi değiştirecek eşya" kavramı yakalanmış oluyor zaten.


56.jpg



"THE CRUSADE CONTINUES..."

Ve tabii ki gel gelelim ek paketin son yıldızına: Crusader. Zakarum kilisesine bağlı Paladin'lerle bir hayli benzeşen bu yeni sınıfımız, aslında Diablo II'de tanıdığımız Paladin'lere göre çok daha özel, çok daha elit bir birliğin parçası. Usta ve çırak olmak üzere ikili gruplar halinde görevlere çıkan Crusader'lar, genelde usta olan öldüğünde rütbe, zırh ve silahların çırağa devredilmesiyle devam eden bir döngüyü benimsemiş durumdalar. Oyuna başladığında da ustasını kaybetmiş bir Crusader olarak Tristram'daki olayları araştırmak üzere yola çıkıyoruz ve sonunda maceramız bizi yine Westmarch'a taşıyor.

Crusader yapı olarak tam olarak bir "tank" karakteri olmuş. Doğru yetenekleri aldığınızda hakikaten de cehennemin ve cennetin ordularının önünde dimdik durabilecek, kolay kolay beli bükülmeyen bir yapısı var. Bunun yanında orta seviye menzilli saldırılar ya da yakın dövüşe odaklı bir yapı seçerek farklı oynayış stilleri geliştirmeniz de mümkün. (Hatta iki türü birden karıştırmanız da mümkün) Ben şahsen oynadığım süreç içerisinde daha çok orta menzilden saldıran ve etrafında dönen çekiçleriyle Diablo II'nin meşhur Hammerdin'ini baz alan bir Crusader kullandım. Oldukça da keyifli ve nostaljik bir deneyim oldu benim için. Ruhani atıyla peşine zincirlediği düşmanları yerde sürüklemek ya da kendini kutsal bir güçle meteor gibi yere çakıp etrafta ne var ne yok darma duman eden yetenekleri de ayrıca favorilerim arasına girdi. Pasif yetenekleriyle dilediğinizde çift elli silahları tek eline alıp, diğer elinde de kalkanıyla dehşet saçabilen Crusader gerçekten de bu ek paket için doğru isim olmuş. Her ne kadar konu itibariyle bir Necromancer, gönül bağı nedeniyle de Druid'in eksikliğini çekmiş olsam da bunu kabullenmekten kendimi alıkoyamıyorum... Özellikle de kalkanın gücünü de saldırılarına yansıtmasıyla Crusader bir çoğunuzun yeni favori sınıfı olmaya aday. O yüzden ana sınıfınız hangisi olursa olsun, Crusader'ı en az bir kere denemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

50.jpg



2.0.1 yamasıyla gelen diğer özelliklere çok da uzun uzadıya değinmeyeceğim tekrardan. Onlar için yamanın geldiği gün şöyle bir yazı hazırlamıştım o yüzden detaylarını oradan ayrıca okuyabilirsiniz. Ancak bir iki kelam etmeden, bazı sistemlerin geleceğinden bahsetmeden komple geçmek de istemiyorum açıkçası. Mesela Paragon 2.0 sistemi seviye sınırı kaldırdıktan sonra oyunculardan "yeni Paragon portreleri" konusunda yoğun bir istek gelmişti. Başta bu konuda bir çalışma yapmayı düşünmeyen Blizzard, gelen istek üzerine 100. seviyeden sonra 800. seviyeye kadar her 100 seviyede bir yeni bir portre ekleyeceklerini belirtti. Ufak, oynanışa çok bir katkısı olmayan bir özellik, ama yine de geleceğini bilmek hoş.


48.jpg



Bounty ve Rift'lere ek olarak alternatif bir End-Game türevi olarak 70. seviye Hellfire bosslarıyla şansınızı denemek isteyebilirsiniz. Ancak anahtarları toplamanın çok daha zor, bossların da sizi terletecek kadar güçlü olduğunu hatırlatmam gerek. O kadar anahtarı toplayıp o bossların tamamını kesmek için sağlam bir arkadaş grubu toplayıp hazırlanmak isteyebilirsiniz. Ha, tabii bir de arkadaş grubu demişken, klan ve grup sisteminin gayet sağlam bir şekilde çalıştığını da eklemem gerek. Her ne kadar 150 kullanıcılık limit olması klanlarda biraz sıkıntı yaratsa da, her daim tek tıkla oyunlarına girebileceğiniz bir dolu insanın hemen yanı başınızda olması gerçekten oyunun sosyalliğini katlayan bir özellik.

Özetle en başta da dediğim şeye dönmek istiyorum bu uzun inceleme yazısının ardından: Reaper of Souls, Diablo III'ün hem ihtiyacı olan, hem de hakettiği eklenti paketinin ta kendisi olmuş. Hala ufak tefek bazı sorunları mevcut. Mesela 60-70 arası seviye atlama kısmı biraz dengesiz olmuş. Blizzard'ın o aradaki tecrübe puanı dengelemesine bir ayar çekmesi 60-70 arası tecrübeyi çok daha katlanılabilir bir hale sokabilir böylece. Benim gördüğüm en büyüklerden biri olan başka bir eksi ise Auction House'un kapanmasının ardından bütün işe yarar eşyaların "Bind on Account" yani hesabınıza bağlı hale gelmesi. Tamam, Diablo II'deki gibi takasın Stone of Jordan üzerinden yapıldığı günleri ya da Çinli satış sitelerinin ağız tadıyla oyun oynatmadan spam yaptığı zamanları özlemiş değilim kesinlikle... Yine de benden Topaz mücevher isteyen arkadaşıma elimdeki fazlalıkları verememek ya da o sırada oyunda olmayan bir arkadaşıma tam ona göre bulmuş olduğum Legendary'yi hediye edememek, oyun içi ticareti neredeyse tamamen öldürmüş durumda. Şu an Blizzard'ın bunu düzeltme konusunda bir planı var mı emin değilim açıkçası, ama umuyorum ki ilerleyen zamanda çıkacak yamalarla oyun içi ticareti (ya da en azından arkadaşlar arasında takasları) çözmenin daha mantıklı bir yolunu bulurlar diye ümit ediyorum.

49.jpg



Öte yandan betada da çok şikayet edilen uzun vaadede Bounty ve Rift'lerin anlamını, heyecanı yitirmesi problemine değinmeyi planlıyordum. Ancak Blizzard benden hızlı davranıp Ladder ve Sezon sistemini ilk büyük yamayla oyuna ekleyeceklerini duyurunca bu potansiyel eksi bir anda artıya dönüştü gözümde. Ladder ve Sezon sisteminde kademeli Rift'ler mevcut olacakmış ve her katını geçtiğinizde daha da zorlaşan Rift'ler içerisinde arkadaşlarımızla en uzun süre kimin dayandığı, en çok kimin ilerleyebildiği gibi detayların olduğu listelerde mücadeleye girişecekmişiz. Ha, tabii her sezonda sıfırdan karakter kasmak ve sadece Ladder'a özel düşecek Legendary'ler de cabası...

Son kez toparlayacak olursam, Hack & Slash türünün büyük bir hayranı ve Diablo serisini ilk çıktığından beri takip eden biri olarak ana oyunun üzerine kattıklarına bakınca yine de "Aferin Blizzard, olmuş!" diyorum bu sefer. Eğer siz de türü ve seriyi seviyorsanız, ön yargınızı biraz kırdığınızda Diablo III'ün bu eklentiyle birlikte hiç olmadığı kadar keyif verdiğini kendiniz de görebilirsiniz...


 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar