Foruma hoş geldin, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

OynFrm Reklam Alani OynFrm Reklam Alani
OynFrm Reklam Alani OynFrm Reklam Alani

AŞKIN YÜZÜ | 6. Bölüm

Çevrimdışı

makochi

03ofkosucusu
Katılım
9 Haz 2014
Mesajlar
50
Tepkime puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
Şube
Mersin
6. Bölüm


Damla




Evlenme teklifini alınca çok mutlu olmuştum. Hayatımın aşkı ile evleniyordum sonunda. İçimde tarif edemediğim mutluluklar vardı. Artık Yağız benimdi. Biliyorum arkadaşıma yaptığım çok kötü bir şey. Biliyorum bana bir şey yapmadı. Ama Yağız’ın benim olduğunu bilmesi gerekiyor. Artık benim.
“Merhaba canım nasılsın?” Sesimin duygularımı ele vermemesi için uğraşıyordum. Sonuçta biz her şeyi paylaşan arkadaşlardık. Buna Yağızın dâhil olacağını nereden bilebilirdim ki?
“İyiyim Damlacım sen nasılsın?” Telefondan bile sesinin kötü gelişi anlaşılıyordu. Aksine benim sesim ise inat ile çok neşeli çıkıyordu.
“Bende iyiyim. Seninle konuşmaya fırsat olmadı hiç. Kendime gelinlik bakmak istiyorum, benimle gelir misin?” Söylediğim sözde cidden samimiydim. Gelmesini çok istiyordum. Sonuçta eskiden böyle karar vermiştik biz. Birbirimizin her anında evlenirken yanında olacaktık. Şimdi durum biraz tuhaf olsa da, ben onun yanımda olmasını istiyordum.
“Gel- Gelmek is…”
“Hadi ama. Yapma böyle. Hani hep beraber olacaktık. Sözlerimizi ne çabuk unuttun?”
“Unutmadım… Tamam, geliyorum saat kaçta?” Sonunda onu ikna edebilmenin sevinci vardı içimde. Sonuçta o benim arkadaşımdı hala. Tabii Yağızı almadığı sürece.
“Birazdan çıkıp gel, buraya çok yakın gelinlikçi.” Telefonu suratına kapatmıştım. İçim kıpır kıpırdı. Hayalimden birini gerçekleştiriyordum sonuçta. Nispet olsun diye Buseyi aldığımı sanmayın sakın.
İçerisini topladıktan sonra oturmuş Buseyi bekliyordum. Konuşmamızın üzerinden bayağı geçmiş, artık gelmeyecek diye korkmuştum. Aslında itiraf etmesem de içimden bir ses nispet diyordu. Daha önce kendime, sizlere itiraf etmedim ama öylede olabilirdi. Azıcık etsem ne çıkardı? Tamam, ikisi önceden aşıktılar bence durum değişmişti. İçimden bunları düşünürken kapı çalmıştı. Koşarak açmış, sonunda beklediğim misafirimi bulmuştum karşımda.
“Merhaba Busecim, hiç içeri girme hemen gidelim.” Komidinin üzerinden çantamı aldığım gibi hemen kapıyı kapamıştım. Aslında içeri almamamın nedeni Yağızın içeride oluşuydu. Telefon edişimden sonra gelmişti Yağız. Ona gelinlikçiye gideceğimi söylemiş, sonra da beni alması için ona saat vermiştim. Busenin bunu asıl görmesini istiyordum. Benim olduğunu anlamasını istiyordum. Belki sevmiyorlardı birbirlerini ama ben işimi garantiye alan tiplerdenim.
“Tamam. Peki.” Neyse ki arabaya atlayıp gelinlikçiye gidiyoruz. Burası oturduğumuz yerin en ünlü gelinlikçisi. Buradan almazsam valla içimde kalırdı ya neyse. İçeri geçtiğimiz de hemen modelleri gösteriyorlar. Benim modelim zaten kafam da belli. Prenses modeli olacak, günümüzün en yeni modelinden biri. Duvağım da yerlere kadar sürünecek. Çiçeğim de böyle pembe, beyaz karışımı olmalı. Ben bunları kadına anlattıktan sonra kadın bana bütün modelleri getirdi. Hepsini denemek içimde tuhaf hisler uyandırdı. Sevdiğim adam ile evleniyordum, daha ne olsundu ki. Buse’ye inat olsun diye de tabi modelleri sormuyor değilim. Hepsine böyle içten bakıyor. Tabi bir arada gözlerinden bir damla yaş akıyor, ama gidip teselli verip yanında olasım hiç yok. Bu benim taş kalpli olduğumu gösteriyor olabilir, bana göre değil… Ben gelinliklere denemeye ara verip bir bakıyorum ki 2 saat geçmiş. Birazdan Yağız da burada olur herhalde. O sırada elinde Buse’nin gelinlik görüyorum. Gerçekten güzelmiş. Denemesini istesem mi? Aman denesin işte, nasıl olsa Selim ile evlenmeyecek mi? Biliyorum evde iken farklı düşünüyordum, burada iken farklı. Değişken bir tip olup çıkmıştım. Ne yapabilirim hepsi korktuğumdan. Hem Yağızı kaybetme korkusu, hem de en yakın arkadaşımı kaybetme korkusu vardı içimde.
“Denesene tatlım sende gelinliği çok yakışır sana bence.” Suratıma bakıyor önce. Kem küm edecek belli.
“Yok, sağ ol kalsın.” Diye kestirip atıyor. Hemen gelinliği yerine koymaya niyetli anlaşılan. Ama içimde denemesini istediğim bir tarafta var.
“Aaaa, neden ama hadi koş.” Diyerek onu kabine itiyorum. O denemeye gidince bende onu bekliyorum. Dışarı çıkınca gerçekten hoş bir görüntü çıkıyor karşıma. Beyaz gelinliğinin içinde Buse tam bir meleğe benziyor. Aynı boynunda ki melek kolyesine benziyor. Busenin de denediği prenses model bir gelinlik. Üstü straplez, aşağısı kabarık tüllü aşağı doğru iniyor. Belinde de toz pembesi bir kurdele var. Kuğu gibi gerçektende olmuş. Kıskanmıyor değilim. Ama arkadaşımı öyle görünce de içim bir tuhaf oluyor. Tam o anda karşıya bakıp gözlerinden bir damla yaş aktı. Onun baktığı yere bakınca
bir damla yaşta oradan aktı. Kendimi daha da kötü hissetmiştim. Burada benim karşında utanmadan öylece birbirlerine bakıyordu. Daha da kötüsü bıraksam sarılıp ağlayacaklardı. Bu duruma cidden kızmıştım. Hemen Selime mesaj atıp onu gelinlikçiye çağırmıştım. Sonuçta artık onunda bu oyunda olması gerekiyordu. Artık herkesin istediğini alması gerekiyordu. Kabinden çıktığım da Buseyi orta da göremedim. Herhalde üstünü değiştirmeye gitmişti. İkimiz de oturmuş konuşmadan bakıyorduk. Aslında söyleyecek çok söz vardı da… Kaybetmekten korktuğum için sustum. Sustukça ben kaybediyordum belki de. Sustukça ellerimden kayıp gidecekti belki de. Ben yine burada oturup sabır edecektim. Tam o sırada içeriye Selim girmişti. Şaşkındı. Acil gel Buse ile ilgili deyince nasıl da koşmuştu. Çocuğa acıyordum artık. O Buseyi tutsun karanlıklardan çıkarsın, karşılığı bu olsun. Ne ayıptı! Hem bu nasıl hemen buraya geldi şaşırmıştım.
“Oooo! Hoş geldin.” Yağızın sesinin sertliğinden buraya gelmesinden hoşlanmadığını anlamıştım. Selim de gardını almış, sert bakmaya başlamıştı. O sırada Buse de olduğumuz yere gelmişti. Bu kız neredeydi ki? Ne uyuşuktu. İkisi de dönüp ona bakmışlar, ikisinin de gözleri yumuşamıştı. Hayır yani ben de buradaydım. Artık iyiden iyiye onu kıskanıyordum. Artık yeterdi. Araya girip bu işi bitirmenin zamanı gelmişti. Yağızın koluna girmiş, ona sakin olmasını söylüyordum. Biliyorum Busenin gözleri bizde ama o da kaşınmıştı artık. Benim olanı benden almak istiyordu. Kabul bir şey yapmasa da varlığı yetiyordu.
Hepimiz durmuş birbirimize bakıyorduk. Burada hala ne işimiz varsa?
“Hadi gidelim buradan ya. Hepimiz burada mı duracağız. İsterseniz dükkanı kapatalım.” Hepsi aynı anda başlarını sallamışlardı. Hepimiz aşağı inip kadına teşekkür edip çıkmıştık. Nereye gideceğimiz hakkında fikrimiz olmasa da ben boğaza gitmek istiyordum.
“Boğaza gidelim mi?” Sorduğum soru ile başlar bana dönmüştü. Herkesin yüzünde ki nerden çıktı ifadesi sinirimi bozmuştu. Ne yani gidemez miydik?
“Tabii gidelim.” Yağızın koluna girip arabaya yol almıştık. Arkamızdan Selim ile Buse de bizi takip ediyordu. Selim ile konuşmam lazımdı. Hem de en kısa zamanda. Boğaza Yağızın arabası ile gitmiştik. Hava biraz esiyordu. Üşümüştüm. Aslında tek üşüyen ben değildim. Buse de üşümüş olsa gerek, kollarını birbirine dolamıştı. Selim de ceket olsa verecekti ama yoktu. Nereden biliyorsunuz diyorsunuz demi? Selim çok centilmen bir çocuktur. Buse için yapamayacağı bir şey yoktur neredeyse. Hepimiz bir banka oturmuştuk. Dördümüz de nasıl sığışmıştık vallahi. Buse ile Yağız yan yana gelmişti. Sanki kader bilerek yapıyordu bunları bana. Selim ile yer değiştirmesi gerek. Nasıl diyecektim ki? Hem Selim ile konuşmam da gerekiyordu. O sırada pamuk şekerci ileride satış yapıyordu. Fırsat bu deyip ayağa fırlamıştım. Yağız ile ikisi yalnız kalacaktı ama ne yapabilirdim.
“Selim gelsene benimle pamuk şeker alalım!” Selim, Buse ile konuşmasını yarıda kesip bana gözleri açık bakıyordu.
“Ben seninle gelirdim, ne gerek Selim otursun işte.” Yağız hemen kabadayılar gibi atlamıştı. Ah! Bu çocuğun beni bazen kıskanması hoşuma nasıl gidiyordu. Ne yalan söyleyebilirdim şimdi? Selim gelmek zorundaydı.
“Ya azıcık işimiz var işte. Hadi Selim.” Deyip kolundan tuttuğum gibi kaldırmıştım çocuğu. Arkamızdan ikisi de bakıyordu. Aman onlarda. Sanki dünyaya atom bombası atılmış gibi bakmanın ne alemi vardı?
“Selim seninle yalnız konuşmamız gerekiyor.” Bu çocuğun bugün kaçıncı şaşırmış bakışıydı böyle? Ben bile sayamamıştım valla.
“Sorun ne?” Off! Burada anlatmamı bekliyordu. Sinirlenmiştim. Hep yaptığım gibi yine tırnağımı yemeye başlamıştım. Sinirlenince yaptığım bir şeydi bu.
“Sakın bakma. Burada anlatmam yersiz biliyorum. Ama sakın arkana bir şey belli etme.” Sanki gizli operasyondaydık. Kendimi ajan gibi hissetmiştim. Biraz daha ilerlemiş, onların görüş alanından çıkmıştık. Bulduğum bir ağacın altına oturmuştum. O da yanımda anlatmamı bekliyordu.
“Buse ile Yağız çok eskiden sevgililermiş. Hani o üzen erkeği bulup öldüreceğim derdin ya, işte buldun.” Selim bu sefer şaşırmış değil, öfkeli gözlerle dönmüştü. Kavga çıkmasından korkmuştum. Neyse ki hala yanımda oturuyordu. Ellerini sarı saçlarından geçirmiş, derin bir düşünceye kapılmıştı.
“Na-Nasıl? Nasıl olabilir?” Sonunda sesi bir fısıltıdan ibaret çıkmıştı. O sıra da telefonu çalmış babası arıyordu. Onunla konuştuktan sonra anlatmaya devam ettim.
“Her şeyi sanki bilmiyorsun. Öyle işte, sakın bildiğini belli etme. Pes de etme. Sakın Buseyi bırakma. Biz kazanan olmalıyız. Artık savaşıyoruz, anladın mı? Kaybetmemek için sevdiğimizin canları yanacak. Belki onlardan çok daha üzüleceğiz ama yapmak zorundayız. Yağızı kaybedemem.”
“Bende Buseyi kaybedemem. O benim hayatımın tek anlamı. Onsuz bu dünyam olmaz zaten. Ne gerekiyorsa yapmaya söz veriyorum.” Böylece oturduğumuz yerden kalkmıştık. Bir pamuk şekerciden şeker alıp yanlarına gitmiştik. Yağız nerede kaldığımızı sorduğunda, tuvalete gittiğimi söylemiştim. Artık hayatlarımız daha karışıkta olsa, biz bu savaşta çoktan yer almıştık. Beklide bu aşkta onlardan daha fazla söz hakkına sahiptik. Yarım saat kadar oturduktan sonra kalkmıştık. Selimler bizden ayrı evlerine gitmişti. Biz de eve gelince yemek yemiştik. Yağız babalarına gideceğim diye evden çıkmıştı. O sırada Selim telefon ile aramış, Ankara’ya gideceğini yazmıştı. Bu da demek oluyordu ki; Buseye dikkat et! Yağızdan uzak tut. Yapmam gerekiyorsa da yapacaktım artık.
Ertesi gün;
Sabah kahvaltımızı Yağız ile mutluluk ile yapmıştık. Yine çok sevdiği sucuklu yumurta yapmıştım ona.
“Ellerine sağlık aşkım çok güzel olmuş.” Hemen mutfaktan tüymüştü. Hep böyle yapıyordu bu çocuk. Bulaşık yıkamaktan nedense nefret ediyordu. Yine sofrayı toplamak, bulaşıkları yıkamak bana kalmıştı. Sofrayı toplarken telefonum çalmıştı. Arayan yine Selimdi. Bu saatte ne arıyordu acaba?
“Buse buraya geliyor, siz de gelin. Sürprizim var. Bu durum da yanımızda olmanız lazım.” Planladığımız şeyi yapıyordu anlaşılan. Orada Buseyi benim demek için çağırıyordu bizi. Tamam deyip telefonu kapatıp, Yağızın yanına oturdum. Onu ikna etmek zor olacaktı.
“Selim aradı. Bizi Ankara’ya davet ediyor. Hayır demeden bir düşün. Ona lazımız işte. Öyle dedi yani…” Yağızın yüzüne bakıyor, sert hatlarından bir şey çözemiyordum.
“Tamam madem gidelim.” Hiç sesini çıkarmadan kabul etmişti. Şaşırma sırası herhalde bugünde bendeydi. Hemen uçak biletlerini alıp Ankara’ya gidiyorduk. Evde her işi halletmiştim. Bulaşıklar da yıkanmıştı. Uçakta şimdi yan yana oturmuştuk. Küçücük camından bakıyor, orada bizi neyin beklediğini düşünüyordum. Belki de her şey orada belli olacaktı. Ayrılık, mutluluk, aşk… Ama en çok bildiğim şeylerden biri de, asla Yağızı bırakmayacağımdı.


Keyifli okumalar
wink.png
 

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın yada üye olun!

Forumdan daha fazla yararlanmak için giriş yapın veya kayıt olun!

Kayıt ol

Forumda bir hesap oluşturmak tamamen ücretsizdir.

Şimdi kayıt ol
Giriş yap

Eğer bir hesabınız var ise lütfen giriş yapın

Giriş yap

Tema düzenleyici

Tema özelletirmeleri

Grafik arka planlar

Granit arka planlar